NEREDEN NEREYE?
Haftalardır felaketlerin, doğal afetlerin ardı arkası kesilmezken dalıp geçmişe gittim. 2013 yazıydı, arkadaşlarla iş için sezonluk Bodrum’a gitmiştik. Zaten eğlence dünyasının tamamı yazın sahil kasabalarına göç ediyor. O dönem İskender Paydaş ve Orkestrası’nı sanırım haftada en az 4 gece dinlemeye gidiyorduk. Ozan Ünlü ve Gözen Vural mikrofonu eline aldımı değişiyordu be her şey. Ne dert kalıyordu ne tasa. Sonra haftanın geriye kalan 2 günü de Bora Uzere diğer günüde Soul Staff dinlemeye gidiyorduk. Yani gündüzü plajlarda, akşamı sahnede, gecesi konserlerde geçen bir yazdı. 7gün 7 gece dolu dolu. Tabii şimdi öyle bir enerjim olur mu bilemiyorum ama insan gençken hiç yorulmuyormuş. Bir de o zaman hayatta bu kadar pahalı değildi. Şimdi işletmeciler fahiş sezonluk kiralarını ödeyebilmek için sana sunduğu eğlence ya da müziğin karşılığında fahiş faturalar çıkarıyorlar. Eskiden haftanın 7 gecesi eğlenebiliyorken, şimdi ayda 3 gece dışarı çıkmak neredeyse lüks sayılıyor. Gerçi hayatımıza koronavirüs girmesiyle birlikte eğlence neydi unuttuk. Tam hatırlayacaktık ki Akdeniz’den Ege’yi boylu boyunca saran yangınlar yine bize her şeyi unutturdu. Tam yangınlar sönmek üzere, bu yarayı nasıl saracağız diye düşünürken sel baskını ve heyelan ile sarsıldık.
Dünya değişiyor, iklim değişiyor, insanlar değişiyor, hayat şartları değişiyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil ve sanırım da artık olmayacak. İnsanoğlu her türlü düzene bir şekilde ayak uyduruyor ama afetlerin, salgın hastalıkların ve savaşların olduğu düzene nasıl ayak uyduracağız inanın ben kestiremiyorum. Neyse içinizi çok da karartmayayım. Ormanlarımızda yaşananlar ayrı, Batı Karadeniz’deki sel felaketi ayrı ayrı içimizi yakıyor. Can kayıpları, zararlar çok fazla. Bu yaralar nasıl sarılır, ne yapılır emin değilim ama umarım bir an önce atlatırız bunu da…