PAHALI ŞEHİR UCUZ HAYATLAR
İstanbul’da dün bir metrobüs felaketi yaşandı. Görgü tanıklarının aktardığına göre şoför ile tartışan yolcu, şemsiye ile hücum etmiş. Otobüsün kontrolünü kaybeden şoför kendine ayrılan şeridin dışına çıkarak araçların üzerinde durabilmiş. Neresinden bakarsak bakalım hazin bir durum. Gayri insani ulaşım şekillerine mecbur kalan bir şehirden söz ediyoruz. Herkesin evinin yakınında bir işi olmadığı gibi kendi aracıyla işe gitmek gibi bir konforu da yok. Metrobüs düşünce olarak güzel bir çözüm. Trafik sıkışıklığına yakalanmadan uzun mesafeler alınabiliyor. Ancak en sabırlıları bile çileden çıkaracak yoğunluğa sahip. Bugün biraz farklı bir şekilde yazmak istiyorum. Belki biraz didaktik olacak ama varsın olsun. Her şey üzerine fiyat etiketi konulmasıyla başlar. Örneğin bir park yerine şöyle bir ibare koyabilirsiniz: Buraya park etmek sıfır liradır. Orası artık bedava olmaktan çıkmıştır. Para vermeseniz bile bedava değildir. Orasının üzerine konulan fiyat etiketi o an için sıfır liradır sadece. Daha sonra başka fiyat etiketleri konmasının meşru zeminidir aynı zamanda.
Bedava ve ücretsiz arasında bir fark vardır. Aynı yerde bulunmalarına rağmen derin bir anlam farkı vardır. İnsanı merkeze almayan, ekonominin göstergeleriyle yürüyen sistemlerde süreç optimizasyonları ekonomik temel üzerinden ilerler. Hesap kitap vardır. Suriye’de yaşanan kötü gelişmelerle metrobüs kazası arasında temelde bir fark yoktur. Biri silah endüstrisini diğeri ise otomotiv endüstrisini merkeze alan aynı perspektife sahip iki çözüm.
İnsan hayatının kıymetinin yükselmesi, ekonomik gelişmeye mani değildir. Aksine insana kıymet verdikçe ülke de kıymetlenir. Metrobüs denilen ulaşım aracı ilk günlerinde memnuniyet oluşturmuştu. Getirdiği kolaylıklara bu satırların yazarı dahil birçok kişi müteşekkir kalmıştı. Ancak çözüm olarak sunulan bu sistem kısa süre içinde problemin bir parçası olmaya başladı. Sinir küpü yolcular, dar bir hatta hapsolmuş şoförlerle adeta bir hapishaneyi andırmaya başladı yolculuklar.
Pahalı İstanbul şehrinde ucuz hayatlar yaşanıyor. Bu ucuzlaşmanın sebebi sadece yönetim anlayışı değil, arsasına azami imar alarak kısa yoldan köşeyi dönmek isteyen kişiler de ortaklık yapıyor. Bugün İstanbul, her köşesine fiyat levhası konulmuş bir şehir. Sadece pazarlarda değil, otoparklarda değil, metrobüslerde, otoyollarda, plazalarda, kısaca her yerde fiyatlar görünüyor. Daireler pahalı, araba deseniz hiç ucuz değil, benzin evet o da pahalı... Tüm bu pahalılık içinde insan hayatı ucuzluyor. İnsanı kutsallaştıralım demiyorum. Hayatın gerçeklerinden kopalım da demiyorum. Ama insanı unutmaya başladığımızda yolumuzu kaybediyoruz. Şehirlerin insanlar için olduğunu unuttuğumuzda kendimize ihanet ediyoruz.
Her şeyin üzerine fiyat etiketi koyarak insanı ucuzlaştırıyor ve daha da kötüsü bir meta haline getiriyoruz. Kendimizin binmek istemeyeceği araçlara başkalarını binmek zorunda bırakıyorsak bu işte bir yanlışlık var. Son durağa gelmeden önce gittiğimiz yolun bizi nereye götürdüğünü hesap etmeliyiz. Gittiğimiz son durak, çıkmaz bir sokağın dönülmez yolu olabilir.