BEKRİ MUSTAFA HİKÂYESİ

Mehmet Arif DEMİR
Bu sene 64. kez düzenlenen Milliyet Yılın Sporcusu ödül töreni geçen hafta yapıldı.

Milliyet Gazetesi’nin Ercüment KARACAN zamanındaki efsane Spor Müdürü Namık SEVİK merhumun büyük gayretlerle kurumsal hale getirdiği ve uzun yıllardır en prestijli spor ödülü olan ve halkın oylarıyla belirlenen Yılın Sporcusu ödülü, son senelerde eski pırıltısını kaybetse de bu konuda yegâne organizasyon olma özelliğini devam ettiriyor.

Bu sene; Ramil GULİYEV, Nur Tatar ASKARİ ve Ayşe Begüm ONBAŞI çeşitli kategorilerde yılın sporcusu ödüllerini alırken “Yılın Spor Adamı” ödülü de Aziz YILDIRIM’a verildi. TFF Başkanı Yıldırım DEMİRÖREN’in elinden aldığı ödülle kameralara poz verirken oldukça gururluydu Aziz Başkan.

Ne de olsa çabaları karşılıksız kalmamış, Türk Sporu adına verdiği büyük uğraş, küçük de olsa taltif edilmişti. Ödülü hak ettiği performans (muhtemelen);  bundan yaklaşık bir yıl önce (7 Mayıs 2017’de) Kadınlar Basketbol Ligi maçında rakip takımın (Yakın Doğu Üniversitesi) başkanı ve eski dostu Işık EYİGÜNGÖR’le yaşadıkları kavga olsa gerekti. Bunun dışında yönettiği kulübün hal-i pür melali ortada. Son on yılda iki kez şampiyon olabilmiş, yöneticilik yaptığı süre boyunca birçok Galatasaray Başkanından daha fazla Galatasaray Şampiyonluğu görmüş, TFF Hukuk ve Ceza Kurullarından aldığı “hak mahkûmiyeti” ve para cezalarıyla rekorlar kırmış bir isim, “Yılın Spor Adamı” ödüle layık görülen Aziz Başkan.

Bu ödül ister istemez bizim de aklımıza hepimizin bildiği çok eski bir hikâyeyi getirdi:  

1593-1634 yıllarında Sultanahmet’te doğup-yaşayan Bekri Mustafa’nın adını, herhalde duymuş olmalısınız...
Onun, kendini genç yaşında “içki”ye verdiğini, “gece-gündüz içtiği” için Bekri namıyla ün yaptığını ve 41 yaşında öldüğünü belki bilmezsiniz ama Bekri Mustafa’nın “imam” olma hikâyesini herhalde bilirsiniz.
Efendim, hikâye şöyle:
Bekri Mustafa, o zamanlar yoksul bir mahalle olan Kadırga’da Küçük Ayasofya Caminin önünden geçmektedir... O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur.
Cemaatin, beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı “hoca” zannederek namazı kıldırmasını söylerler.
Bekri Mustafa “Yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler.
Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar.
Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.
Bekri Mustafa gülerek cevaplar: Merhuma dedim ki; “Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Senden önce oraya gidenler buraları merak ederler ve bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, -Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar...” dedim der.

Hepimize iyi bir hafta sonu diliyorum.