Yıllardır danışmanlık yaptığımız aile şirketlerinin kurumsallaşma yolculuğundaki başarılarında beş temel esas belirleyici oluyor: Ailenin geleneksel kültürü, adalet, bağlayıcı kurallar, değişime açıklık ve liderlik.
Aile anayasalarında yer verdiğimiz bu temel esaslar; paydaşları hızla çoğalan ailenin, aynı kültürel değerlerle bir ve bütün kalmasını, çekirdek ailelerin farklılıklarını koruyarak değişime açık olmasını sağlıyor. Bunların uygulamada gerçekleşmesi egosunu öne çıkarmadan gönülden mücadele eden bir hizmetkâr liderlik süreciyle mümkündür.
Büyük bir aile olan devlet için de süreç aynıdır. Devletimizin değişim ve dönüşüm çabası, vatandaşların onayıyla yeni bir sürece girmiştir. Devletin yönetim modeli, yürütme, temel erklerin dağılımı, siyaset şekli, bürokrasi, vatandaşla iletişim ve denetim dönüşmektedir. Bu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde ülkemizde gerçekleştirilen ve dünyaya örnek olan yeniden doğuş ve dönüşüme benzer köklü bir kurumsallaşma hamlesidir.
Kurumsallaşan Devlet
Evimizdeki eşyaların yerlerindeki değişikliğe dahi uyum sağlamadaki zorluğumuzu düşünürsek devletteki dönüşümün, 80 milyonun uyum sınırlarını zorlayacağı açıktır. Zira her değişim direnç oluşturur. Birleşen bakanlıkların çalışma şekli, yılların eseri kimi kurumların kapanması, açıkta kalan binlerce devlet çalışanları ve değişecek alışkanlıkları yönetmek kolay olmayacaktır. Bu süreçte acele ve telaş etmeden, yeterince tartışarak, istişare ederek yol alınması elzemdir. Zira girilen yeni sürecin dünyaya yeniden örnek olacak çok büyük bir başarısı yanında vebali de önemlidir.
“Dönüşüme ihtiyaç var mıdır?” sorusu, başlı başına bir tartışma ve yazı konusudur. Şunu söyleyelim ki hızlı bir değişimin yaşandığı bu çağın yeni ihtiyaçları için sade, atak, hızlı karar veren kurumsal yapılarla gerekli önlemleri almamak, yerinde saymak ve geri gitmektir. Zira ilk insanlarda kas gücüne, tarım toplumunda toprağa, sanayi toplumunda makineye, bilgi toplumunda bilgiye dayanan temel güç ve ana sermaye, geçmeye başladığımız dijital toplumda sanal yaşama dayanmaya başlamıştır. Bilginin analizinin ve kullanımının, bilginin önüne geçeceği bu dijital çağda, insanları biyometrik çiplerle kontrol edecek, özgürlüklerini kısıtlayarak tek dünya devleti vatandaşı olmaya zorlayacak hazırlıklar var. Devletin, bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak özünde insanı koruyacak hantal olmayan bir yapıya kavuşması zorunludur.
Kurumsallaşma sürecinin temel esasları, çok daha büyük bir sosyal sistem olan devlet ölçeğinde de aynıdır. Dolayısıyla devletin kurumsallaşma yol haritasında; toplumun milli kültürü, adalet, bağlayıcı kurallar, bilimin öncülüğündeki değişim ve süreci yönetecek yeni bir liderlik vizyonunun yer alması kaçınılmazdır.
Yeniden Yapılanan Türkiye
Şu halde dönüşümün birinci temel şartı; toplumu bu toplum yapan temel değerlerin, tüm renkleri barındıran milli kültürün, Cumhuriyet ve inanç değerlerinin korunmasıdır. Böylece küresel bir bakışı yakalayacak olan insanımız kendisini, dijital çağın sıradan bir vatandaşı olmaktan koruyacak, toplumsal kimliğini sürdürecektir.
Sosyal sistemlerin yapılanmasında paydaşların algıladıkları adalet anlayışı mühimdir. Devletin anayasası ve kanunlarının insan için olduğu unutulmadan sosyal adalet ilkeleri esas olmalıdır.
Dönüşümün, toplum lehine süreklilik kazanması, sistematik olması, zamanla kişi, zümre ve ideolojilerin egemenliğine girmemesi için bilimsel anlayışın hâkim olması kaçınılmazdır.
Nihayet tüm bu süreçleri yönetebilecek, toplumun çıkarlarını yukarıda tutan, gönül merkezli güçlü bir liderlik anlayışına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla her kademede yeni atanan-atanacak kamu liderlerinin, mutlaka ‘ben’ takıntısını aşmış, hizmetkâr liderler olmaları sağlanmalıdır. Böylece hantal bir yapının değil, insan ve düşüncenin merkeze alındığı dinamik ve güçlü bir devlete yönelmekten söz ediyoruz. Bu ise “devlete hizmetkâr vatandaştan, vatandaşa hizmetkâr devlet” modeline geçişi sağlayacaktır.
Kendimiz gibi düşünenleri devletin sahibi, diğerlerini yok sayarak yol alamayız. Devletimizin sadık vatandaşları olarak dijital çağın ayak seslerini duymak, kişisel çıkarlarımızı ve takıntılı ideolojilerimizi aşmak zorundayız. Hızlı gelişmemize engel olan birbirimizle uğraşmayı ve kutuplaşmayı bırakıp bölgesinde ve dünyada model olma yolunda ciddi mesafe alan Türkiye’nin, yeniden yapılanmasına omuz vermeliyiz.