KATEDRAL DÜŞERKEN YAHUT PABLO GÜLEN
Pablo Escobar, Kolombiyalı bir uyuşturucu baronu. Liderlik ettiği Medellin Karteli ile seksenler ve doksanların başına damgasını vurmuş bir isim. Sadece narkotik bir figür değil. Aynı zamanda popüler kültür için renkli bir şahsiyet. Nitekim internet üzerinden dizi ve film yayını yapan Netflix’te Narcos diye bir diziye konu oldu. İlk sezonu biten dizide ABD’li bir narkotik ajanının gözünden genelde Kolombiya, özelde ise Pablo Escobar portresi çiziliyor.
Escobar’ın başarısının, Kolombiya’nın talihsizliğinin sırlarından biri kurduğu paralel korku imparatorluğu. Partileri tehdit, şantaj ve para ile ele geçiren muhteris bir kişilik Escobar. Toplumsal meşruiyetini ise fakirlere konut ve eğitim yardımları yaparak sağlıyor. Üniversitede okuttuğu çokça Kolombiya genci var. Gel zaman git zaman perde gerisinden oyuna dahil olmak Escobar’a yetmiyor. Oyunun içine dalmak istiyor. Hatta milletvekili seçilerek parlamentoya giriyor. Ancak hiç beklemediği bir yerden darbe yiyor ve Kolombiya siyasetini ele geçirme hayalleri suya düşüyor. O noktada her şeyi biricik Kolombiya’sı için yaptığını düşünen Escobar hırçınlaşmaya başlıyor. Sokak ortasında infazlar, aleni tehditler derken halk nezdindeki meşruiyetini bir anda kaybediveriyor.
Uyuşturucu parası ile Kolombiya hakkında kurduğu hayallerin suya düşmesi tam bir kırılma yaşatıyor kendisine. ABD’nin Kolombiya hükümetine dayattığı suçluların iade anlaşması makası daraltıyor. Kapana kısıldığını hisseden Escobar gücünü tamamen kaybetmeden hükümetle bir anlaşma yapıyor ve kendine Katedral namıyla maruf bir hapishane inşa ediyor. İçinde futbol sahaları bulunan, güvenlik görevlilerini kendisinin seçtiği bir yerleşke inşa ediyor.
İşlerini içeriden yürütmeye çalışıyor ama gel zaman git zaman sistem yürümüyor ve Kolombiya Özel Kuvvetleri Katedrali basıyorlar. Kanlı çarpışmaların ardından Escobar arka kapıdan kaçıp gidiyor. Birinci sezon da burada bitiyor. Escobar’ın hikayesi paralel bir devlet yapısının nereye gidebileceğini göstermesi açısından çok önemli. Amaca giden her yolu mübah gören anlayışın, gizli kapaklı işlerin bir gün iflas edeceğinin açık bir resmi...
Tıpkı Twitter üzerinden tehditler savuran paralel meczuplar gibi Escobar’ın adamları da oldukça güçlü olduğunu düşündükleri mesajlar iletmekten geri durmadılar. Ancak sahip olduğu gücü koruma adına gösterdiği pervasızlık, Escobar’ın korku imparatorluğunu ve paralel devletini yerle bir etti. Katedrali görünce aklıma Pensilvanya’daki bir çiftlik ve meşruiyetini kaybettikçe hırçınlaşan, şebekesine beddualar gönderen çete lideri geliyor.
Bu arada Escobar’ın kuryelerinden biri de popüler TV figürlerinden biri idi. Onu gördükçe de aklıma Pensilvanya-Ankara arası mesaj brokerlığı yapan kıdemli gazeteciler geldi. Gözümüzü kapatmayı tercih etmiyorsak her şeyi görebiliriz. Katedral’i de, Katedral’in içindeki baronun yaklaşan sonunu da, toplumsal meşruiyetini yitiren ve gangster güruhuna dönüşen paralel yapılanmayı da... Kolombiya neresi Türkiye neresi diye aklınızdan geçiyor olabilir ama Mark Twain’in sözünü hatırlamakla yetinelim: “Tarih tekerrür etmez ama kafiyeyi sever.”