Ekonomik sıkıntıdan dolayı otomotiv sektöründeki daralma ister istemez otomotiv medyasına da yansıdı. 2019 yılının başından itibaren otomotiv sektörü günlük gazeteler, aylık basılı ve dijital dergilerden reklamlarını çekti. Basılan-dağıtılan dergi sayısı yok denecek kadar azaldı.
Ekonomik sıkıntıdan dolayı otomotiv sektöründeki daralma ister istemez otomotiv medyasına da yansıdı. 2019 yılının başından itibaren otomotiv sektörü günlük gazeteler, aylık basılı ve dijital dergilerden reklamlarını çekti. Basılan-dağıtılan dergi sayısı yok denecek kadar azaldı. Genelde dijital yayıncılığa geçildi. Doğan Grubu’nun en önemli dergilerinin başında gelen Auto Show bile haftalıkken aylığa; aylıkken de 2 aylığa döndü. Genelde bu sektörde işsizlik çoğaldı ve birçok arkadaşımız çareyi ya bir internet sitesi açmakta ya da bir dijital dergi çıkartmakta buldular. Daha önceki yıllarda “destek” adına alınan ilan ve banner çalışmaları 2019’da neredeyse yok oldu. Şimdi bu alanda faaliyet gösteren tüm arkadaşlar haklı olarak “Ne olacak bizim halimiz” diye soruyorlar. Ben de bu köşede yıl içinde defalarca yazdım; basın toplantılara geleneksel medyayı çağırıyorlar, basın bültenlerini geleneksel yayınlara gönderiyorlar ama reklam iletişimini youtuber’lar, influcer’larla yapıyorlar diye. Şimdi gelelim çareye…
Çare, bence tüm otomotiv medyasının olması gereken fabrika ayarlarına yani “otomotiv gazeteciliğine” geri dönmesinde yatıyor. Haber değeri taşısın-taşımasın gelen her basın bültenine yer vermek, basınla olan reklam iletişimini tamamen kesen markaların lansmanlarına, basın toplantılarına gitmek, sadece istediklerini haberleri yapmak, test otomobillerini almak gibi tavırlardan görülüyor ki markaların basına olan algısını değiştirmiyor. Ne zaman ki, gazetecilik yapılır, internet siteleri, dijital veya basılı dergiler “okunur” hale gelir, saygın bir yayın olarak yerini alır, o zaman bu işlerin de değişebileceğini görebiliriz. Bu işleri yapan her otomotiv gazetecisinin bence “Ben 2019 yılında dişe dokunur ne haber yaptım?” diye kendine sorması lazım. Hangi haberi ses getirmiş, hangi haberi gündem ve farkındalık yaratmış? Vermeden almak veya almaya çalışmak adil bir yol değil sanıyorum.
Ne zaman ki yazılarımız, haberlerimiz, röportajlarımız “itibarlı” hale gelir, ne zaman ki marka yöneticileri bizim “gazeteciliğimizi” önemser ve fark ederler o zaman “destek” değil “reklam mecrası” haline gelinebilir. Sonuçta bu sektörde kimsenin kimseyi “desteklemeye” ihtiyacı yok. Herkes işini yapıyor, yapmalı. Gazeteci “sektörü destekliyoruz” derse de hata eder, markalar basını “destekliyoruz” derse de. Daha önce birlikte çalıştığım için Almanya ve İtalya’da sektör ve basın arasında bu tarz bir anlamsız ilişki söyleminin olmadığını çok iyi biliyorum. Basın, gazetecilik yapıyor, okunuyor, takip ediliyor; sektör de o kitleye ulaşmak için reklam veriyor. Aslında her şey bu kadar basit… Sonuç itibariye; gazeteci sektörün karşısında ne kadar gazeteci gibi durursa, sektör de gazeteciye o kadar itibarla yaklaşır.