İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

BARIŞ BARIŞ OLALI

YAYINLAMA:

Malumdur, Cumhuriyet’in ilk yıllarında halkı modern değerlerle tanıştırmak için klasik müzik konserleri düzenlenirmiş. Anadolu’nun farklı yerlerine izafe edilen bir anekdot şudur: Klasik müzik konserine zorla getirilen bir köylümüz çıkışta “Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” diyerek düşüncelerini ifade etmiş. Sivas olarak söylendiği de vakidir.

Barış da işte öyle bir durumda. Savunanlara bakınca, barış adına söz alanlara bakınca ürkmemek mümkün değil. Barış barış olalı böyle zulüm görmedi. Dünya Barış Günü’ydü dün. 1 Eylül neden Dünya Barış Günü? Almanya bu tarihte Polonya’yı işgal etmeye başlamış. O nedenle Sovyetik ülkeler bu tarihi faşizme karşı sembol olarak Dünya Barış Günü ilan etmiş. Barış deyince aklımıza bir eser geliyor: Savaş ve Barış. Tolstoy’un yazdığı bu eser ağırlıklı olarak savaşı tasvir eder. Ama bahsettiği kitle Rus aristokrasisidir. Rusya’yı anlatan eserin Rusça olmasını beklersiniz değil mi? Diyalogların önemli kısmı Fransızca olarak yazılmış. Tesadüfi mi?

Değil. Rus sarayında kendi dilini zar zor konuşan asilzadeler varmış. Hatta bu asilzadeler kendi öz dillerini öğrenmek için hoca filan da tutarlarmış. Bu yabancılığın Rusya’yı getirdiği nokta ise tüm komünist ideolojinin yeşermesi olmuş. Bu da tesadüf değil. Kendi köküne yabancı kalmış bir nesil farklı bir ev arıyor. Tolstoy parantezini böylece kapatalım. Birleşmiş Milletler de eylül ayında barış çanı çalar, Hiroşima için. Bu da atom bombasını atan ABD’nin barış anlayışına bir örnektir.

Barış dediğimiz işte böyle perişan edilir. Geliyoruz Türkiye’ye... Bombaları vatandaşın üzerine sallayan teröristler elbise değiştirir ve barış tiyatrosu sergilemeye başlarlar 1 Eylül’de. Barış denilince akıllara Sovyetik bir barış tanımı geliyor olabilir. Halka rağmen halk için barış. Barış deyince akla silahların gömülmesi gelse de bizim barışseverler daha çok silahlara meftundur.

Polonya’yı işgal eden Almanların torunları silahtan uzak pasifist olur da bizde silahsız bir barışçılık neredeyse mümkün değildir. Savaş ve Barış’ın içinde daha çok savaşın yer alması gibi bizde de barış denilince akla kan ve gözyaşı gelir. Anlam kayması böyle tehlikelidir işte. Barış denilince savaş çıkıveriyor ortaya. Barışı sözde barışseverlerden kurtarsak işin en önemli kısmını halletmiş olacağız sanırım. 1 Mayıs ne zaman işçilerin günü olabilirse 1 Eylül de aynı anda barışseverlerin günü olacak. Gerçekleşmemiş devrimlerinin acısını sembolik günlerden çıkarmak isteyen kişiler nedeniyle barış barış olalı böyle zulüm görmedi. Tolstoy bu günleri görseydi sanırım Savaş ve Barış yerine Savaş ve Daha Çok Savaş diye bir eser yazardı. Kendi toplumundan kopuk bir kitlenin elinde rehin kalan barış kavramını belki bu sayede özgürlüğe kavuşturmuş olurdu. Onu hiç kullanmadan. Rusça bilmeyen Ruslar, yaşadığı ülkenin ruhundan kopuk Türkiye’nin sözde devrimcileri... Hepsi büyük bir tiyatronun papağan gibi aynı repliği tekrarlayan heveskar figüranları...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *