İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

''İSLAMCILIĞIN ÖLÜMÜ'NÜN ÖLÜMÜ

YAYINLAMA:

İlginç zamanlar yaşıyoruz. Teorinin peşinde edilen tonla söz hayatla karşılaşıyor ve bir anda tuz buz oluyor. İslamcılık etrafında dönen tartışmalar bunlardan biri. Hemen belirteyim ki, bu yazı İslamcılık düşüncesini tarif etmeye yeltenmeyeceği gibi onun ömrüne, etkinliğine dair öngörülerde bulunmayacaktır. İslamcılık etrafında dönüp dolaşan yazıların enjekte etmeye çalıştığı görüşler kabaca şunlardı:

İslamcılık ömrünü tamamlamıştır.

  • İslamcılar mevcut sisteme eklemlenmiştir.

  • İslamcıların vaat edebileceği hiçbir şey kalmamıştır.

  • İslamcı gençlik lümpen bir güruha evrilmiştir.

  • Hülasa ortada İslamcılık kalmamıştır.

  • Buyrun cenaze namazına...

Cenaze namazı kıldırmaya niyetli kesimlerin başında Gülenistler başı çekiyordu. Saldırı da o mevzilerden gelmişti. Evet, İslamcılık büyük bir kimlik bunalımı yaşıyordu. Açmazları vardı. Yeni nesiller için çizmekte zorlandığı bir vizyon problemi vardı. Ancak tüm bu hastalıklar, nakıslar ölmesini mi gerektiriyordu? Klavye mücahidi olarak aşağılanan yeni nesil İslamcı gençlik gerçekten nargile etrafında tanımlanacak kadar sığ mıydı? Gerçekten iktidar nimetlerini paylaşmaktan başka bir şeyi görmüyor muydu gözleri?

İslamcılık, dünyanın hızlı dönüşümüne iktidar olduğu bir zamanda yakalandı ve kendini yenileme refleksini belli ölçüde köreltti. Bunu zaten birçok isim açıkça ifade ediyor. Gençlerle iletişim kurulamaması veya bu yöndeki çabaların yeterli olmaması da uzun sayılabilecek bir dönemdir İslamcı çevrelerin özeleştiri listesinde yer alıyor. Ancak son terörist darbe eşliğinde “İslamcılığın Ölümü” başlığını değerlendirdiğimizde bunun bir sosyolojik durum tespiti olmaktan çok sosyal bir infaz emri olduğu ortaya çıkıyor. 28 Şubat’tan itibaren marjinalize edilmeye çalışan İslamcı düşünce 15 Temmuz’dan itibaren kendini daha rahat ve savunma ihtiyacı taşımadan ifade edebilecek.

İslamcılığın yozlaşması meselesinin ait olduğu düzlemde tartışılmasının da önü açılmış olacak. Küresel anlamda baktığımızda DAİŞ’in küresel bir 28 Şubat aktörü olduğunu net olarak görebiliyoruz. İslamcı iddialara sahip siyasi hareketlere yönelik suikastları da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Mısır’da İhvan’ın düşürüldüğü durum, Tunus’ta Nahda’nın “ehlileştirilmesi”nden bağımsız düşünemeyiz tüm olan biteni. Bu kapsamdaki tartışmalar önümüzdeki dönemde devam edecek. Ancak İslamcılığı sevsin sevmesin, beğensin beğenmesin, herkesin İslamcılığın Ölümü etrafında oluşturulan hurafelerden arınması gerekiyor. Evet, İslamcılık kabuk değiştiriyor. Bugüne kadar kendisi için belirlenmiş alanların dışında, kendine biçilen rolün dışına çıkıyor. Bu onun öldüğü anlamına değil kabuğunu kırdığı anlamına gelebilir.

Bu kapsamda iletişim teknolojilerini etkin kullanan İslamcı yeni nesil için yakıştırılan sarkastik “klavye mücahitleri” tanımını da yırtıp atmak gerekiyor. 15 Temmuz gecesinden başlayarak üstlendikleri etkin rol ve örgütlülük düzeyi bunu gösteriyor. Hasılı: İslamcılığın Ölümü üzerinden sergilenmek isteyen yeni oyun doğarken öldü. Buna “İslamcılığın Ölümü”nün Ölümü demem bu yüzden. Türkiye İslamcılığı ise devlete eklemlenmek yerine sivil duruşunu muhafaza etti. 15 Temmuz akşamı tankları durdurmaktan daha önemlisi, sivillerin silaha sarılmaması oldu. İslamcılığın helvasını yemek isteyenler, militarist terörizmin salasını duydu. Buyurun cenaze namazına.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *