SİZ ZENGİN MİSİNİZ?
Çok eski arkadaşım ile uzun uzun sohbet edip, konuşuyoruz.
Annesini çok seven, kocaman sevgisi kadar ona bakan, doktorlara taşıyan, başında bekleyen bir kadın.
Kazandığı parayı, annesi daha iyi yaşasın, daha iyi bakılsın diye, çalışan, kazanan bir kadın.
Yani, gözü kalbi anası için ağlayan bir evlat
Konuşuyoruz oradan buradan;
Diyorum ki;
Biri için, kadın paraya ihtiyacım var, defalarca söyledim diyor.
Vay be! diyor demek onun da ihtiyacı var, yahu onun kızı zengin bir adamla evli değil mi, diyor.
Evet evli diyorum,
Ben olsam, harçlığımdan ayırırım, anama yardım ederim, haberli ya da habersiz annemi parasız bırakmam diyor.
Boğazımdan geçmez be! diye bağırıyor.
Ben, anama para veririm diyor.
Bunlar niye vermiyorlar diye saf saf bağırıyor.
Benim, ne varsa anamındır diye bas bas bağırıyor.
Çok haklısın, milyon kere haklısın!
Bak diyorum dinle.
Çocuklar zengin zengin yaşarken, anaya babaya para falan vermiyorlar diyorum.
Her koyun ve kendi bacağı durumu, ana baba oğul, ana baba kız arasına girmiştir diyorum.
Uzun zamandır aklımı vicdanımı merhametimi kurcalayan bir konu var diyorum.
Anlayamıyorum.
Ama.
Anlatıyorum.
Analar babalar, bu zor ülkede ne fedakarlıklar yaparak çocuk okutup büyütüyorlar.
Kızlar zengin bir koca ile evleniyor, zengin hayat sürüyor.
Erkekler, işleri yaver gidiyor zengin oluyor, karısı ile zengin hayat sürüyor.
Geriye, anaya babaya kuru kuru övünmek kalıyor.
Bu da yeni akım.
Devamlı, gereksiz ve anlamsız, çocukları ne kadar varlıklı hayat yaşıyorlar anlatıp duruyorlar.
Sosyal medyada challenge yapacağım valla.
Evlatlar zengin.
Sen kıt kanaat.
Evlatlar BMV, Mercedes, sen belediye 65 yaş üstü otobüsü kartı, kalabalık, havada çok sıcak, olsun varsın, in bin dolaş dur.
Ya da bütün minibüsler senin.
Evlatlar Günaydın kasap, Pelit Pastane, sen BİM’den yoğurt, A101’den dondurma alışverişi.
O bilmem ne kuaförü, sen evde Koleston dip boyası.
Kadın iskelede anlatıyor.
Kızı yaz tatiline önce Nice, sonra Çeşme'de devam eder, sonra Bodrum'da evine gelirmiş.
Tatil mutlaka Nice'ten başlarmış, ilk bronzluk oradan alırmış, ritüel buymuş.
Geceleri dışarıda bilmem nerede yemek, oradan tüm mekanlar bunların, gez Allah ye Allah, iç Allah.
Ev mobilyaları, 2800 Euro’ya elbise almalar, dadılar, hizmetçiler falan.
Sana hiç tanımadığın birinin, zengin hayatını anlatıyor, sen bu fakirin ağzından bu sıcak havada, zenginlik dinleyeceksin.
E diyorum! Kızının çıktığı ev kooperatif evi, aşağılamak için söylemiyorum ama, bari sana yeni bir sandalye alsalardı.
Ayağını iple bağlamışsın da.
Demem o ki!
Acıklı oluyor.
Boşuna övünmeyin.
Zenginliğini, parasını pulunu, anası babası ile paylaşmayan evlat olur mu?
Oluyor işte.
Ama bence olmaz, ben kabul etmem.
Kalbimin merhametine sığdıramıyorum anlayın.
İnsan dinlerken sıkılıyor, ben çok sıkılıyorum ve aslında hiç de dinlemiyorum.
Ama insan ister istemez bu muhakemeye giriyor.
Muhakemenin adı ne?
Paran varsa, zengin olmuşsan, anaya babaya iyi olmak, destek vermek, ne yaşıyorsan aynısını yaşatmak merhameti.
Yani! Sende varsa, onlarda da olmalı.
Evladın zengin, sen fakirsin, ne münasebet yani.
Bilirim.
Evladının eksiği varsa, analar babalar evlatları kaç yaşına gelirse gelsin, emekli maaşından destek verirler.
Kendi yemez, hala onlara destek olup, evlerine, eksik gedik tamamlayıp ne lazımsa alırlar.
Demem o ki.
Ey evlatlar.
Ananıza babanıza; "vallahi istesek verir, billahi istesek alır, vallahi billahi istesek bizi de tatile götürür" yalanını söyletmeyin.
Kendi yalanına inandırmayın onları, günah.
Sen zengin, o fakir, ya da orta halli bile olmaz.
N’olur.
İstemeden alın.
İstemeden verin.
Ne yerseniz yesin.
Şu analarınızı ve babalarınızı indirin otobüslerden ve minibüslerden.
Funda'nın aklındakiler…
... Sabah alışverişe gidiyorum.
Belli yaş üstü insanlar, koca koca göbekli adamlar, adamların ancak yaşlanınca teslim olduğu beyaz saçlı, yorgun kadınlar.
Telaş içinde alışveriş arabalarına tuvalet kağıtlarını koyuyorlar.
Üst üste, 40’lık kocaman paketler 5’er 5’er yerleştiriyorlar.
Pazartesi günü yüzde 20 KDV ile hepsi zamlanacak telaşı var.
Çok haklılar.
Yemek ne yiyeceğiz, ne alacağız, sebze, meyve, et, süt kıyamet kopuyor.
Yiyemiyoruz.
Ama alamadığımız, yiyemediğimiz yemeğin çıkaracağının ve onun temizliğinin derdine düşmüşüz.
Tuvalet kağıdına dert oldu ya.
B......da boncuk mu var, sözü bitmiştir.
Funda'nın aklındakiler…
... Bahçelere bakıyorum.
Konu, komşu kimin bahçesini varsa kupkuru, sapsarı.
Ne yemyeşil çim kaldı, ne yeşil ağaçlar, ne çiçekler, ne saksılar.
Hepsi kurudu.
Su o kadar pahalı ki, kimse bahçesini sulayamıyor.
Aldığım ata tohumlarını ekemedim.
Bol su istiyor, suyu nasıl bulacağız.
Bahçeler, ağaçlar, çiçekler hepsi fakir.
Tıpkı insanlar gibi.
İnsanoğlu hesap sorabiliyor da, tabiatın sesi de çıkmıyor.
Su sesi kesilince onlarında sesi kesildi.