Kendisini tanımayan, çalışma disiplinini öğrenememiş ve yaşamın amacını idrak edememiş gençler, kendi kimliklerini oturtamamış, hayatın akıntısına kapılmış bir ruh haliyle sürükleniyor.

Hayatlarının en önemli sınavlarından birine girdi gençler. Yıllardır hazırlandıkları sınavın stresini atan gençler, tercihlerini yaptılar. Yükseköğrenim programına yerleşenler ya da yeniden denemek isteyenler belli oldu.

Gerek medya gerekse online ya da yüz yüze görüşmelerle gençlere katkıda bulunmaya çalıştık. Gençlerimize ilişkin dikkatimizi çeken birkaç noktayı paylaşmak isterim zira gençlerimizin üniversiteden, eğitimden, gelecekten, aileden, kendilerinden kısacası hayattan beklentilerinde önemli değişimler var.

Gençlerdeki genel hedefsizlik hali, kimlik bunalımı ve ahlaki aşınma dikkati çeken başlıca sorun. Bütün hayatı ilgilendiren bir sınavın; öncesindeki hazırlıktan, tercihlere yönelik araştırmalara ve üniversiteye kayıta kadarki süreçlerde en az 18 yaşındaki gençlerdeki, amaçsızlık, belirsizlik, kararsızlık, umursamazlık, çalışma isteksizliği ve daha da önemlisi ahlaki değerler alanındaki zayıflık adeta bir hastalık misali artıyor.

Maddi değerlerin öne çıktığı, hayatı hayatla sınırlı tutan bir aile ortamında yetişen çocuklar, genel olarak disiplinden uzak bir yaşamın tuzağına düşüyor. Bu durum, sosyal ve ekonomik durumu farklı tüm aileler için geçerlidir. Kendisini tanımayan, çalışma disiplinini öğrenememiş ve yaşamın amacını idrak edememiş gençler, kendi kimliklerini oturtamamış, hayatın akıntısına kapılmış bir ruh haliyle sürükleniyor.

Gençlerle aileleri arasında hayatın neredeyse tüm alanlarına ilişkin değer algısındaki açı farkı giderek çoğalıyor. Aynı evin içinde birbirinden habersiz, birbiriyle ilgisiz, sevinç ve keder gibi ortak etkinliklerde buluşamayan, insan olarak yan yana olmakta zorlanan bir resim veren aileler çoğalıyor. Ailelerin ortak amaçları zayıflarken, bireylerin kişisel amaçları öne çıkıyor. Gencin, kendini gerçekleştirebildiği ilk ve en önemli kurum olan ailenin, kucaklayıcı birlik gücünün zayıflaması ciddi bir sorundur.

HEYECAN EKSİK

Gençlerdeki heyecan eksikliği, üzerinde durmamız gereken önemli bir konu. Sanal ortamlardaki süslü görüntülerinin aksine ömrünün en güzel çağlarında çoğu zaman bıkmış, yorulmuş, ruhen yaşlanmış, yılmış, kararlarından memnun olmayan ve belki de en önemlisi mutsuz bir gençlik ile karşı karşıyayız.

Eskiden sadece bazı zengin ailelerde gördüğümüz, üretmeden sürekli eleştiri yapma alışkanlığı da gençler arasında hızla yayılan davranışlar arasında. Küçük yaşlardan itibaren somut bir işe alışmayan, eli iş tutmayan, sorumluluk almayan çocuklar, sadece tüketiyor ve aslında tükeniyorlar. Üretmek gibi bir dertleri olmadığı gibi aileyi, okulu, devleti kısacası her şeyi sürekli olarak eleştirmeyi alışkanlık haline getiren gençlerimiz de çoğalıyor.

İletişim halinde olduğumuz gençlerin kendileri, aileleri ve ülkeleri için hayal kurmada zorlanmaları ve daha da önemlisi yarınlara dair umutsuz bir görüntü vermeleri de üzerinde durmamız gereken önemli bir başka başlık. Ancak bu hayal eksikliği ve umutsuzluğun, sahip oldukları pratik hayatın yüklediği bir durumdan ziyade benlik algısı ve kişilik gelişiminin yeterince oturmamasıyla ilgili olduğu kanaatindeyim.

Tabii ki kendisine ve davranışlarına hâkim, tercihlerinin sorumluluğunu yüklenen, eleştiriye kendisinden başlayan, çalışkan, küresel dünyayı yakından izleyen, başarı güdüsü yüksek, spor yapan, bir enstrüman çalan, gözleri parlayan gençlerimiz de var ama sayıları az. Bu gençlerin daha çok zor ve kısıtlı şartlardan geldiklerini de dikkate sunmak isteriz.

YOL OLMALIYIZ

Geleceğimizi emanet ettiğimiz gençlerimizi daha çok anlamaya ihtiyacımız var. Hızlı bilgi artışı ve iletişimin baş döndürdüğü dijital çağda kuşaklar arasında giderek açılan uçurumu kapatmak, geçmişin gücü ve deneyimini geleceğin faydasına sunmak zorundayız.

Unutmayalım ki çocuk ve gençleri, kendimize benzer bir heykel üretmek üzere adeta murçla kırarak şekillendirmek, her geçen gün onlardan bir parça eksilterek geleceğe hazırlayamayız. Onları, tamamen kendilerine ve bilgi kirliliğinin hüküm sürdüğü çevre şartlarına da bırakamayız. Yumuşak bir toprağın kendi haliyle şekillenmesini sağlayacak biçimde gereken suyu ve diğer katkı maddelerini vererek kişilik gelişimlerine katkıda bulunmak durumundayız. Onlara; yol göstermeli, belki çok söylenmeden ve müdahale etmeden birlikte yol almalı gerekirse yol olmalıyız, genç yüreklere.

Her şeyden önce evrensel ahlak değerleriyle donanmalarını sağlamak, olabileceklerinin en iyisi olmaları ve nihayet hayatın amacı ve anlamını kavramaları için rol model olmak, onlara çok önemli bir alt yapı sağlayacaktır. Dolayısıyla onlardan önce kendimize bakmamız doğru olacaktır.

Böylece, üniversiteli olsun ya da olmasın gençlerimiz, bu toplumun geçmişiyle barış içinde, bu milletin temel değerlerinden onur duyarak aynı zamanda geçmişe de takılıp kalmadan hür bir irfanla geleceğimizi inşa edeceklerdir. Zira asıl olan, üniversiteden alınan diplomanın sağladığı alt yapı üzerine kişinin kendi çabasıyla üzerine koyduğu fark ve katma değerlerdir.