TAHRİR'DEN RABİA'YA , GEZİ'DEN 15 TEMMUZ'A
Tahrir Meydanı’nda Mısır’ın eski Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesini amaçlayan gösteriler başladığında dünya şaşırtıcı şekilde iştahlanmıştı. Neredeyse tüm medya, akademisyenler, aktivistler Mısır’a hücum etmişti. Olan biten abartılı ifadelerle izah ediliyor ve dünyanın yeni bir kavşakta olduğu, yeni bir döneme başladığı dile getiriliyordu. Doğrusu olan biten heyecan vericiydi ve sağlam temellere göre özgün düşüncesini korumaya çalışan az sayıda kişinin dışında bu iyimserlik suyundan içmeyen olmadı. Mısır kendi bünyesinden yeni bir yönetim çıkardı ve kısa sürede bu sivil yönetim uluslararası bir algı operasyonuyla boğuldu. Bundan üç sene önce gözyaşları Rabia Meydanı’nda demokrasilerini korumak isteyen Mısırlılar için aktı. Tahrir’e iştahla yaklaşan Avrupa ve Amerika birden demokrasi diyetine girdi. İnsan hakları izleme örgütleri, uluslararası medya usulca ortadan sıvıştılar. Akademisyenlerin de Mısır’la uğraşacak fonları birden azaldı. Tahrir’den Rabia’ya geçiş, Mısır’da sergilenen numune bir oyundu.
Burada kazanılan tecrübe benzer şekilde Türkiye’ye aktarıldı. Hemen Gezi’nin masum çocukları, iç dinamikleri diye bağırmaya başlamayın. İzlediğimiz pencere uluslararası aktörlerin oyuna yaklaşımı. Yoksa siz Gezi’yi “ilk üç gününde” desteklemiş olabilirsiniz. Gezi tıpkı Tahrir gibi sosyal medya yönü güçlü ve “sloganik” bir deneyimdi. Duvar yazıları bile hemen nizami şekilde kendini göstermişti. Büyük sermayenin bile kanı ısınmıştı. Herkes çapulcu olmaya hevesliydi o günlerde. Sonra Gezi bitti. Ama Gezi üzerinden oynanan oyunlar henüz başlıyordu.
Gezi’nin büyük amacı iktidarın karşısındaki kitleyi konsolide etmekti. 15 Temmuz’a giden yolda bu kitlenin tamamına figüran rolü biçilmişti. Mısır’daki eğitimli orta sınıfın Türkiye’de de muhtemel bir Rabia’da çok da ses çıkarmaması yeterdi. 15 Temmuz, girişenler ve karşı duranlar için Türkiye’nin Rabia’sıydı. Kritik eşik Türkiye’nin kendi başına ülkeyi yönetemez duruma gelmesiydi. Bunun için darbecilerin tüm duaları kısa süreli bir krizden yanaydı. 15 Temmuz gecesi zamanlama belki de her zaman olduğundan fazla önem taşıyordu. Alan hakimiyetini darbeci teröristlere bırakmayan irade, oyunu tersine çeviren bir gücü temsil ediyordu. 15 Temmuz Destanı bu yönüyle tüm toplumun pay sahibi olduğu milli bir destandır. Ama şunu unutmayalım ki, sermayenin, iktidar karşıtı kitlelerin oyuna dahil olmaları ve seslerini yükseltmeleri bir anda olmadı.
Türkiye, Mısır’daki tecrübeyle oyunu terse çevirmeyi başardı. Uluslararası medyaya rağmen, uluslararası kurumlara rağmen bunu başardı. Askeri güce angaje olan Batı seçkinlerini teselli etmek, kendilerinden merhamet dilenen FETÖ militanlarına kaldı. Peki, Batının stratejisi nasıl çuvalladı? Aynen bu yazının yaptığı gibi bir benzeşim kurarak bir Mısır hayali kurdular. Aynı filmi Türkiye’de sergilemeye kalktılar. Ama Türkiye artık başkalarının çektiği filmde rol almayı değil kendi filmini çevirmeyi tercih etti. Hatta bu filmde bir de sürpriz var: Hep yanlarında olacağını düşündükleri Gezi gençliğinden bir kesim de 15 Temmuz’da sesini yükseltti.
Tahrir’den Gezi’ye, Rabia’dan 15 Temmuz’a...
Mısır’dan, Türkiye’ye... Ne derler: Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz.