İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

15 TEMMUZ'DAN SONRA BİRİNCİ YÜZYIL

YAYINLAMA:

Emin Maluf, Lübnanlı bir yazar. Bizim okur yazar kesim Amin Maalouf diye yazar ismini, aynı kişiden söz ediyoruz. Kitapları dünyanın birçok diline çevrildi. Türkçe de buna dahil. Eserlerinde kadim coğrafyaların hikayelerini anlatır. Kullandığı dil deyim yerindeyse “yerlidir”. Elbette eleştirilebilecek yönleri vardır ama ağırlıklı olarak yaşadığı topraklara “yabancı” değildir. Anlattığı hikayelerin içinde kaybolmanız, kendinizi tarihin sokaklarında gezerken bulmanız mümkündür. Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl isimli eseri işte bu genel tanıma uymayan bir kitap. Distopya diyebileceğimiz karanlık bir geleceği işaret ediyor.

Kitaptan azıcık söz etmek istiyorum. Ama azıcık. Belki okumak isteyenler olur diye detaya girmeyeceğim. Ben okumaya katlanamadım ama yine de okumak isteyen olabilir. Erkek çocuk sahibi olmak pek çok toplum için önemlidir. Farazi bir zaman diliminde bulunan ilaçla çiftlerin erkek çocuk sahibi olmaları mümkün hale geliyor. Doğrusu bu ilacı bulan kişi dünyanın en zengin kişileri arasına girebilir. Çünkü geleceğe hükmetmek karşı konulmaz bir dürtü. Yarını garanti altına alma hevesiyle sigorta başta olmak üzere birçok iş kolu hayatını sürdürüyor.

Bir gazeteci işte bu ilaçtan haberdar oluyor ve çalıştığı gazeteye bu konuda haber yapmak istiyor. Gazete sıcak bakmaz. Kocası böcekbilimci olan bu gazeteci mesleğine ara verir ve bir kızı olur, adını Beatrice koyar. Erkek çocuk doğumunu sağlayan ilaç ise dünyanın doğu kısmında etkisini göstermeye başlar. Erkek nüfus artar ve olaylar gelişir. Lafı nereye getireceksin diyenler şimdi konuşmaya başlıyorum.

15 Temmuz’a karşı koyan halk, sosyal mühendisliğe karşı dik durdu. Türkiye, doğal yollarla kız çocuk sahibi olan çifte çok benziyor. Batı ya da üst akıl ne derseniz deyin, bu topraklar için bir gelecek düşledi. Bu düş, tıpkı erkek çocuk sahibi olmayı dayatan toplum mühendisliği ile aynıydı. Emin Maluf’un yazdığı satırları, kanla, gözyaşıyla gerçek hayata uygulamak isteyen acımasız bir mühendislikten söz ediyoruz. Afrika’da, Güney Amerika’da, Asya’da milyarlarca insanı aynı kalıba sokmak isteyen, buna karşı çıkanları türlü araçlarla cezalandırmayı kendinde hak gören bir düşünce düzlemi bahsettiğimiz... Türkiye tıpkı Maluf’un bu çok başarılı olmayan eserindeki gibi bir yüzyıl yaşıyor. “15 Temmuz’dan Sonra Birinci Yüzyıl”ı yaşıyoruz. Gelecek tasavvurlarının dayatıldığı bir dünyada kendi kaderini genetiğini değiştirmeden yaşamak isteyen bir toplum olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Etrafımızda bu ilaçtan, erkek çocuğu garanti eden ilaçtan içen, geleceğine sözüm ona kendisinin karar verdiğini düşünen o kadar çok toplum var ki. Ancak tüm bunların ortasında Türkiye, kendi yüzyılını yaşamaya başlıyor. Herkes zorlukla karşılaştığında şunu fısıldıyor: Hey, biz 15 Temmuz’u atlattık. Kolay lokma değiliz. Türkiye distopik bir karanlığın içinden, belirsizliklerle dolu bir dünyanın içinden geçiyor. Kendi yüzyılını yaşamaya ise henüz başlıyor.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *