Geçen hafta Tofaş'ın 50'inci yıl kutlama gecesindeydim… Bu 50 yılın en az yarısına "otomotiv gazetecisi" olarak tanıklık ettiğimden; bu geceyi de gözlemlemek istedim.
İlk otomobillerinden biri Doğan S olan ve hayatından “kuş serisi” geçen biri olarak nostaljik duygular yaşadım. Gece de zaten nostalji ağırlıklıydı…
Konuşmalarda en çok geçen kelime sanırım “aile”ydi… Çekirdeğini bir “aile şirketi” oluşturan Koç Topluluğu neredeyse Türkiye ile aile oluşturmuş. Bayileri, tedarikçileri, çalışanları, yöneticileri ve tüm iş ortaklarıyla koskoca bir aile olmuşlar aslında… Mutlu-koca bir aileyi gözlemledim bütün gece…
Ev sahibi Ömer Koç’un tek tek tüm masaları dolaşıp herkesle aynı içtenlikle konuşması, babası Rahmi Koç’un konuşma yapmak için sahneye çıktığında estetik kaygılarla babasının ceket cebindeki mendili düzeltmesi, babası kısa bir konuşma yaparken kenara çekilip onu heyecan içinde izleyip coşkuyla alkışlaması bu aile oluşumunun küçük ama önemli sinyallerinin göstergesiydi.
Ali Koç’un hiç ön plana çıkmadan sıradan bir misafir gibi geceyi izlemesi bile bu uyumlu armoninin bir parçasıydı bence… Gecenin başından sonuna kadar tüm konuklarla yakından ilgilenen Tofaş CEO’su Cengiz Eroldu, Tofaş İş Birimi Direktörü Altan Aytaç, Fiat Satış Müdürü Mahmut Karacan, Kurumsal İletişim Direktörü Arzu Çolakoğlu ilk aklıma gelen ve o gece “düğün gecesindeki kız tarafı” gibi çırpınan, konukları ağırlayan isimlerin başında geliyordu.
Dev bir şirketin 50. yıl kutlamasından daha çok; büyük bir ailenin düğün gecesi duygusallığında geçmesi dikkatimi çeken önemli ana unsuru oluşturuyordu. Hele İtalyan devi FIAT Yönetim Kurulu Başkanı, üçüncü kuşak genç patronu John Elkann’ın konuşmasının sonunda kürsünün altından çıkartıp rakı kadehi ile “Türkiye ile İtalya arasındaki bu başarı hikâyesinin 50’nci yılı için hepimize şerefe” demesi geceye damgasını vurdu. İşte tam da buydu demek istediğim: “Aile olgusu” Türkler arasında kalmamış bize çok benzeyen İtalyan ailesine de geçmişti.
Vehbi Koç ve Giovanni Agnelli’nin 50 yıl önce başlattıkları bu başarı hikayesi bugün üçüncü nesille devam ediyordu… Ben, 60 yıldır İtalya’da çıkan dev otomobil dergisi Quattroruote’yi, Türkiye’de 6 yıldır çıkartan bir otomobil gazetecisi olarak; Tofaş’ın 50’inci yıl gecesinden, Türk ve İtalyan rüzgarından, gecenin atmosferine uygun Nilüfer konserinden, Selçuk Yöntem’in duygusal sunuşundan çok hoş duygularla ayrıldım. Gecenin bu derece kusursuz ve duygu dolu geçmesini sağlayan arka planda emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum…
WHATSAPP PR’CILIĞI
Gazeteciliğe daktilo ile başladım ama günümüz gelişen teknolojilere de ayak uydurmaya çalıştığımı söylemeliyim. Yani şimdi yapacağım eleştiriyi “eski zaman gazetecisi” olarak algılamayın! Son dönemde türeyen “WhatsApp PR’cılığı”nı yani “iletişimini” çok yadırgadığımı söylemeliyim. PR’cılar gazetecilere ulaşmanın en kestirme yolunu WhatsApp’la bulmuşlar anlaşılan. Oysa normal olması gereken iletişim biçimi öncelikle elektronik posta veya telefonda konuşmaktır benim bildiğim. Davet de WhatsApp’la geliyor, LCV’de, “Toplantıya geliyor musun” ısrarı da! Gazeteci ve PR’cı arasındaki ilişki ne kadar yakın, samimi olursa olsun bana WhatsApp iletişimi son derece itici ve hafif geliyor. En normali aslında insanların birbirini arayıp konuşması. Adı üzerinde zaten yapılan iş “iletişim”… Ama ne yazık ki ajans tarafında da kurum tarafında da WhatsApp kolaycılığı bu işi çok ucuzlatıyor… Bu arada gerek kurum tarafında gerekse PR ajansı tarafında iletişimi direkt telefon ederek samimiyetle yapan tüm arkadaşları da tebrik ediyorum…