İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

​ÜNİVERSİTELERDE YÖNETİŞİM ZAFİYETİ VE VEKALETLİ YÖNETİCİLER

YAYINLAMA:

Türkiye’de devlet ve özel vakıf üniversite sayısı iki yüze dayanmıştır. Üniversiteyi yöneten rektörlerdir. Özel Vakıf üniversitelerinde rektör, mütevelli heyeti başkanına karşı sorumludur. Çoğu özel vakıf üniversitelerinde gerçek manada yöneten mütevelli heyeti başkanıdır. Devlet üniversiteleri yöneten rektörler kısmen YÖK ve büyük oranda cumhurbaşkanına karşı sorumludur. Devlet üniversitelerini yöneten rektörlere yönetimde gereğinden fazla yetki ve sorumluluk verilmiştir. Rektörler adeta “Ortaçağı derebeyi” gibidir. Rektör, hem atayan, hem yargılayan ve hem de ceza veren konumundadır. Bu kuvvetler ayrılığı prensibine de zıttır. Rektör hem yönetecek, hem yargılayacak ve hem de ceza verecektir. Adalet bunun neresindedir?

“Yönetişim” kavramı, bir tarafın diğer tarafı yönettiği bir ilişkiden, karşılıklı etkileşimlerin öne çıktığı bir ilişkiler bütününe doğru dönüşümü ifade ediyor. İyi yönetişimin gerektirdiği temel öğeler, şeffaflık, açıklık, hesap verebilirlik, katılımcılık, etkinlik, hukuka bağlılık ve toplumsal sorumluluktur. Bugün toplum olarak acısını yaşadığımız hemen bütün sorunların, yolsuzlukların, verimsizliklerin, savurganlıkların panzehiri iyi yönetişim ilkelerini yalnızca sözde değil, özde de benimsemek ve yaşama geçirmektir. İyi yönetişimin gerektirdiği katılımcılığın toplumsal anlamda etkin ve verimli sonuçlara ulaşabilmesi, ancak ulusal ölçekte eşitlikçi, katılımcı, yeni bir “eğitim” anlayışının yerleştirilmesiyle sağlanabilir. Bir toplumun gelişmişliğini nitelikli insan sayısı belirler. Yeni nesli inşa etmenin yolu, eğitim ve eğitimci anlayışımızın şekillenmesinden ve üniversitelerden yapılacak reformlardan geçiyor. Eğitim meselesi millî bir meseledir. Milletin karakterini belirleyen maariftir. İnsanlaşmak için eğitim şarttır. Hangi eğitim ve nasıl bir eğitim beşeriyeti insanlaştıracaktır?

Türk eğitim sisteminde görülen hızlı ve ani konjonktürel değişim ve dönüşümler eğitimin kalitesini menfi olarak etkilemektedir. Eğitimin kademelendirilmesi, geçiş sınavları, okullaşma, ortaöğretim (özellikle de mesleki ve teknik eğitim), yükseköğretim, öğretmen yetiştirme politikaları, istihdam, eğitimde fırsat eşitliği, eğitimin içeriğinin ve amaçlarının toplumun ortak değer yargıları ile uyuşmaması gibi eğitimin pek çok mesele çözüm beklemektedir. Özellikle de eğitimin çıktılarına yönelik, “Nasıl bir insan? Ne ile? Hangi yöntemle? Niçin?” gibi sorular Türk eğitim sisteminde cevaplanmayı beklemektedir.

OHAL sürecinde üniversite rektörleri bir taraftan risk almak istemezsek diğer yandan idari kadrodaki memurları yönetim kadrosunda devre dışı bırakarak yönetmek istiyor. Şu anda üniversitelerin internet sayfalarına göz attığınızda dekanların, enstitü müdürlerinin, genel sekreter ve daire başkanlarının vekaletle yürütüldüğünü görebilirsiniz. Bunda elbette YÖK’ün de önemli sorumluluğu vardır. Özellikle idare kadroların hiyerarşik yapısı yok sayılarak memurların iştigal ettiği idare kadroların tepe yönetim yeri olan, genel sekreterlik, genel sekreter yardımcıları ve daire başkanlarının vekil akademisyenler tarafından yönetildiğini görürsünüz. İşi doğru ve düzgün bilmeyen tecrübesiz akademisyenlerin idari kadroyu yönetmeleri sistemi karmaşık duruma sokuyor ve de hantallaştırıyor. Bu da yönetişimde zafiyete yol açıyor. Bir örnek verirsek benim görev yaptığım yüz yıllık Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı hariç tüm dekanların vekaleten görevlerini yürüttüklerini görebilirsiniz (Bakınız:www.yildiz.edu.tr). Yine üniversitede idare kadro olan daire başkanlarının hemen hemen hepsinin vekaleten akademisyenler yönetiyorlar. Yine idari kadronun en tepesi olan genel sekreterlik ve genel sekreter yardımcıları rektör tarafından vekaleten görevlendirilen akademisyenler tarafından yürütülüyor. Üniversitelerde vekaleten yönetim devri başlamıştır adeta. Aynı mantıkla bakarsak idari kadrodaki memurların da akademik kadronun işini yapması, derslere girmesi ve bilimsel yayınlar yapması icap eder. Bu alışkanlık kötü yönetişime sebep olmaktadır. İdare kadronun hiyerarşik ve geleneksel yapısının bozulması, idari kadro ile akademik kadro arasında çekişme, husumet ve düzensizliğe yol açabilir. Dahası idari kadroda çalışan memurlar rektörlerin bu yanlış yönetişim karşısında ötekileştire ve değersizlik hissine kapılabilirler. Rektörlerin ‘ben yaptım oldu’ mantığı son derece yanlıştır. YÖK bu yanlış uygulamaya son vermelidir. Üniversite hocası bilime, bilimsel yayına, halkı aydınlatmaya ve geleceğimizi inşa edeceğimiz gençliğin yetişmesine mesaisini harcamalıdır. Üniversite yönetimi rektör yerine profesyonel yöneticiler tarafından yönetilmesi kanaatimce en doğru ve düzgün yol olacaktır. Bu önemli teklifim ciddi bir şekilde değerlendirilmelidir. O zaman bilim adamı bilimsel işini yapar yönetici ise yönetim işini gerçekleştirir.


Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *