Peygamber Efendimiz Hz. Ali'ye soruyor: "Sana biri kötülük etse ne yaparsın?" "Ben ona iyilik ederim" diyor.
Bir daha soruyor, bir daha soruyor. Hz. Ali: “Efendim boşuna kendinizi yormayın, sonsuza kadar sorsanız sonsuza kadar iyilik ederim derim” buyuruyor. İşte tasavvuf bu demektir. İyilik yapmak bizi birbirimizi sevdirir ve bizi gönül birliğine götürür. Esas olan da budur.. Ne yazık ki; günümüzün en büyük çıkmazı bölücülüktür. Bölmekten kastedilen, kendini diğer insanlardan farklı görmek. Tepeden bakarak “ben şu meşrepteyim, ben şu mezhepteyim, ben şu dindeyim, ben şu özelliği taşıyorum” demek; “benim mürşidim senin mürşidinden güzel” ya da “benim babam seninkini döver” demek gibidir. Bölücülük yapan herkes İslâm dininden uzaktır. Biz devre devre ne kadar bölünmüş bir milletiz değil mi? Bir de aynı evin içinden sağ sol diye bölündük. Kürt, Türk diye bölündük. Şiî, Sünnî diye bölündük. Halbuki hepsi aynı mânânın farklı görüntüleri değil mi? Ben şuna benzetiyorum; aslında renk diye bir şey yoktur. Renksizlik vardır. Dünyaya gelince yedi renge ayrılır. Yedi renk sonsuz tona ayrılır ama sonsuz ton birbirine düşman kesilir. Hepsi aslında bir renk ve hepsinin aslı renksizliktir. Biz, aslı aynı olan varlıklar nasıl birbirimize düşman oluruz ki? Mevlânâ’nın bir sözü aklıma geldi. Hz. Pîr diyor ki; sağ el sol elden, sol el sağ elden nasıl şikâyetçi olur? İkisi de aynı vücudun eli değil mi? Öyle ise bu farklılıkları uzatmak, büyütmek ve bunları kendini ortaya çıkarmak için kullanmak İslâm dininden uzak olmaktır. Bizim bütün gayretimiz hak ve hakikatte birleşmek, buna karşın batıl ve cehalete sırt dönmektir.
İlk insan hakları bildirgesi olan “Vedâ Hutbesi”nin emir ve buyruklara, nasihatlara uymadığınız için kendinizi bir başkasından üstün görebilirsiniz, üstün zannedebilirsiniz. Ben daha iyiyim, ben daha seçkinim, ben herkesten daha güzelim ve hatta başımıza ne gelirse “Ben her şeyin en iyisine lâyığım” düşüncesine kapılabiliriz. Hocamın şu sözünden hep çok etkilenmişimdir: “Dışarı çıktığımda her yaratılmışı kendimden üstün görmezsem daha insanlık makamına erişemedim demektir.” O sırada karşılarında bir eşek görüyorlar. “Eşekten de mi daha aşağı görüyorsunuz kendinizi? Yani her yaratılmıştan mı? diye sorduklarında, Hocam: “Evet. Onun kadar yük taşıyamıyorum ki” diyor. Öyle ise neyimizi üstün göreceğiz ve göstereceğiz? O halde demek ki Allah’ın yaratılmışları arasında benim de bir ismim var ama her yaratılmışın, herkesin de benden üstün bir tarafı var. Hatta İbnü’l Arabî “Şu masa senden çok daha üstün. Çünkü Allah ol emri verdi oldu. Yok ol emri verene kadar dümdüz duruyor. Sen durmuyorsun ki” diyor. Her dakika bir fesat çıkarıyorsun. Dolayısı ile aslında Allah ile irtibat kurmak bütün bu kötü huylardan uzaklaşmaktır.
Arınmak, uzaklaşmak. O zaman işte sağ, sol, Kürt, Türk, Alevî, Sünnî, Şiî gibi ayrımlar ortadan kalkıyor. Yüzyıllar öncesinden önümüze konana tam inanıp îman edip hayatımızın bütününe yaysaydık, bir sürü sorunu yaşamıyor olurduk. Ayrıca biz toplum olarak inanç ve kültür anlamında, sosyal değerler anlamında birbirimizden farklı aidiyetlere sahip olabiliriz. Bizi birleştiren unsur hep iyilik peşinde koşmaktır. İdeolojik üstünlüğü birbaskı ünsuru olarak kullanırsak aynı zamanda insan haklarını da ihlal etmiş oluruz. Sağcılığı, solculuğu, mezhepçiliği, ırkçılığı, herhangi bir sınıfı taassup haline getirmek, bizi birbirimizden koparır.
Biz Türkler güzeli göstermek istediğimiz zaman elimizin parmak uçlarını birleştiririz. Beş parmak da birbirinden farklı! Ancak farklılıklar birbirini kabul ettiği zaman Allah bizi kabul ediyor. Ama aynı elin parçaları olan parmakların tüm vücuda ait olduğunun farkında değil. Farklılıkları kabul etmek zorundayız. Onları sevmek, onlara hürmet etmek zorundayız. Onları dışlayamayız, çünkü o da beni dışlar o zaman. Öyle ise Allah’a varmanın yolu birliktelikten geçer. Ayrılmaktan ve bölünmekten geçmez. İyi bir insan omak dine, diyanete, adalete ve ahlaka sarılmaktan, iyi bir yurttaş olmak da vatanseverlikten geçer vesselam.