İÇİM ÜRPERİYOR YA EVDE OLSAYDIK?
Orhan Gencebay söyler: İçim ürperiyor ya evde yoksan... Bu şarkı “Neredesin Firuze?” filminin müziği olarak Özcan Deniz tarafından seslendirildikten sonra dilime pelesenk oldu. Ya evde yoksan vurgusu şarkının kuşkucu ama bir o kadar ümitli omurgasını teşkil eder. Evde bulamamak genelde hayra alamet değildir. Ama şimdi başka bir şeyden söz etmek istiyorum. 15 Temmuz günü “bir manimiz vardı” ve evde değildik. Millet olarak. Bilmiyorum 15 Temmuz hakkında konuşarak, yazarak abartıyor muyuz ama kendimi yeniden onun hakkında yazarken buluyorum.
15 Temmuz caddelere, sokaklara çıktığımız gün. Kendimizi evde değil sokakta güvende hissettiğimiz gün. Toplumun bir kısmı için böyle. Ama ya diğer kesimi? Ya sokaklara çıkmayan kısmı için ne anlama geliyor? Bunu düşünmeye de ihtiyacımız var. Herkes kendi penceresinden başka pencerelerden de yaşananları gözlemlese iyi olabilir. Zorunlu değiliz elbette bunu yapmaya ama yapmak daha iyi olabilir. İstanbul Art News’in IAN.CHRONICLE eki bir 15 Temmuz “soruşturması” yapmış. Sanat dünyasından isimlere 15 Temmuz tanıklıklarını ve 15 Temmuz’un sanata yapacağı muhtemel etkileri sormuşlar. Okurken sanat dünyası ile halkın arasındaki makasın ne kadar büyük olduğunu gördüm.
15 Temmuz gecesi tüm Türkiye için alçaktan uçan jetlerin bomba etkisindeki sonik patlamaları dışında ortak bir nokta yokmuş. Acı ama böyle. 12 Eylül’de sokakta karşılaştığı bir askerin kendisine nereye gittiğini sorduğunu aktarıyor bir yazarımız. Kendisi “Kadıköy’e” diye cevap veriyor. Asker darbenin olduğunu söyleyince o da eve gidiyor ve televizyonda Kenan Evren’i izliyor. Şimdiki darbede ise yine evde ve TV’den başını kaldırıp tweetlere göz atıyor. Yani evde. Diğer bir “sanatçı” ise evde tek başına oturmak istemediğini söylüyor tanıklığında. Hah, tamam meydanlara gitmiştir kesin diyeceğim ama arkadaşının evine gittiğini söylüyor. Gece yarısı evine dönerken marketlerden stok yapan kişileri gördüğünü söylüyor. Diğer bir tanıklığa geçiyoruz: “15 Temmuz gecesi şanslıydım ve İstanbul’da değildim.” 15 Temmuz’da İstanbul’da Boğaziçi (15 Temmuz Şehitler) Köprüsü’nde olmadığı için hayıflanan o kadar çok tanıdığım vardı ki. Bu cümleyi tekrar tekrar okudum. Evlatlarını direnişe gönderen annelerin görüntüleri geldi gözümün önüne. “Ardından gelen haberlerle hissiyatım, koşarak evime, kızımın yanına, güvenli bir yere “sığınma” arzusuna dönüştü.” Sokaklara, meydanlara çıkan halkın en büyük arzusu vatanı milleti güvenli bir yere ulaştırma arzusuydu. Güvenli olarak görülen yer ise ev değil meydanlardı.
Evdekilerin hikayeleri aşağı yukarı böyle. Meydanlara çıkanlar gibi evlerinde kalanlar da bu vatanın evlatları. Ancak meydana çıkanlar, “evde olmayanlar” sadece kendilerinin değil evlerinde oturanların da geleceği için önemli katkılar sundu. O gece, yani 15 Temmuz gecesi evde yoktuk. Birbirimizi sokaklarda bulduk. Evde olanlar da kendilerini evlerinde hissetmediler bundan eminim. Herkes ortak bir endişe etrafında kümelendi. İçimiz ürperdi, sahi halimiz nice olurdu o gece “ya evde olsaydık”?