Adalet, yargı ile taçlanır, önyargı ile çiğnenir. Aile, kurum ve toplumun gelişip güçlenmesini engelleyen tehlikelerin başında yer alan önyargılarımız, bilerek ya da bilmeyerek toplumsal bir ayrışmaya yönelmemize neden oluyor.

Hayat, zıtlıkların ahenginin sahnelendiği yerdir. Hak gibi haksızlık da yaşamın içinde var. Asıl olan insan olarak bizi, haksızlık girdabında öğütecek önyargılardan mümkün olduğunca kurtulmaktır. Böylece penceremizi temizleyerek, baktığımız manzarada kusur aramaktan vazgeçmiş oluruz.

Önyargılarımız

Davranışlarımız, düşünce ve tutumların etkisiyle gerçekleşir. Önyargı; bireyin ailedeki yetişme sürecinde kendisi ve kendisi dışındakiler için sorgulamadan edindiği olumsuz düşünce ve tutumlardır. Taraflı ve gerçekçi olmayan düşünce ve tutumların yol açtığı bakış açısı ve davranışlar, zamanla çokça tekrarlandığından giderek koyu, sabit ve değişmez önyargılara dönüşür. Bunun içindir ki Einstein, önyargıları yıkmanın, atomu parçalamaktan daha güç olduğunu söylemiştir.

Önyargılarımızın egemen olduğu alanlar arasında ırk, inanç, ideoloji, cinsiyet, ten rengi, milliyetçilik ve ekonomik statü öncelikle sayılabilir. Medyanın baş döndürücü etkisiyle yayılan iletilerin, özellikle toplumsal önyargı klişelerinin, başta çocuklar olmak üzere genç ve yetişkinlerin davranışlarının yönlendirilmesinde ciddi etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Öyle ki insanlar, dünyanın diğer bir köşesindeki bir olayı, logoyu, tasarımı, rengi ve tüm bunların görünür ya da görünmez arka planındaki bakış açısını, ideolojiyi, inancı olduğu gibi kopya edebiliyor. Bunları düşünce sisteminin ayrılmaz bir parçası haline getirerek davranışlarını bu önyargıların etkisinde gerçekleştirebiliyor.

Gelişmiş batılı toplumların, mülteci krizi karşısında takındıkları tutumlar ve sergiledikleri davranışlar, toplumsal önyargının hangi düzeylere ulaşabildiğini göstermiştir. Bunun sosyoloji ve psikoloji alanındaki araştırmalara konu olmaya başladığını biliyoruz. Düşünün ki ağaçlar, soyu tükenen hayvanlar yahut kedi ve köpeklerin rahat dolaşacağı sosyal ortamlar için gösteri yapan insanların, doğu toplumlarından gelen, yersiz yurtsuz, aç ve açıkta olan mülteci insanlar için neler yaptıklarına daha doğrusu yapmadıklarına hep birlikte şahit olduk.

Birbirimizle uğraşıyoruz

Toplum olarak genetik kodlarımızda insana ve insanlığa yönelik çok renkli ve gönül ehli birikimlerimiz var. Kim olduklarına bakmaksızın mültecilere açtığımız gönlümüz, insan odaklı marifet birikimimizin, hak odaklı toplumsal refleksimizin dünyaya meydan okuyan son örneğidir. Ancak mültecileri anlama, halleriyle hallenme, onları kendi gönül hanemizde yaşatma adına verdiğimiz çabayı, bu ülkenin paydaşları olarak birbirimize karşı verip vermediğimizi gözden geçirmeye ihtiyacımız var. Zira belki de yüzyıllardır kendi toplumsal iç dünyamızda birbirimizle uğraşımız durmadı bir türlü. Demokratik bir tartışma ve hak arayışını aşan, toplumu bir ve bütün kılan temel değerleri adeta yok sayan, insanımızı yabancılaştıran, uzaklaştıran, ötekileştiren önyargılardan kurtulmak zorundayız. Empati yaparak, benliğimizden kurtularak, her konunun olumlu ve olumsuz yanlarının olabildiği gerçeğini göz ardı etmeyerek birbirimizi daha fazla dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var.

Son dönemde yaşanan kimi olaylar, sahip olduğumuz ideolojileri, taraftarlığı ve farklılıkları, toplumun üstünde algıladığımızı gösteriyor ki bu tehlikeli bir toplumsal çıkmazdır. Fert olarak yahut bir alt grup, topluluk olarak sahip olduğumuz her ne varsa bunlar, bir bütün olarak toplumun üstünde değildir ve olmamalıdır. Toplumdan kaçış ve bireyselleşmenin, batı toplumlarını sıradanlaştırdığı, toplumsal dokudan uzaklaştırdığı ve felakete götürdüğü unutulmamalıdır. Kuşkusuz bireyler olarak temsil ettiğimiz görüşler önemlidir ancak bunu toplumun bütününün görüşü gibi görmemiz hele ki herkesi kendimize benzetme çabası, toplumsal renkliliğe ve hür düşünceye aykırıdır.

Önyargılarımız, ferdi olduğumuz toplumun temel değerleri, çıkarları, birliği ve bütünlüğünün üzerine çıkmamalıdır. Küresel güçlerin oyuncağı olmaktan kurtulup daha güçlü, gelişmeye açık, gücünü kendi kaynaklarında arayan bir toplum olmak için kişisel önyargılarımızın vasatlığından, taraflı olmanın koyuluğundan kurtulmamız önemlidir. Ve nihayet asıl hedef; tarafımızı empoze etme yarışı değil bu topluma bir değer katma yarışına girmektir.