Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yeni anayasanın kutuplaştırıcı değil, uzlaştırıcı, ayrıştırıcı değil, birleştirici, yasakçı değil, özgürlükçü olması, farklılıklarda değil, ortak noktalarda buluşturması temel ve sarsılmaz ilkemizdir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
"Mevcut anayasa, meclisimiz ve milletimize biçilmiş dar bir gömlektir"
12 Eylül askeri darbesi sonrasında silahların gölgesinde milli iradeye dayatılan mevcut anayasa, meclisimiz ve milletimize biçilmiş dar bir gömlektir. 1982'den beri yapılan irili ufaklı 20'den fazla değişiklik, milletin mevcut anayasadan memnuniyetsizliğini açıkça göstermektedir. Bir nevi yamalı bohçaya dönen 82 anayasasının miadı artık dolmuştur. Türkiye'nin 21. yüzyılda büyük hedef ve iddialarını gerçekleştirmesi ancak yeni, uzlaşmacı, özgürlükçü, katılımcı, sivil bir anayasa ile mümkündür.
Demokrasimizin yeni anayasa ihtiyacının günden güne kendini daha fazla belli ettiğini görüyoruz. Burada şu hususu da açık yüreklilikle ifade etmek arzusundayım. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni anayasayla ilgili olarak elbette biz kendi hazırlıklarımızı hem de çok titiz bir şekilde yapıyoruz. Ama bu demek değildir ki diğer tüm fikirlere kapımızı kapatıyoruz. Yeni anayasanın hazırlık sürecinde her türlü fikre saygı duyarız, her düşünceyi ilgiyle dinleriz, her yapıcı teklifi hayırhahlıkla değerlendiririz.
"Milleti ve devleti birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir"
Yeni anayasanın kutuplaştırıcı değil, uzlaştırıcı, ayrıştırıcı değil, birleştirici, yasakçı değil, özgürlükçü olması, farklılıklarda değil, ortak noktalarda buluşturması temel ve sarsılmaz ilkemizdir. Milleti ve devleti birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Millet varsa devlet vardır, devlet varsa, millet varlığını idame ettirir. Devlet milletin üzerinde değildir. Millet de devletsiz ayakta ve hayatta kalamaz. Ne devletimizin zayıflatılmasına, ne milletimizin bu yolla ayrıştırılmasına eyvallah etmeyeceğimiz bilinmelidir. Milletin refah ve huzurunun, bununla birlikte daha fazla hürriyetin, devletimizi daha da güçlendireceği kanaatindeyiz.
Yeni anayasa, devleti ve milleti ayrı yerlere koyan değil, devlet ile milleti buluşturan, kucaklaştıran, kaynaştıran niteliklere haiz olmalıdır. Şuna tüm kalbimle inanıyorum: Milletin muazzez iradesini temsil eden insanlar olarak insanımızın hiçbir ferdini dışlamadan, hiçbir ferdin özgürlüğünü kısıtlamadan, azami müştereklerde buluşturan bir anayasayı yazabilir, yapabilir, Allah'ın izniyle bu yüce meclis eliyle hayata geçirebiliriz.
"Yeni anayasa sürecinde yapıcı davranmaya devam edeceğiz"
Yeni yasama yılında milletimizin ve meclisimizin yeni bir anayasa inşası için daha fazla gayret göstereceğine inancımız tamdır. Biz bugüne kadar her fırsatta dile getirdiğim gibi, yeni anayasa sürecinde yapıcı davranmaya devam edeceğiz. Bugün bir kez daha tüm partileri ve milletvekillerini, toplumumuzun tüm kesimlerini, Türk demokrasisini yeni ve sivil bir anayasa ile taçlandırma mücadelemize omuz vermeye davet ediyorum.
"Bir devleti var eden ve ayakta tutan adalettir"
Tıpkı tabiat gibi toplumlar ve devletler de bir düzene, nizama, bir sisteme sahiptir. Esasen düzen, devletin ve milletin temel direğidir. Düzeni sağlayan kanundur. Kanunun ruhu ise adalettir. Adalet, mülkün temelidir. Bir devleti var eden ve ayakta tutan adalettir. Milleti huzur, refah ve güvenlik içinde tutan adalettir. Devleti her türlü tehditten koruyacak olan adalettir. Ekonomiyi büyütecek, eşit dağılımı sağlayacak, çalışanı, çalıştıranı, üreticiyi, tüccarı, sanayiciyi mutlu edecek olan adalettir. Suçlu ile masum birbirinden ayırt edilmezse, suçlu elini kolunu sallayıp gezerken masum cezalandırılırsa, adalet sarsılır. Adalet sarsılırsa, devlet sarsılır. Devlet sarsılırsa milletin bekası tehlikeye girer.
"Hiç kimse yargı camiamızı yıpratmaya kalkışmamalıdır"
Şunu özellikle ifade etmek isterim. Kolluk kuvvetlerimiz ve yargı camiamız adaletin tecellisi için çok büyük bir gayret ve özveriyle çalışmaktadır. Bu vesileyle geçtiğimiz hafta menfur bir saldırı neticesi şehit edilen polis kızımız Şeyda Yılmaz başta olmak üzere, tüm şehitlerimize aziz milletim adına minnet duygularımızı ifade etmek istiyorum. Sınırlarımız içinde ve dışında canları pahasına mücadele eden güvenlik güçlerimizin her birini rabbim muhafaza buyursun diyorum. Polisiyle, jandarmasıyla bütün emniyet teşkilatımıza, bu yüce çatı altında, bu önemli günde tüm milletimiz adına şükran duygularımızı ifade ediyor, en kalbi selamlarımızı gönderiyorum.
Aynı şekilde vatanımızı her türlü harici tehdide karşı koruyan kahraman ordumuzun yiğit mensuplarına da teşekkürlerimizi ifade ediyorum. Emniyet güçlerimiz de silahlı kuvvetlerimiz de kanunların kendilerine çizdiği sınırlar dahilinde, hukuk ve demokrasi çerçevesinde vazifelerini ifa etmeyi sürdüreceklerdir.
Tekrar ediyorum, düzen yani hukuk, yani adalet, devletimizin ve milletimizin temel dayanağıdır, temel direğidir. Askerimizin ve kolluk birimlerimizin güven içinde kalması için devletimiz her türlü fedakarlıkta bulunmaktadır. İmkanlar ölçüsünde daha fazlasını da yapacaktır. Kanun ve düzen dışına çıkanlar ise, adaletin tesisi, devletimizin bekası adına hiç tereddüt edilmeksizin yargı karşısına çıkacaklardır. Bu arada yargı mensuplarımızın da görevini kanunlar ve hukuk çerçevesinde yerine getirdiği, özellikle hatırlatmak isterim.
Mevcut kanunları uyguladıkları ya da kanunların sınırları içinde kaldıkları için hiç kimse yargı camiamızı yıpratmaya, gündemine gelmek uğruna mahkemelerimizi baskı altına almaya kalkışmamalıdır. Yargı mensuplarımız ile Türk milleti adına karar veren mahkemelerimizin tehdit edilmesine hiçbirimiz müsaade etmemeliyiz. Şayet, polisin, jandarmanın, savcı ve hakimlerimizin suçu önleme, suçu cezalandırma, karar ve infaz konusunda sıkıntıları varsa şüphesiz bu evvel emirde kanunların konuşulmasını gerektirir. Kanun koyucu ise milletimiz adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.
"Adalet ve güvenlik hizmetlerimizin standardını daha da yükselteceğiz"
Meclisimiz yeni yasama yılında suçun önlenmesine, infaz ve ıslah konusuna daha fazla eğilmeli, milletimizin giderek yükselen taleplerine daha çok kulak vermelidir. Bakanlıklarımız ve kurumlarımızla birlikte meclisimizin bu hususta daha hassas bir yaklaşım içinde olacağına yürekten inanıyorum. Yürütme ve yasama organları olarak inşallah elbirliği içinde çalışarak, adalet ve güvenlik hizmetlerimizin standardını daha da yükselteceğiz.
"Gazze 42 bin masum insanın katledildiği büyük bir imha kampına dönüşmüştür"
28. dönemin 3. yasama yılına bölgemizdeki sıcak gelişmelerle giriyoruz. İsrail'in Filistin'de, Gazze'de yaklaşık bir yıldır yürüttüğü terör ve soykırım bugünlerde maalesef Lübnan'a uzandı. Dün işgal güçleri Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurdu. İsrail bir yandan Gazze'de soykırım yaparken, bir yandan Lübnan'a terör saldırıları yaparken, aynı anda bölge ülkelerini de kendi ateşine çekmek için her yola başvuruyor, her türlü provokasyonu deniyor. Burada iki hususun altını çizmek mecburiyetindeyim. Ne yazık ki, bütün bölgeyi ateşe atmayı amaçlayan Gazze'de 17 bini çocuk olmak üzere 42 bin insanı katleden, şimdi de Lübnan'da katliama başlayan İsrail, dünyadan gerekli ve yeterli tepkiyi almamaktadır. Bunu geçen hafta İsrail saldırganlığının önüne geçmesi gereken Birleşmiş Milletler'in Genel Kurulu'nda da açık ve net şekilde ifade ettim.
İsrail Devleti, Netanyahu isimli bir Hitler özentisinin idaresinde sadece son 51 haftada insanlığa karşı tüm suçları pervasızca işlemiştir. Soykırım, katliam, ırkçılık, ayrımcılık, taciz, tecavüz, işkence, etnik temizlik, gazeteci öldürme, ifade özgürlüğünü yok etme, ibadethaneleri, hastaneleri, okulları bombalama dahil, insanlığa karşı işlenebilecek ne kadar suç varsa tamamı defalarca işlenmiştir. Gözünü kin ve nefret bürümüş bir cinayet şebekesinin elinde Gazze 42 bin masum insanın katledildiği büyük bir imha kampına dönüşmüştür.
"Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da aynı şekilde durdurulacak"
Tüm insanlık adına utanç verici bu tabloya rağmen bazı ülkeler İsrail'e destek vermeye, finansal veya askeri destek sağlamaya devam ediyor. Diğer bazı ülkeler de susmak suretiyle bu insanlık suçuna, bu vahşete maalesef ortak oluyor. Bu önemli günde şunu bir kez daha açık açık söylemek isterim. Ne yaparsa yapsın İsrail, er ya da geç durdurulacak. Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da aynı şekilde durdurulacak.
Evlatlarının beyaz kefenlerine sarılan anaların, babaların ahı bu zalimleri rezil rüsva edecektir. Ancak sadece İsrail'in değil, bugün Batı'dakiler başta olmak üzere devletlerin alnına yapışan o kara leke asırlar boyunca unutulmayacaktır. Özellikle İslam dünyasının halkları Müslüman olan yöneticilerin, İsrail'in, Filistinlilerden ziyade Müslümanlara yönelik bu terörüne sessiz kalmaları bir ayıp olarak, bir utanç vesikası olarak asırlarca silinmeden kalacaktır.
"Sadece camileri değil, asırlık kiliseleri de bombalarla enkaz yığınına çevirdiler"
Bakınız, bugün yüreğim yanarak, içim kan ağlayarak söylüyorum. İsrail'in Gazze halkına yönelik soykırımı başlayalı tam 360 gün oldu. 42 bin kardeşimiz kameralar önünde, canlı yayınlarda alçakça şehit edildi. Annelere enkaz altında kalan ciğer parelerinin parçalarını toplattılar. İnsana ve insanlığa dair ne kadar değer varsa hepsini çiğnediler, hepsini ayaklar altına aldılar. Sadece camileri değil, asırlık kiliseleri de bombalarla enkaz yığınına çevirdiler. Ancak bu süreçte ne uluslararası kuruluşlar ne insan hakları örgütleri ne de 2 milyar Müslüman'ı temsil eden devletler bir araya gelip İsrail'e ortak tepki göstermedi.
"İtibar suikastlarına asla boyun eğmeyeceğiz"
Tam 360 gündür bırakınız İsrail'i caydırmayı, bırakınız İsrail'i durdurmayı müşterek bir tavır dahi sergilenmedi. Hamas'ın defalarca kabul ettiğini açıkladığı ateşkese, İsrail'i icbar edecek, zorlayıcı hiçbir adım atılmadı. Oysa herkes biliyor ki, ses çıkartılmadıkça İsrail işgal, istila ve katliam politikasını pervasızca devam ettirecektir. Susmak, vahşeti görmezden, duymazdan gelmek hiç kimseyi, hiçbirimizi, bölgedeki hiçbir ülkeyi, bu soykırım şebekesinin saldırganlığından kurtaramayacak. Bu tembelliğin, bu ataletin, bu tepkisizliğin, bu duygusuzluğun sona ermesi için Türkiye olarak hakkı cesaretle söylemeye, hakkı savunmaya, zalimler karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz. Siyonist lobinin şahsımızı ve hükümetimizi hedef alan itibar suikastlarına asla boyun eğmeyeceğiz.
"Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir"
İkinci husus şudur. Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir. Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı Siyonist severlerin, gönüllü veya paralı Siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı işte budur. Birileri ısrarla görmek istemese de Netanyahu hükümeti Anadolu'yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta, bu niyetini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir. 7 Ekim'den beri yaşanan her gelişme bu tehdidin boyutunu biraz daha artırmaktadır.
İsrail'in Filistin ve Lübnan'daki saldırılarını çok yakından takip ederken Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde bölücü örgütü maşa olarak kullanmak suretiyle nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de çok net görüyoruz.
"İşgal, terör, saldırganlık hemen yanıbaşımızdadır"
Sizlere ve aziz milletimize burada hatırlatmak isterim. Bakınız Hatay'ın Yayladağı ilçesindeki Suriye sınırından Lübnan sınırı karayoluyla 170 kilometredir. Ve Türkiye Lübnan’a arabayla sadece 2,5 saat uzaklıktadır. Antakya ile Gazze arası Ankara ile Aydın arası kadardır. Yani işgal, terör, saldırganlık hemen yanıbaşımızdadır.
Türkiye İsrail’in yanında dursun, Türkiye bu işlere karışmasın, Türkiye tarafsız olsun diyenlere sesleniyorum. Özellikle Hamas bir terör örgütüdür diyenlere sesleniyorum. 360 gündür yaşanan barbarlığı 7 Ekim vakasıyla meşrulaştırmaya çalışanlara sesleniyorum. Karşımızda hukukla mukayyet bir devlet değil, kandan beslenen, işgallerle semiren bir katil sürüsü var. Karşımızda tüm bölgeyi ateşe atmaya niyetli gözü dönmüş bir işgal şebekesi var. Karşımızda sadece Müslümanlara değil Yahudiler arasında dahi ayrım yapan ırkçı bir apartheid rejimi var. Böyle bir katliam şebekesi karşısında zerre miskal vicdan taşıyan hiç kimse sessiz kalamaz.
Yanıbaşınızda çocuklar katledilirken, yanıbaşınızda uçaklardan sivil halk üzerine bombalar yağarken sessiz, tepkisiz, hatta tarafsız kalmak açık söylüyorum, suça ortak olmaktır. Buradan tam 360 gündür üç maymunu oynayanlara bir kez daha soruyorum. Çocuklarınızın gözüne yarın nasıl bakacaksınız? Aynada kendi gözlerinize nasıl bakacaksınız? Filistin, Lübnan güvende değilse kendinizin güvende olabileceğine gerçekten inanıyor musunuz? İsrail saldırganlığı her fütursuz açıklamayla görüyoruz ki Türkiye’yi de içine almaktadır.
"Bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı durmayı sürdüreceğiz"
Vatanımız için, milletimiz için, bağımsızlığımız için bu saldırganlığa, bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı durmayı sürdüreceğiz. Tekrar ediyorum, bedeli her ne olursa olsun Türkiye İsrail’in karşısında durmaya, dünyayı da bu onurlu duruşa çağırmaya devam edecektir. İnsanlığın ortak değerlerine saldıranlar karşısında bir insanlık cephesinin kurulması için Türkiye elinden geleni yapacaktır. Bunda da sonuna kadar kararlıdır. Gazze’de soykırım yapılırken, Batı Şeria’da barış ve huzur olduğuna mı inanıyorsunuz?
İşte Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas geldi. Burada bu kürsüden hem sizlere hem dünyaya seslendi. İsrail sadece Gazze’ye değil Batı Şeria’ya, İran’a, Yemen’e, Suriye’ye de saldırıyor. Mısır’la yapılan anlaşmaları alenen ihlal ediyor. Mısır’la Irak’la giderek güçlenen ilişkilerimizin, Suriye ile artan diyalog arayışımızın bu bağlam içinde okunmasını özellikle tavsiye ediyorum. Türk dünyasıyla ve Türk Devletleri Teşkilatı ile bağlarımızı yine bu anlayışla sürekli tahkim ediyoruz.
"85 milyon olarak iç cephemizi sağlam tutmaya gayret ediyoruz"
Savunma sanayinde, güvenlikte, terörle mücadelede ve dış politikada ülkemizin caydırıcılığını güçlendiriyoruz. Fitne girişimleri karşısında millet olarak 85 milyon olarak iç cephemizi sağlam tutmaya gayret ediyoruz. Şunun artık idrak edilmesi ihtiyaçtan öte bir zarurettir. Bugün İsrail saldırganlığı karşısında içeride ve dışarıda çatışma alanlarının değil uzlaşma alanlarının öne çıkması gerekiyor. İsrail bölgeyi tehdit etmeyi sürdürdükçe, Türkiye de bölge halklarının özellikle milletimizin güvenliği için öncü olmaya, yapıcı, uzlaştırıcı, birleştirici olmaya ısrarla devam edecektir. Bu vesileyle Filistin davasına sahip çıkma noktasında tam bir mutabakat içinde hareket eden meclisimize ve siyasi partilerimize şükranlarımı sunuyorum.
"Gazze savunması ile Lübnan’ın savunması aynı olmayacaktır"
İşgal güçlerinin en modern ölüm makinelerine rağmen doğdukları toprakları kahramanca savunan Filistin’in yiğit evlatlarını bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum. İsrail’i de buradan çok net bir şekilde uyarıyorum. Lübnan’a kara harekâtının sonuçları geçmiştekine benzemeyecektir. Savunmasız, izole, bütün dünyadan yalıtılmış bir Gazze savunması ile Lübnan’ın savunması aynı olmayacaktır.
Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm devlet ve uluslararası kuruluşlar daha fazla vakit kaybetmeden, daha fazla kadın, çocuk ölmeden İsrail’i durdurmalıdır. İslam dünyası aynı şekilde vatan savunmasında mutlaka Lübnan halkı ve hükümetinin yanında olmalıdır. Biz Türkiye ve Türk milleti olarak bu zor günlerinde Lübnanlı kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayacak, tüm imkanlarımızla kendilerini destekleyeceğiz.