NEZAKET VE ÖZEN
EDİTÖR
Davet
Hayat tevafuklarla dolu. İkâmet ettiğim Küçük Çamlıca’da arada bir uğradığım kuaför işleten sevgili Birsel Alver Yazıcı’nın şair ve yazar olduğunu kısa süre önce öğrendim. Hayatımız bir şekilde kesişti. Demek ki yaradan öyle istedi. Bana bu sahnede 8 Mayıs Salı günü moderatör olmak ve Birsel hanımcığıma da yazarlığına dair yüreğini gençlere açmak düşmüş. Bizde üzerimize düşeni yapacağız; sevgiyle, heyecanla. Tüm dostlarımızı bekliyoruz.
Bu hafta mini röportajda sorularımızı cevaplayan hayranlıkla eserlerini tek tek incelediğim ve onca öğrenci ile sergi açan sevgili Şehnaz dostuma da teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
NEZAKET VE ÖZEN
Artık çoktan kaybettiğimiz, kabalığın neredeyse hemen her yerde, yüzümüze çarpan bir hayat yaşadığımız günümüzde, bu iki kelimeyi kullanmak bizi uzaylıymış gibi bakışların tarafımıza çevrilmesine neden olmaktadır. “Nezaket ve Özen” kalmadı mirim dediğiniz anda bir tiyatro piyesine hazırlandığımızı sanacaklarından eminim. Ancak bu böyle olmamalı. Nezaket kadar latif, zarif ve akabinde ona çok yakışan özen kelimesini birlikte kullanmayı uygun buluyorum. Zira nezaketini kaybetmemiş bir insan azami ölçüde hayatındaki her mahlukata özen gösterir.
Film repliklerinden hatırladıklarımız
“Üzülmeyiniz hanımefendiciğim gereğini yapmak isterim ve sizi bu zor durumdan kurtarmak için tüm çarelere başvuracağıma inanmanızı canı gönülden temenni ederim.” Ne kadar ince değil mi? Şimdi düşünsenize otobüsten inerken yanlışlıkla bir hanıma çarptınız ve içinde cam eşyalar olan elindeki bez torbanın yere düşmesine neden oldunuz. Sizde bir erkek olarak bu uzun cümleyi kurdunuz. Başınıza ne gelirdi bir düşünün. Muhtemelen otobüsteki diğer yolcular, şoför dahi sinirlenip adama dalga mı geçiyorsun diye saldıracaklardır. Veya o hanım benim gibi bir nezaket arayışında ise aman Allah’ım diyerek şaşkınlığını gizleyemeyecektir. Ancak birincisi olması daha muhtemeldir.
Bizi kabalığa iten sebepler
Teknoloji mi? Hayat pahalılığı mı? Trafik mi?
Bahane çok ancak çare arayan yok. Bundan rahatsız olanda yok. Artık kabalık hayatımızın normal bir seyrinde devam ediyor. Toplu taşımadan inip, binerken birbirine çarpmalar, toplu taşıma araçlarında telefonda bağırarak tüm hayat hikayesini dinlemeye mecbur bırakılmak, sınıfta dersten ara verildiğinde izinsiz derse girmeden gitmek, sırada beklememek, ısrarla kaynak yapmak, yolda yürürken sigara içmek, yere tükürmek. Hangi birini sayayım ki?
En rahatsız edici ise diyaloglarda yaşananlar. Bir devlet dairesinde işlem yaptırırken sorduğunuz soruya verilen küstahça, sıradan kaba cevaplar, insanı çileden çıkaran ilgisizlik ve özensizlik. İnsanoğlu kendini sever, değer verirse başkasına da aynı şekilde davranacaktır. Sanırım önce kendimize saygımızı yitirdik ve ruhumuzu beslemek yerine ruhumuza ihanet ettik. Özellikle nezaket ve özen ihtiyacına daha çok büyük şehirlerde ihtiyacımız var. Çünkü buralarda hayat çok hızlı, her şeye çarpıp geçiyoruz. İnsanların tahammülleri azaldı. Yavaşlamaya ihtiyacımız var hem de acilen.
Toplumdaki kopmalar
Kurallar mutlaka insanlar için gereklidir. Trafik lambaları, işaretleri elzem uyarıcılardır. Ancak biz millet olarak kuralları bile nezaketle ve başkasına zarar vermemek için kullanırdık. Fakat günümüzde başkasına üstünlük taslamak, yaşadığımız hayatın sıkıntılarını başkasından çıkarmak hatta bir yandan da baskı unsuru oluşturmak, üste çıkmak amacıyla kullanılıyor olduk. Nezaketi kurallar listesine indirgemekten çok daha mühimi bu hasletleri içten gelen bir idrak kuvveti ile gerçekleştirebilmektir. Nezaketsizlik mutlaka bağırarak, yüksek ses ve hakaretle yapılması da gerekmiyor. Bazen lafın nereye gittiğini bilmeden küstahça söylenen ve karşılık verdiğinizde karşınızdaki kişinin kabalaşacağını bildiğinizden susmayı tercih ettiğiniz özensiz ve nezaketsiz konuşmalar da yaşanıyor. Karşı tarafı dinlememe günümüzde yapılan en büyük özensizliklerden biridir. Bu da toplum içinde kimsenin kimseyi anlamadığı bir sona hazırlıyor.
Her yaratılana hürmet
Bilinç altında yaşadığımız tüm kopuşlardan kurtulmamız ve tekrar köklerimize bağlanmamız gerekiyor. Hayatta bizi gerçeklerle koparan -biz bu gerçeğe hikmet diyoruz- ana kaynağımıza dönmeliyiz. O yüzden hayatımızı yeniden anlamaya, yeniden güncellemeye hatta her daim güncellemeye ihtiyaç vardır. Kendimizle barışmanın ve yaratılan her şeye azami derecede özen göstermeye gayret etmeliyiz. Nezaket farkındalığı, özen şükrü beraberinde getirecektir.
Ali İmran suresinde denildiği gibi; “Onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve içimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et.” AMİN.
FOTO KRİTİK
Uçurtmanın ucundaki sihir
Bazı duygular vardır evrenseldir, dünyanın her yerinde aynıdır. Her yaşta ve cinsiyette aynı duyguları görebiliriz. Ama bazı şeyler vardır farklı manzaralar, renkler bakanı etkiler. Gülüşler, gözyaşları, acılar alıp götürür diyar diyar gezdirir yürekleri. Gökyüzünün mavi rengi, enginliği özgürlüğe çağırır beden kalıbından kurtulmaya yüreklendirir insanı. Sığamadık ya şu evlere, sokaklara; gözümüz yükseklerde, derinlerde. Kuş gibi hafifleyeceğimiz gün gibi, uçurtmanın ucundaki ipe bağlandık sıyrıldık beden kalıbımızdan. Ama bir yanıyla da ayağımızla toprağa sabit, ruhumuzla da gökyüzüne diktik gözümüzü. Öyle ya nedir bu uçurtmadaki sihir? İsterim ki bir iki kelam da siz edin, şu cümlelerin ucuna takılın bakalım ne cevherler var..
MİNİ RÖPORTAJ
Müzehhibe ve minyatür sanatkâr Dr. Şehnaz Biçer Özcan bu hafta mini söyleşimize konuk oldu. Kendisinin İstanbul Yeditepe bienal kapsamında bir kişisel ve birde öğrencileri ile birlikte gerçekleştirdiği sergisi vesilesiyle görüştük.
Sanatçı kimdir?
Sanat ; kişinin duygu, his ve hayal gücününün kimi zaman sesl i kimi zaman sessiz dışavurumudur. Sanatçı ise bu dışavurumun sessiz öznesidir ve önce kendi ruhunda yaşadığını paylaşmak ve göstermek ister. Dolayısıyla sadece hoş bir tasarım yapmak onu ifade etmez. Sanat eserinde anlamlı ve fikri altyapıların inşaası ancak bilgi ile donanmış bir süreçin neticesinde sanatçının fırçasında şekil bulur.
Hayattan sanatı ayırabilir miyiz? Neden?
Aslında sanat kişinin duyg u his ve haya l gücünden beslendiği için herbi r bireyin için de zaten vardır. O sebepledir ki bu halleri somut hale dönüştüren sanatçının eseri toplumlara mal olur ve her kişi kendi his ve hayal dünyasıyla esere farklı anlamlar yükler.
Klâsik mi modern mi
Klâsik kelimesinin manası uzun süre değerinden birşey kaybetmeyen ve dönemine ait mükemmellik arzeden eserler için kullanılır. Günümüzde meydana getirilen sanat eserlerinin gelecekte klâsik olma özelliğini taşıyıp taşımaması asıl meseledir. Zaten sanatı icra eden sanatçı bugün yaşamışlığıyla çağa aittir ve moderndir.
Arabesk nedir?
Arabesk Avrupalılar’ın Arap kültüründen aldıkları süsleme şeklidir. Çoğunlukla Arap mimarisinde kullanılır. İç içe girmiş şekillerden ve hendesi formlardan meydana gelir.
Sizin sanatınızda İmge nedir?
Otuz yıla aşkın kendi öz kültürümün sanatıyla ilgilendim, araştrdım ve ürettim. Bu süre bana kökleri Asya’ya dayanan ve birçok kültürden beslenmiş zengin bir hazinenin varlığını gösterdi. Aslında kök denilen şey sadece bilmek ve öğrenmekle bağlantlı değildir. Sizin genetik kodunuzdur bu ve hissedersiniz de. Çok uzun bir zincirin bugün için son halkasıyım ve her dönemde olduğu gibi çağa uygun yeni yorumlarla geleceğe aktarımındaki temsilcisiyim.
Sanatnızı icra ederken renk ve ışık arasındaki ilişkiyi nasıl kurgularsınız?
Doğu resminin, ışığın bir kaynaktan gelip ulaşamadığı yerlerdeki karanlıklara tahammülü yoktur. O ışığı, her yeri açık ve net görmek için reddeder. O yüzden eserlerimlerimde renkler özgürce var olurlar ve ışık engeline takılmazlar.
Yaşam tezatlardan oluşur. Sanatınızda tezatın yeri nedir?
En son kişisel sergimin konsepti “Kaknüs” isimli doğu mitolojisinde bir kuştur.. Bu kuş küllerinden yeniden doğan bir serüven yaşar. Ve herşey her an yeniden doğduğu gibi “Ölmek ve doğmak” sanatımdaki tezatın ana fikridir.
POZİTİF – NEGATİF
Pet şişeden kuş evi
Küçük Çamlıca parkı her mevsim başka güzel ancak baharda cennetten bir köşe misali desem abartmış olmam. İnsanlarımızın inceliği ve mahlukata gösterdikleri özen ve incelik insanlığın en güzel hasleti olan sevmek duygusunu öne çıkarıyor. Kim olduğunu bilmediğim ancak kuşlara ayrı bir sevgisi olan vatandaşlarımızın gösterdiği ihtimam bu satırları yazmaya itti. Fotoğrafta da gördüğünüz bu pet şişelerden yapılmış kuş evlerinde detayları sanırım görebiliyorsunuz. Kuşa zarar vermesin diye kesilen kenarların bantla kaplanması, bocuklar, renkli iplerle süslenmesi bir sevginin işareti değil midir? Belli ki semt sakinimiz, kuşlar için bu evi yapmak ve onlara sevgisini sunmak istemiş. Böylelikle pet şişe gibi doğada yıllarca geri dönüşümü olmayan bir maddeyi faydalı bir amaç için kullanmış ve olumsuz bir şeye olumlu bir anlam yüklemekle bize çok şey göstermiştir.
PERİSKOP
Gençlere bahane bulmayalım
Bu gençlerden bir şey olmaz, bizim zamanımızda böyle mi diyenlere kabahati kendinizde arayın diyorum. En haylaz, en yaramaz ve hayta olanın bile gözlerine ışık saçtıracak biz büyüklerin marifetidir. Birine sürekli “sen adam olamazsın” demek bir fayda etmez. Gençler ilgi ve anlaşılmak istiyor. Özellikle öğretmenlere çok iş düşüyor. Üniversiteye gelmiş hala bir şey olamamış demek bize yakışmaz. Onlara sizden biriyim dediğiniz anda her şeyin değişeceğine şahidim. Ama yukarıdan bakar, ben hocayım bana saygı göstereceksin derseniz kaybeden biz ve toplum olur. Gençlerin güncel bilgileri, bizlerin tecrübeleri toplumu yüceltecektir. Bunun için iş birliği gerekecektir. İlk adımı atmak da biz hocalara düşecektir.