İSRAİL-HİZBULLAH RESTLEŞMESİ: NEREYE DOĞRU?

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
Uzun bir süredir konuşulan senaryo, İsrail-Hamas çatışmasının İsrail-Hamas çatışması olmaktan çıkma senaryosu son haftalarda ciddiyet kazanmış görünüyor.

 İsrail-Hamas çatışması özünde Filistin davası ile ilgili olduğundan zaten sınırlı da olsa sınırlı bir çatışma değildi ve baştan itibaren Hamas, direniş ekseni üzerinden operatif kabiliyet geliştirdiğinden, Hizbullah ve Hutsiler sınırlı ve düşük yoğunluklu çatışma mantığını bozmadan olaya müdahil olduklarından, bir ara bu çatışma devam ededursun İsrail ve İran birbirini vurduklarından Gazze savaşının başka bir savaşa, başka bir mücadeleye dönüşme ihtimali vardı. Arada bu ihtimaller sınandı da ama nihayetinde ABD Gazze savaşının yayılmasını istemediğinden savaş Gazze aşamasına demirli kaldı. Netanyahu hükümetinin daha önce savaşı başka bir mücadeleye döndürme yönünde yaptığı sınamalardan anlıyoruz ki İsrail Gazze’de kazanamadığı savaşı başka bir cephe üzerinden kazanabileceğine inanıyor. Ya da şu anda kaybedebileceği bir şey olmadığını düşünüyor. Biden yönetimi ise İsrail’in Gazze ötesinde başarılı olabileceğinden emin olmadığı, İsrail’in kaybedebileceği daha çok şeyinin olduğunu düşündüğünü anlıyoruz. Netanyahu hükümetinin Biden yönetimi ve Demokrat parti ileri gelenleri ile giriştiği söz düellosu, bizi yeterince desteklemediniz serzenişleri bundan. Bu arada geçtiğimiz günlerde Biden için bir felaketle sonuçlanan başkanlık münazarasında Trump, Biden’ı İsrail konusunda “zayıf” olmakla suçladı ve İsrail’e gerekli herşeyi verelim ve o da işi bitirsin mealinde konuştu. Demokrat parti için iyi sinyallerin gelmediği bir seçim yarışında muhtemelen gelecek yıllarda ABD’yi yönetecek ismin Netanyahu’nun mantığını desteklemesi, İsrail içerisinde savaşı taktik ve stratejik nedenlerle dönüştürme sinyalini verenleri cesaretlendirmiş olabilir.

Hizbullah ile düşük yoğunluklu çatışma dinamiği neden restleşmeye döndü?

Son dönemde Gazze savaşının Lübnan üzerinden bir İsrail-Hizbullah çatışmasına, bir İsrail- direniş ekseni savaşına dönüşme ihtimali konuşuluyor. Bizzat Netanyahu Rafah’da ordunun vites düşüreceğini çünkü birliklerin kuzeye intikal edeceğini ima etti. Netanyahu’nun Güney Lübnan ve Hizbullah’ı hedefe oturtmasının taktik ve stratejik nedenleri var. En önemli nedenlerin başında kaybedilmiş bir savaşı (sadece sahada ve politik düzeyde değil ahlaki zeminde de kaybedilmiş) bir savaşı dönüştürme isteği var. Bugün bu konuda acele ediliyor zira Gazza ve Rafah’daki başarısızlık Netanyahu ve İsrail aşırı sağı için bir dert. Bu başarısızlık sadece operatif bir başarısızlığı ifade etmiyor, Hamas ve direniş bitirilemedi, Hamas- direniş ekseninin haddini aşan bir unsuru olarak- izole edilemedi, dolayısıyla İsrail’in 2006’dan beri Hamas’a karşı kazandığını düşündüğü hiçbir cephe kazanılmamış. Netanyahu ve aşırıların Batı Şeria’daki sosyal patlamadan ve bir direnişten korktuğunu da biliyoruz. Kısaca gömüldü denilen Filistin davası hem Filistin topraklarında hem de bölgede ve uluslararası toplumun vicdanında yeniden küllerinden doğdu. Artık bu bağlamda Israil ordusu için Gazze ve Rafah’da yapacak bir şey kalmadı açıkçası (tabi her zaman daha fazla katliam yapılabilir). İsrail Hizbullah- Direniş ekseni- İran’ı dengeleme meselesi üzerinden Filistin davasına odaklı bölgeyi başka bir kutuplaşma eksenine taşımayı hedefleyebilir. Biliyoruz ki İsrail savaşının başından yani Gazze işgali başladığı andan itibaren üç cepheli bir mücadele ile karşı karşıya kalmaktan korktu. Üç cephenin biri, İsrail-Lübnan sınırı Gazze işgalini takip eden süreçte İsrail ve Hizbullah arasında düşük yoğunluklu bir çatışmanın sahnesi. Bu çatışma her iki tarafta da asker ve sivil kayıplara neden oldu. Daha önemlisi Hizbullah’ın bir aktör olarak Gazze çatışmasına taraf olmadan İsrail ile mücadelenin tarafı olmasını sağlıyor çünkü Nasrallah’ın daha önce ifade ettiği gibi Hizbullah, “caydırıcılık” ve “tırmanma korkusu” yaratıyor. Demek oluyor ki İsrail 1980’den bugüne işgal ettiği, vurduğu, tekrar işgal ettiği alandaki güvenlik risklerini bertaraf edememiş, yumuşak karnı açık duruyor. Üstelik Hizbullah aynı 1980’lerdeki gibi direniş üzerinden tüm Arap dünyasında meşruiyet üretmek üzere. Arap Birliğinin son kararları (Hizbullah’ı terör örgütü olarak görmediklerini açıklamaları) bize bunun ipuçlarını veriyor. İsrail, her zaman bu yumuşak karnı kapatmayı düşündü, dolayısıyla bugün birileri Netanyahu’nun çevresinde zaman bu zaman diye fısıldıyor. İsrail’in kuzeyinin güvenliği yani sınır güvenliğinin – ki Hizbullah bu açıdan rahatsızlık yaratmak için uzun menzilli sihalar ile kısa menzilli füzelerini kullanıyor- ötesinde Hizbullah’ın İsrail’in içlerine ve bazı kritik hedeflere ulaşabilecek kapasitesi olduğu biliniyor. Tüm bu Lübnan savaşı geliyor nidaları yankılanırken Nasrallah ve Hizbullah yetkilileri video şovunu, ellerindeki bu kapasiteyi hatırlatmak için yaptılar. Tel Aviv hava alanından Doğu Akdeniz’deki gaz platformlarına, bazı nükleer tesislere İsrail’in kritik altyapısına Hizbullah ulaşabileceği mesajını veriyor. Bu arada elbette İsrail’in güçlü bir savunma sistemine sahip olduğu unutulmamalı. Fakat savunma sistemlerinin tehdidi durdurmak konusunda yüzde yüz başarılı olamayacağı biliniyor. Bu nedenle Hizbullah’ın mesajının “vurulursunuz” demek olduğu açık.

Hizbullah’ın mesajı

Hizbullah, bu mesajı verirken -işin içine Kıbrıs’ı katarak- aslında başka bir mesaj daha verdi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB üyesi. ABD ve AB üyesi çeşitli ülkelerle ikili savunma anlaşmaları var, PESCO’nun parçası ama NATO’nun parçası değil. Bu bağlamda GKRY’nin caydırıcılığının Hizbullah tehdidini caydıramadığı görünüyor. İsrail rezerv askerlerinin İsrail’e ulaşmak için adanın güneyini kullandığı, egemen İngiliz üslerinden havalanan uçakların İsrail’i hedef alan füzeleri durdurduğu, Güney Lefkoşa’nın zamanda İsrail’den güvenlik sağlayıcısı olarak medet umduğu biliniyor. Bu çerçevede GKRY’nin Hizbullah açısından bir “taraf” olarak algılandığını anlıyoruz. İsrail’e koşulsuz desteğini açıklayan ve açıklayacak olan Avrupalılara böylece direniş ekseninin radarında oldukları, Akdeniz bizim deniz deyip geçemeyecekleri hatırlatılıyor. Bu hatırlatma orta ve uzun vadede Avrupalıları ve Batılıları yeniden ciddi olarak düşünmeye itecektir. Libya üzerine, Sudan üzerine, Kıbrıs üzerine, Mısır ve Türkiye üzerine, Ortadoğu’daki dengeler üzerine. Kısa dönemde ise GKRY alelacele savaşın tarafı olmadığı ve İsrail’in saldırılarına katılmayacağını açıkladı. Hizbullah’ın kapasitesinin hafife alınmadığını görüyoruz. İran’ın direniş ekseni için inşa ettiği kapasitenin ne kadar ciddi olduğu anlaşıldıkça İsrail’in Hizbullah’a odaklanmasının tek nedeninin Hamas olmadığı da anlaşılacaktır. Bugüne kadar İsrail, Hizbullah’ın bu kapasitesini dengelemeyi, nötralize etmeyi başaramadı, sınırlama oyunu da oynanıyorsa bugün için İsrail istediği esnekliği ve serbestliği yakalamış değil. Bu yüzden İsrail’de birileri yine bugünkü durumda çok tehlikeli bir fırsat görmüş olabilir. İsrail zaten boynuna kadar kaybedilen bir savaşın çamuruna batmış durumda. Soykırım suçu ile yargılanıyor, bazı ülkeler hatta bazı Batılı ülkeler Filistin devletini tanıdı, sonra Netanyahu, Galant adına zaten Uluslararası Ceza Mahkemesi yakalama kararı çıkardı. İşlerin daha iyiye gitme ihtimali İsrail derin aklınca farklı şekilde hesaplanıyor olabilir. Kimileri bahislerini Netanyahu’nun tasfiyesine, durmaya ve durulan yerden pazarlık etmeye yatırıyor. Biden’ın planı bu yoldan ilerlemeye müsait çünkü adı Amerikan planı (Hamas planı, Arap planı filan değil). Kimileri ise bahislerini Netanyahu-Trump ortaklığına koyuyor; Hizbullah ile ahlaki üstünlük zeminini kaybetmeden karşılaşmak için bu bir fırsat diye bakıyor. Beyrut Havalimanının hedef alınması, sınırlı işgal, hatta Lübnan’ı taş devrine geri götürmek gibi seçenekler İsrailli yetkililerce zikredildi. Bu tehditlere el yükseltme üzerinden caydırıcılık adımı diye bakıyoruz ama gönülden geçenin (Hizbullah’ı vuralım, yoralım, yıpratalım, sınırlayalım) de bir ifadesi.

Farklı pozisyonlar, tek senaryo

Bu tehdit karşısında Hizbullah, iki pozisyon arasında gidip geliyor. İlki bugün koruduğu pozisyon; İsrail’e karşı düşük yoğunluklu cevap. Böylece İsrail’e üçüncü cephe, savaş yayılır ve sana karşı topyekün gücümü kullanırım hatırlatması. İsrail zaten Lübnan üzerinden diş göstererek Hizbullah’ın bu orijinal pozisyonunu da bozmaya çalışıyor. ABD’li yetkililer geçtiğimiz haftayı Lübnan’da bir onunla bir bununla görüşerek geçirdiler. Hizbullah’a ve Hizbullah’ın Lübnan siyasetindeki müttefiklerine iletilmek istenen mesajlar şunlardı: Hizbullah-İsrail çatışması Lübnan için çok kötü olur; ayrıca İsrail’i tutamayabiliriz. Garanti etmeye çalıştıkları, şu an için Hizbullah’ın Lübnan sınırından 6-7 km içeri çekilmesi ve bazı elit birliklerini İsrail’e karşı kullanmaması. Hizbullah ise orijinal pozisyonunu dayandırdığı talebi tekrarlıyor. İsrail Gazze saldırısını durdurmadıkça İsrail’in kuzeyindeki cephe düşük yoğunluklu çatışma dinamiğinde de olsa açık kalacak. İkinci pozisyon yukarıda zikrettiğimiz, eğer Hizbullah hedef alınırsa savaşı farklı cepheler, farklı milis güçler ve farklı hedefler üzerinden bölgesel bir savaşa çeviririm tehdidi. Hizbullahlı yetkililer daha önce de durumu gayet açık ifade etmişlerdi: Hizbullah’ın Hamas’ı desteklemesinin stratejik sebepleri var ve Hamas kaybederse -ki kaybetmedi- elimiz kolumuz bağlı oturmayacağız. Direniş eksenini kolu kanadı yapan İran, bugün bölgesel bir savaşı çok arzu etmiyor ayrıca Trump geliyor yani işleri toparlayabilmek için çok az süre kaldı ve bu yüzden işlerin kontrolden çıkmaması lazım. Ama Tahran İsrail Hizbullah’ı tehdit ettiğinde yine de sessiz kalamadı ve Hizbullah hedef alınırsa Tel Aviv’in direniş ekseninin farklı unsurları ile mücadeleye hazır olmasını söyledi. Bir yandan temkinli bir açıklama, devreye doğrudan ben girerim demiyor ama öte yandan Hizbullah’ın vurulmasının bölgesel bir savaşın tetikleyicisi olacağını ima ediyor. Maalesef bu tabloya bakarak çok umutlu konuşamıyoruz. İsrail-Hizbullah çatışması bugünkü düşük yoğunluklu çatışmanın ötesine başlangıçta sınırlı da geçse, kimse genişlemesini istemese de kimse sürüklenmese de bölgesel bir nitelik kazanacaktır. Bu açıdan farklı başlayan tek bir senaryo var görünüyor. Demokrat Partinin bir mucize gerçekleştirmesi zor, İran ve bölgede bu kısa zamanda büyük bir değişiklik olmayacaktır. Bölgesel/ uluslararası diplomasi ateşkes, anlaşma gibi somut sonuçlar vermedikçe gelmekte olanı engelleyemeyecektir dolayısıyla iş Netanyahu’yu tasfiye etmek isteyenlere kalıyor- bunun da çok kolay olmadığını geçtiğimiz altı ayda gördük.