İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

''JE SUİS BURKİNİ''

YAYINLAMA:

Bazıları türban der, bazıları hicab, bazıları başörtüsü... Üzerinde en fazla fırtına koparılan giyim eşyası herhalde başörtüsüdür. Başörtüsü herkesin üzerinde bir fikir sahibi olabileceği ender eşyalardandır. Hafif olmasına rağmen üzerine o kadar yük bindirilir ki... Bu topraklarda başörtüsüne yönelik ilk hareket Maraş’ta işgalci Fransızlar marifetiyle olmuştur. Fransızların başörtüsüne ciddi bir alerjisi var. Aslında başörtüsüne de değil. Bağlanma biçimine... Yoksa eşarp Fransızca bir kelimedir.

Sütçü İmam’ın başörtüsüne el uzatan Fransızları mıhlaması bu toprakların doğal tepkisidir. 15 Temmuz gibi bir şeydir. 15 Temmuz’da başörtülü kadınlardan ciddi anlamda direnişe gelmesini de belki bu eksene bağlayabiliriz. Çünkü işgal dedik mi, yerli işgal türü olan darbe dedik mi, başlar bir başörtüsü düşmanlığı... 28 Şubat’ta kadınların başörtüsü üzerinden hesap görmeye kalkmıştı darbeciler. FETÖ de kendine bağlı genç kızların başörtülerini çıkararak “sızıntı” yapmaya devam etmişti. Anlı şanlı laiklerimiz başörtüsü üzerinden İslam’a ve Müslümanlara yüklenirken, Gülenist teröristler mevzi ele geçiriyordu rahat rahat.

Fransız mektebinden geçen Türkiye laikleri başörtüsü gördüğünde kendini kaybeder. O Fransızlar ki, dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman başörtüsüne nefretle bakarlar. Kuzey Afrika’daki işgal günlerinde yapmaya çalıştıkları şey yine başörtüsünü çıkarmaktır. Şimdi kendisi ile çelişme pahasına sahillerinde başörtülü kadınların denize girmesini engelliyor. Vücudu örten ve burkini ismi verilen mayolar ve başörtüsü yasak. Hatta plajlara polisler göndererek durumu kontrol ediyor. Laik ahlakı korumak için yapıyor bunu. Tıpkı bizdeki 28 Şubat süreci gibi. Katı bir laik iman ve onu koruma mücadelesi.

Kibirli laiklik ve onun sağlıklı olmayan dünyası Türkiye’yi 28 Şubat’la başlayıp 15 Temmuz’la bittiğini umut ettiğimiz bir maceraya sürükledi. Türkiye’de bazı laik sitelerde yasaklı olan haşema namıyla maruf tesettür mayosu, Fransa’da ise tüm sahillerde yasak. İnsan doğrusu Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerdeki ahlak polisleriyle Fransa’dakileri mukayese ediyor. Türkiye’nin İran olacağı vehmiyle ortaya kaldıran Türkiye laikleri, Fransa’nın adım adım İran ve Suudi Arabistan’ın totaliter yaklaşımını başka bir amaçla hayata geçirmesine göz yumuyor.

Başörtüsü modern dünyanın sınırlarını çiziyor. Başı örtülü veya kapalı olsun her kadının kendi kararını verebilmesine imkan sağlayan ülkelerle, baskıcı ülkeler arasındaki fark ortaya çıkıyor. DAEŞ’in ele geçirdiği yerlerdeki uygulamaları ile İran ve Suudi Arabistan’ın ahlak polisi uygulamalarını bir tarafa toplayacak olursak, diğer tarafta Fransız tipi bağnaz bir başörtüsü düşmanlığı ortaya çıkıyor. Aynı Fransa’nın PYD kadın teröristlerine gösterdiği yoğun sevgiyi ve Charlie Hebdo özelinde İslam’a yönelik her türlü hakareti eleştiri sınırında değerlendirmesini bir tarafta tutalım. Eğer mevzu olan özgürlükler ise herkesin burkininin, başörtüsünün safında yer alması gerekmez mi? Charlie Hebdo eğer düşünce ve ifade özgürlüğü ise burkini bunun kıyafete bürünmüş hali değil midir? Ben Charlie Hebdo’yum diyen kitlelerin “Je suis burkini” yani ben burkiniyim/burkiniliyim diyerek kıyafet özgürlüğüne destek vereceği günler çok mu uzak?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *