Uzmanlar olarak gençleri rahat bırakın, kaygı yüklemeyin, kendi tercihlerini yapsınlar diyorsunuz.
“Hocam bu çocuk bizi yedi bitirdi gerçekten, bazen keşke hep çocuk kalsaydı diyorum. Ben hekimim eşimin yönettiği bir de aile şirketimiz var, şükür gelirimiz iyi. Ama oğlumun harcamalarına bazen isyan ediyorum. Tüketmekten çalışmaya vakti yok. En çok da bizi tüketiyor. Üç yıldır hazırlandığı üniversiteye giremiyor ya da girmiyor ve her yıl bir bahane buluyor. Bu sene de virüsten etkilendiğini söylüyor...
Uzmanlar olarak gençleri rahat bırakın, kaygı yüklemeyin, kendi tercihlerini yapsınlar diyorsunuz. Biz de çok karışmadık, karışamadık da zaten. Bir anne olarak beni dinlemiyor. Bir gün bile kardeşlerinin elinden tutmuyor. Tek endişesi, babasının harçlığını keseceği korkusu…
Üniversite olarak önemli bir beklentimiz de yok ayrıca bu haliyle üniversiteye girse de faydası olur mu bilmem? Aslında potansiyeli olan bir çocuk ve ortaokula kadar sınıf birincisiydi. Ne olduysa şehir merkezindeki süslü liseye girmesiyle oldu. O liseyi zorlukla bitirdi. Sabahtan akşama kadar arkadaşlarıyla ve hiçbir şeyden memnun değil. Başarısızlığının nedeni olarak her şeyi eleştiriyor ve hayatı eleştirmekle geçiyor. O hep haklı, O’nun dışındaki bütün dünya haksız…”
AKADEMİK BAŞARI YETERLİ DEĞİL
1.6 milyon gencimiz LGS, 2.4 milyon gencimiz ise YKS için ter döküyor. Tabii ki akademik başarı önemlidir. Okulumuz ve mesleğimiz, hayatımızın şekillenmesinde toplumdaki ekonomik ve sosyal rolümüzün oluşmasında belirleyici oluyor. Dolayısıyla gençlerimizin ve ailelerinin, bu sınavlara en verimli şekilde hazırlık yapmaları gerekli ve önemli. Aile ortamında sınavların bir ölüm kalım meselesine dönüştürülmemesi, çocuğun kapasitesinin farkında olunması, kıyaslama yapılmaması da bir o kadar önemlidir.
Huzursuzluk, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık endişesi şeklinde ortaya çıkan sınav stresi, az ya da çok olur, bu normaldir. Normal olmayan sınav için belirli düzeyde gerekli olan stresin, sınav öncesini, sınavı ve sonrasını etkileyecek yoğun bir kaygıya dönüşmesidir.
Ancak unutulmaması gerekir ki bugün lise ya da üniversite sınavlarının iyi geçip geçmemesinden, çocuğun ya da gencin iyi bir okula girip girmemesinden daha önemli bir sorunumuz var. Akademik başarı, hayattaki başarı ve mutluluk için yeterli değildir. Kişilik gelişimi çok daha önemli ve belirleyicidir. 3-4 yıllık bir okulun sağlayacağı prestij için gösterdiğimiz hassasiyeti, verdiğimiz mücadeleyi, çocukların kişilik gelişimi için vermiyoruz ya da veremiyoruz. Diğer bir ifadeyle akademik başarı için gösterilen çabayı, yaşamın kendisi için göstermiyoruz.
İçine girdiğimiz dijital çağda, içgüdüsel mülkiyet arzusu ile tüketim arzusu birleştirilerek insanın sonsuzluk arayışı dünya ile sınırlı hale getirildi. Sınav sonuçları, kariyer, rütbe, şöhret, para gibi yaşamın içindeki maddi değerler, ahlak, adalet, merhamet, iletişim gibi hayatın tamamını kuşatan insani değerleri zedelemiş durumda. Hayattaki küçük renkli kareler, hayatın önüne geçmiş, madde, manayı gölgelemiştir. Tıpkı okul sınavlarının, bir imtihan olan hayatı gölgelemesi gibi. Buğday ile himmet arasındaki tercihte buğdayın ezici zaferi, insanlığı geri götürmüştür.
AİLESİNE SAHİP ÇIKAN GENÇLER
Tüm bu gelişmelerin en çok etkilediği yegâne kurum; aile ve burada yetişen çocuklardır. Çocuk ve gençler, sanal dünyanın bir elemanı olmaktan, ekranların arasına sıkışmaktan, tüketen bireyler olmaktan, insan olmanın bilgisine ve erdemine erişemiyor. Para ve benzeri içgüdüsel isteklerin gönülleri adeta işgal ettiği bir ortamda, gençleri, tüketim çılgınlığı üzerinden bir kimlik inşası çabasından kurtarmak zorundayız.
Asıl sınav; şartlar ne olursa olsun çok küçük yaşlardan itibaren aileyi ve aile değerlerini korumak, sürdürmek, çocuklara mananın öncülük ettiği bir yaşam modelinde örnek olmak, temel özgüven gereksinimini sözün ötesinde ailede kazandırmak ve yaşatmaktır.
Bunun için ailenin bir numaralı odağı ve amacı nedir sorusuna yeniden yönelmek ve burada yoğunlaşmak önemlidir. Aksi halde bize danışan anneninkine benzer serzenişler devam edecektir. Güçlü bir eğitimi ve bilimsel bakışı, hayatın anlamına yönelik yolculukla taçlandıran gençler, aradıkları kudreti kendi iç dünyalarındaki zenginlikte bulabileceklerini unutmamalıdır. Ve ailelerin gençlere sahip çıkması kadar gençler de ailelerine sahip çıkmalıdır.