TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN FELSEFESİ VAR MI?
Marifet’in çoğulu olan maarif; bilgi, kültür, irfan, öğretim ve eğitim sistemidir. Yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme işidir eğitim. Eğitim kadar zahmetli bir iş yoktur. Eğitimin ürününü almak için en az yirmi-yirmi beş yıl beklemek gerekir. Eğitim felsefesi; eğitim işini, eğitim alanını, eğitimle ilgili konuları, eğitim- öğretim kuramları ile uygulama arasındaki ilişkiyi, eğitimin sınırlarını, hedeflerini, yöntemlerini sorgulayan bir düşünce etkinliğidir.
Bir toplumun gelişmişliğini nitelikli insan sayısı belirler. Bugün maddi büyüme alanında pek çok işler yapıldı. Köprüler, barajlar, çift yönlü yollar, metrolar yapıldı ve hatta milli gelirimiz de arttı. Sayısal olarak çok fazla okul ve derslikler açıldı ve daha fazla öğretmen ve insan kaynağı istihdam edildi. Eğitime ayrılan pay birinci sıraya geçti. Bunlar da elbette yabana atılacak gelişmeler değildir. Ancak insani anlamda bir daralma bir sığlaşma var. Yeni nesli inşa etmenin yolu, eğitim ve eğitimci anlayışımızın şekillenmesinden geçiyor.
Eğitim meselesi millî bir meseledir. Milletin karakterini belirleyen maariftir. Milletin geçirdiği buhranların sebebini maarif ve kültürde aramak gerekir. İslâm dünyasındaki medrese geleneğinden etkilenerek Bat’ıda 11. yüzyıldan itibaren Bologna, Monpellier, Paris, Roma, Londra, Oxford ve Cambridge gibi merkezlerde açılan üniversitelerde İslam bilginlerinin eserleri okutulmuştur.
İnsanlaşmak için eğitim şarttır. Hangi eğitim ve nasıl bir eğitim beşeriyeti insanlaştıracaktır?
Türk eğitim sistemi Cumhuriyet tarihi boyunca pedagojik değil ideolojik tasarlanmıştır. Eğitimle ilgili günümüzde karşımıza çıkan en mühim mesele toplumdaki beklenti ve değerler ile uyumlu bir yaklaşım ve felsefenin henüz tam olarak ne kitaplara ne de müfredata yansımamış olmasındandır. Toplumun beklentisine cevap verecek bir müfredat için yapılan çalışmalar fevkalade önemlidir. Bu manada başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Durmuş ve ekibi uygulanabilir ve sürdürebilir bir müfredatın sistemde yerini alması için gayret göstermektedir. Bu eğitimin önemli bir parçası olmakla birlikte yeterli değildir.
Eğitim politikalarına ve eğitim uygulamalarına yön veren eğitim felsefesi aynı zamanda eğitim sistemlerinin temeline konan insan anlayışlarını değerlendirip eğitimde kullanılacak yeni hipotezler ortaya koymaya çalışır. Eğitim felsefesi eğitim teorilerinin geliştiği güçlü bir inşa işidir. Bu inşada konan her bir tuğla sistem ekseninde o ülkenin geleceğinin nasıl tasarlanacağının bir nevi cevabıdır. Çünkü “nasıl bir gelecek!” sorusu aynı zamanda o ülkenin eğitim felsefesinin verdiği cevaptır.
Türkiye’de eğitim sisteminin felsefi bir temelden adeta yoksundur. Bugün eğitim fakültelerinde eğitim felsefesi dersi müfredattan çıkartılmıştır. Türk eğitim sistemini incelediğimizde her siyasal iktidarın eğitim sistemine müdahale ettiği, kendi ideolojisi doğrultusunda eğitim sisteminin içeriği ve amaçları üzerinde değişiklikler yapılagelmiştir. Türk eğitim sistemimin serencamına baktığımızda çıktığı toplumun değerlerinden uzak ya da yabancı olarak ithal bir takım uzman/lıklarla toplumu tasarlama işine girişilmiştir.
Türk eğitim sisteminde görülen hızlı ve ani konjonktürel değişim ve dönüşümler eğitimin kalitesini menfi olarak etkilemektedir. Eğitimin kademelendirilmesi, geçiş sınavları, okullaşma, ortaöğretim (özellikle de mesleki ve teknik eğitim), yükseköğretim, öğretmen yetiştirme politikaları, istihdam, eğitimde fırsat eşitliği, eğitimin içeriğinin ve amaçlarının toplumun ortak değer yargıları ile uyuşmaması gibi eğitimin pek çok mesele çözüm beklemektedir. Özellikle de eğitimin çıktılarına yönelik, “Nasıl bir insan? Ne ile? Hangi yöntemle? Niçin?” gibi sorular Türk eğitim sisteminde cevaplanmayı beklemektedir.
Eğitim sistemini sınav odaklı olmaktan kurtarmak gerekir. Ölçme değerlendirme mantalitesi değişmeli, ölçülenin öğretildiği bir sistemden öğretilenin ölçüldüğü bir sisteme geçilmelidir. Eğitimin tüm paydaşları bir araya gelerek “nasıl bir insan?” yetiştirmek istediklerinin cevabını aramalıdır. Sistemin en önemli parçalarından olan öğretmen yetiştirme politikaları gözden geçirilmelidir. Oluşturulacak olan felsefi altyapının yalnızca bir görüşü temel almaması, toplumumuzun hafızasını oluşturan geleneğimizden ve onu şekillendiren düşünce yapısından da beslenmesine dikkat edilmelidir. Görücüye çıkan yeni müfredat taslağıyla ilgili “Evrim olmadan öğretmenler dersi anlatamaz!” diye evrimi dillerine pelesenk edenler için eğitim felsefesi kısmını sürekli ıskalanıyor. Bu da gösteriyor ki müfredatı eleştirenler meseleye pedagojik değil ideolojik olarak ele alıyorlar. Bu durum da gerçeği görmelerini güçleştiriyor.
Eğitim sistemi bugün en önemli hedefinden yoksundur. ‘Nasıl bir insan ve vatandaş?’ sorusu, cevabını bekleyedursun, eğitimde asıl olan nicel artış, günübirlik çözümler ve popülist yaklaşımlar değil, kişilik ve kimlik sahibi kendini bilen insan yetiştirerek, zihnî gelişim ve değişim sağlamaktır. Bütün mesele, 21. yy eşiğinde maarifimiz yani eğitim sistemimiz, irfan ve marifetiyle çok yönlü ve vizyoner hedeflerini yakalayabilecek Akif’in bir asır önce idealize ettiği “Asım’ın neslini!” yetiştirebilecek midir?
Neslimizi gelecek asırlara göre muntazaman yetiştirmemiz icap eder. Bunun için azami gayret etmemiz şarttır. Gerisi laf-ı güzaftır.