İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

​YILMAZ: AK PARTİ BÜTÜN UNSURLARI İLE "EVET" İÇİN SAHADA OLACAK

YAYINLAMA:

Anayasa değişikliği teklifinin TBMM’de referandum aralığında kabul edilmesinin ardından artık cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle ilgili son sözü millet söyleyecek. Partiler referandum kampanyaları için ön hazırlıklarını büyük ölçüde tamamladı. AK Parti ve MHP, “evet” kampanyası yürütecek. Eski Kalkınma Bakanı, AK Parti Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile AK Parti Genel Merkezi’nde, kampanya ile ilgili çalışmaları konuştuk, AK Parti Kütüphanesi’nde oluşturulan 15 Temmuz Şehitler Köşesi’ni ziyaret ettik. Yılmaz, AK Parti’nin alanlarda yapacağı “evet” kampanyasının ipuçlarını verdi. Yılmaz, CHP dâhil bütün partilerin tabanlarından anayasa değişikliğine nasıl “evet” oyu isteyeceklerini anlattı. AK Parti’nin cumhurbaşkanlığı sistemi teklifiyle, bir “ideolojik devlet” anlayışını sona erdirirken, yeni bir “ideolojik devlet” kurgulamayı mı hedeflediği sorusunu da cevaplandırdı.

“2007’DE BAŞLAMIŞ AMA EKSİK KALMIŞ SÜRECİ TAMAMLAYACAĞIZ”

*Anayasa değişikliği teklifi referanduma gidiyor, nasıl bir süreç öngörüyorsunuz?

Halk karar verecek. Bu bir genel seçim değil. Halkın partiler arasında tercih yapacağı bir seçim değil. Yeni bir yönetim sistemi konusunda halkın kararına başvuracağız. Bir halk oylaması. Dolayısıyla, kampanyanın niteliği de buna göre şekillenecek. Partiler, bir genel seçimde daha farklı kampanya yürütürler. Örneğin, parti dışı kesimler seçimlerde çok aktif olmazlar ama bir halk oylamasında, partiler kadar parti dışı kesimler de çok önem taşır. Akademik dünya, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları, medya, toplumun bütün kesimleri bu işle ilgili. Yani, sadece partilerin değil, parti dışı aktörlerin de etkili olduğu bir süreç yaşayacağız. Sonuçta halkımız, yönetim sistemi değişikliği ile ilgili “evet” veya “hayır” diyecek. Bence, bu referandumun aslında ilk adımı 2007 yılında atıldı. 367 garabeti yaşandı, ardından gidilen referandumda halkımız yüzde 70’e yakın bir oy oranıyla “evet, bundan sonra cumhurbaşkanını ben seçeceğim” dedi. Bugün, bu değişiklik bir anlamda 2007’yi tamamlama süreci. O tarihte başlamış ama eksik kalmış bir süreci tamamlamış olacağız. Türkiye bir daha 15 Temmuzları yaşamamalı, bu son olmalı. Bir taraftan devletimiz içinde bu temizlik işinin bitmesi lazım, bu hain yapılanmalardan arınmamız gerekiyor, süreç devam ediyor, diğer taraftan da böyle yapıları üreten kurumsal yapıların, yapısal olarak dönüşmesi gerekiyor. Bu yönetim sistemi değişikliği ile diğer kurumsal reformlarla birlikte, bir daha o tür yapıların üremeyeceği bir ortamı elde etmiş olacağız.

“İSTİKRARI KURUMSALLAŞTIRACAK”

*Halktan “evet” oyunu hangi argümanlarla isteyeceksiniz?

Öncelikle istikrar için “evet” oyu isteyeceğiz. Son 14 yılda Türkiye’de bir istikrar var ama bu istikrar, Cumhurbaşkanımız, Kurucu Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye bağlı bir istikrar, kurumsal bir istikrar değil. Partiye ve şahsa bağlı bir istikrar söz konusu. Son 14 yılda AK Parti güçlü olduğu için, Sayın Cumhurbaşkanımız karizmatik bir lider olduğu, halkta büyük bir desteğe ve teveccühe sahip olduğu için Türkiye istikrarını sağladı. Ekonomide, sosyal alanda, demokraside, dış politikada bunun faydalarını gördü ama bu istikrar, sürekli ve kalıcı bir istikrar değil. Biz, bu sistem değişikliği ile birlikte istikrarın kalıcı hale gelmesini, kurumsal anlamda güvencelere kavuşmasını istiyoruz. Şahıslara ve partilere bağlı olmayan, sistemin yapısından kaynaklanan, kalıcı bir siyasi istikrar olsun. Diğer bir unsur ise daha etkili işleyen bir devlet mekanizması. Daha hızlı karar alan, daha hızlı uygulayan, icraatlarını daha etkili yapan bir bürokrasi. Yeni düzenlemeler, yönetimde çok başlılığı ortadan kaldıracak. Çok daha etkili, hızlı karar alan ve uygulayan bir yönetim sistemi ortaya çıkacak. Bürokrasiyi azaltacak. Artan istikrar ve hızlı çalışan bürokrasi de daha hızlı büyümeyi ve kalkınmayı getirecek. Kalıcı istikrar, öngörülebilirlik, belirsizliklerin azalması, diğer taraftan hızlı işleyen bürokrasi ve karar alma süreci ile ekonomik büyümemiz ve kalkınmamız hızlanacak. Türkiye iddialı bir ülke, 2023 ve ötesine geçen hedeflerimiz var. Bu hedeflere, çok daha hızlı ulaşma imkânına kavuşacağız. Dış politikada, dünyada güç mücadelelerinin yoğunlaştığı, Ortadoğu’da sınırların yeniden tartışıldığı, dünyada dengelerin değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Küresel düzeyde ciddi çatışmalar yaşanıyor. Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomiler, Batı’nın kendi içinde yaşadığı problemler, Sovyetler Birliği sonrası Rusya’nın yeniden kendini inşa etme süreci var. Birçok terör örgütünün ortaya çıkması ile dünya ölçeğinde artan güvenlik riskleri ile karşı karşıyayız. Böyle bir ortamda, sağlam durmak için güçlü bir devletin olması lazım. Bu fırtınalı dönemi, güçlü bir devlet olarak, kazasız, belasız atlatabiliriz. Güçlü bir devlet için de güçlü bir yönetim gerekiyor. Çok başlılığı gidermek devletimize güç verecek.

*Bu anayasa değişikliğinin, Türkiye için bir demokratik kazanım olduğu vurgusu biraz geri planda mı kalıyor?

Bu yeni sistemin, vesayeti tamamen ortadan kaldırmasını bekliyoruz. Cumhurbaşkanlığı makamı, bir vesayet kurumu olarak kurgulanmış. Bir tarafta halkın iradesi, bir taraftan da cumhurbaşkanlığı kurumu aracılığıyla bu iradenin üzerinde oluşturulan bir otorite söz konusuydu. Şimdi, halkın hem yasamayı hem cumhurbaşkanını doğrudan seçmesi ile vesayet tamamen ortadan kalkacak ve daha demokratik bir yönetim sistemi oluşacak. Yasamayı da yürütmeyi de millet iradesi belirleyecek. Milli irade güç kazanacak. İçeride birliğimiz, beraberliğimiz güçlenecek.

“SİYASİ DİLİN KUTUPLAŞMADAN UZAKLAŞMASINA KATKIDA BULUNACAK”

*Değişikliklerin ayrışmayı ve kutuplaşmayı artırıcı etkisi olacağı iddia ediliyor.

Hem yasamayı hem yürütmeyi millet büyük bir çoğunlukla belirlediği için bu milletimizin birliğine ve beraberliğine vesile olacak, en az yüzde 50 oyu hedefleyen cumhurbaşkanı adayları olacağı için, farklı toplumsal kesimler arasında kutuplaşma azalacak, insanlar birbirlerine daha fazla yakınlaşacak, geçişkenlikler artacak, söylemler birbirine yaklaşacak. Siyasi dilin kutuplaşmadan uzaklaşıp, daha büyük çoğunluğu kapsayıcı hale gelmesine, birliğimizin pekişmesine katkıda bulunacak. Etkili ve hızlı işleyen mekanizma, iç huzurumuza, güvenliğimize de katkı sağlayacak. Birliğimizi güçlendirecek, söylemlerimizi birbirine yaklaştıracak, kutuplaşmayı azaltacak, iç huzurumuzu sağlayacak.

“YENİ YÖNETİM SİSTEMİ, BÜTÜN KİMLİKLERİ KAPSAYACAK”

*AK Parti 2002 yılında iktidara geldiğinde, “sessiz devrim” yaptığı, çevreyi merkeze taşıdığı ifade ediliyordu. Şimdi, bu değişikliğin gerçekleşmesi, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra uzun yıllar boyunca dışlanan, AK Parti’nin çevreden merkeze taşıdığı kitlelerin de, bir anlamda devletle buluşması ya da devletle barışması gibi bir sonuca da ulaştırır mı Türkiye’yi?

Kutuplaşmanın azalması, değişik toplumsal kesimlere açılma diye anlattığım bu. Bir cumhurbaşkanı adayı en az yüzde 50 oy almayı hedeflemek durumunda olacak. Yüzde 50 oy almak çok kolay bir iş değil. Çok geniş kesimlere ulaşılmasını gerektiriyor. Dolayısıyla, çok farklı kesimlerin taleplerini, beklentilerini alıp, çok farklı kesimlerle birlikte siyaset yapmayı gerektiriyor. Bu, marjinal ya da uç siyaseti törpüleyen, farklı toplumsal kesimlere daha fazla kulak kabartmayı gerektiren, onlarla daha fazla ilişki kurmaya yol açan bir ortam oluşturacak.

“SİYASET KAVRAMI YENİDEN TARİF EDİLECEK”

*Bu sistem, “ideolojik devlet” anlayışını sona erdirecek mi, devleti yeni bir ideolojiyle mi kurgulayacak?

AK Parti, devletle milleti yakınlaştırdı, devletle millet arasındaki mesafeyi azalttı. Bizim modernleşme sürecimizde, devlet daha çok milletin üstünde, buyurgan, millete şekil vermeye çalışan bir ideolojik aygıt olarak konumlandırıldı. Bu doğru değil, bugünkü dünyada, şehirleşmenin arttığı, eğitim düzeyinin yükseldiği, vatandaşların taleplerinin çeşitlendiği bir ortamda, böyle bir devlet anlayışı ile gitmek zaten mümkün değil. Biz, “devlet” derken, millete hizmet eden, milletin talep ve beklentilerine duyarlılığı olan, milleti şekillendirme gibi bir çaba içine girmeyip, onların ihtiyaçlarını karşılayan bir devleti, hukuk devletini, sosyal devleti anlıyoruz. Diğer taraftan da devlet – hükümet ayırımını da dönüştürücü bir çaba bu. Bizim geçmişteki devlet anlayışımız bürokratik devlet anlayışına dayalı, “siyasiler gelir geçer ama ülkeyi bürokratlar yönetir” gibi zihniyeti ifade ediyor. Bu demokratik bir zihniyet değil, o vesayetçi zihniyetin kavramsallaştırması. Demokratik bir ülkeysek, devletin elbette bir bürokrasisi olacak ama bu teknik anlamda çalışmak durumunda olan bir bürokrasi olmalı, bunu halkın seçtiği temsilciler yönetecek, belli bir süre ile o devletin önceliklerini, politikalarını halkın temsilcileri şekillendirecek. “Siyaset” kavramını da yeniden tarif etmemiz lazım. Siyaset, vesayetçi dönemde halkın zihninde kötü bir şey gibi yer ettirildi, hatta “siyasete bulaşmayın” diye deyimler üretildi. Oysa, demokratik siyaset toplumun kendisini ifade etme kanalıdır, yeni dönemde siyasete de yeni anlamlar yüklenecek.

“AK PARTİ BÜTÜN UNSARLARI İLE SAHADA OLACAK”

*AK Parti’nin kampanya takvimi, içeriği, hedef kitlesi belirlendi mi?

Kampanya öncesi hazırlık dönemindeyiz. Kampanyanın sürükleyici kavramları, sloganları, müziği, kampanya organizasyonu henüz planlanma aşamasında, bunlar üzerinde çalışıyoruz. Bu süreçte bizim en temel dayanağımız teşkilatlarımız. İllerde, ilçelerde, ana kadememiz, kadın ve gençlik kollarımızla, bütün birimlerimizle sahada olacağız. Sadece medyayla, sosyal medyayla bir kampanya yürütmek yeterli değil, gerekli ama yeterli değil. Esas olan insanlara birebir ulaşmak. Teşkilatlarımız sokakta olacak, evleri ziyaret edecek, değişik toplumsal kesimlerle, esnafımızla, iş dünyamızla, sivil toplumla hep birlikte bu kampanyayı yürüteceğiz. Ulaşabildiğimiz her yere ulaşıp, bu yeni sistemin Türkiye için anlamını, faydalarını paylaşacağız, öncelikle vatandaşlarımızı bilgilendireceğiz. Maalesef, bu süreçte çok bilgi kirliliği de oldu. İdeolojik kalıplar içinde, değişiklik metninde hiç olmayan algılamalar geliştiriliyor. Bizim yapacağımız birinci iş, halkı sağlıklı bilgilendirmek. Sağlıklı bilgilendirme, sağlıklı tercihin de temelidir. Bilgilendirmeye ciddi bir ağırlık vereceğiz. Bu maddeler ne getiriyor, mevcut durum nedir, neler değişiyor, neler değişmiyor, sağlıklı bir şekilde halkımızı bilgilendireceğiz. Sosyal medyadaki bilgi kirliliğini, dezenformasyonu görüyoruz. İkinci unsur da tezlerimizi savunmak. Bu değişikliğin faydalarını, ekonomi, dış politika, demokrasi açısından bu değişikliğin sağlayacağı faydaları, dilimiz döndüğünce, gücümüz yettiğince topluma anlatacağız. Son karar, son söz milletin.

“BÜTÜN PARTİLERİN TABANINDAN OY İSTEYECEĞİZ”

*Mesela, CHP seçmeninden “evet” oyu isteyecek misiniz?

Elbette. Referandum, parti seçiminden farklı. Burada biz bir sistem değişikliğini oylayacağız. Genel seçimlerde vatandaşlar parti tercihlerini farklı şekilde yapabilir, geçmiş referandumlarda da gördük. 2007 referandumunda yüzde 70 oy verenlerin hepsi AK Partili değildi. 2010 referandumunda yüzde 58 destek verildi, onların da hepsi AK Partili değildi. Demek ki referandumlardaki tercihlerle, genel seçimlerdeki tercihler farklılaşıyor. Bu dönemde de benzer olacak, değişik partilerden insanlar “evet”, değişik partilerden insanlar da “hayır” diyecek. Yani, biz bu süreçte vatandaşlarımızı AK Parti’ye oy vermeye ikna etmeye çalışmayacağız, bu sistem değişikliğine “evet” demeye çağıracağız. Bizim burada halkımıza götüreceğimiz mesaj, Türkiye’nin yeni bir yönetim sistemine ihtiyacı olduğudur. Bu sistemin içeriğini, hangi partinin, hangi seçimde nasıl dolduracağını bugünden hiç kimsenin söylemesi mümkün değil. 2019’da kimin ne kadar oy alacağını kim bugünden söyleyebilir? O zaman geldiğinde, o günün koşullarında halkımız tercihini yapacak. Sadece AK Parti tabanına yönelik bir kampanya yapmamız doğru olmaz, bütün partilerin tabanlarına, CHP, MHP, HDP, parlamento dışı partilerin tabanlarına, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza dönük bir kampanya yürüteceğiz.

“EKONOMİK MANİPÜLASYONLARA KARŞI BÜNYEMİZ SAĞLAM”

*Tercihlerde ekonominin de belirleyici etkisi olduğu hep ifade edilir, Türkiye nasıl bir ekonomik tablo ile bu süreci yaşayacak?

15 Temmuz’da ülkemize büyük bir saldırı oldu. Ülkemizin istikrarını bozmaya, milli birliğimizi çökertmeye, devletimizi zayıf düşürmeye dönük topyekun bir saldırı ile karşı karşıya kaldık. Ondan sonraki süreçte de, farklı isimler altında, aynı amaca hizmet eden değişik terör örgütlerinin saldırısı altında Türkiye. Türkiye’ye terör örgütleri aracılığıyla saldıranların, başka enstrümanlar kullanmadıklarını düşünmek saflık olur. Terör, darbe girişimleri nasıl bir enstrüman olarak kullanılıyorsa, maalesef ekonomimizle ilgili birtakım manipülasyonlar da bu çerçevede kullanılıyor. İşin küresel ekonomik şartlardan kaynaklanan bir boyutu var, dünya zor bir dönemden geçiyor, iyi bir konjonktürde değiliz. Küresel krizin etkilerini atlatabilmiş değiliz, bölgemizde petrol fiyatlarının düşmesinin getirdiği ciddi etkiler söz konusu, bütün bunlar var ama bu ekonomik etkiyle birlikte, bazı çevrelerin de manipülasyon yaptığını da görmemiz gerekiyor. Türkiye’nin köklü dönüşümler yaptığı dönemlerde, Türkiye’nin güçlenmesini, gücünü konsolide etmesini istemeyenler, reform sürecini engellemeye dönük, ekonomi üzerinden de bazı manipülasyonlar yapabiliyor. Nasıl ki darbe girişimine, teröre karşı dirençli bir yapı sergilediysek, ekonomide de çok şükür temellerimiz sağlam. Geçici bazı dalgalanmalar olabilir ama terör karşısında olduğu gibi ekonomik manipülasyonlar karşısında da sağlam bir bünyeye sahibiz. İnşallah bu yeni dönem, ekonomide de yeni bir perspektif açacak önümüze.

*Nasıl bir yeni perspektif?

Belirsizlikleri azaltacak, öngörülebilirliği artıracak, Türkiye’de artık kalıcı bir istikrar olduğunu herkes görmüş olacak. Öngörülebilirliğin arttığı, belirsizliğin azaldığı ortamda yatırımlar artacak. Yatırımların en büyük düşmanı belirsizliktir. Bu siyasi tartışmalar ortadan kalkınca, Türkiye’nin yeni yol haritası şekillenince iş dünyasına da bu yeni bir güven verecek ve yatırımlarımız hızlanacaktır, insanlarımız “bekle gör” politikasından çıkacaktır. Geleceğe daha fazla güven ve öngörülebilirlikle yatırımlar artacaktır. Yatırımların artması, istihdamın, ihracatın, üretimin artması, daha müreffeh bir ülke demek. Önümüzdeki süreç bu anlamda da yeni bir başlangıç olacaktır.

*Şu anda ekonomik manipülasyon için hangi araçları kullanıyorlar?

Ekonomik manipülasyonda, finansal piyasalar malum daha hızlı etkilenmeye açık olan piyasalardır. Diğer taraftan da psikolojik bir atmosfer oluşturmaya dönük algılar, medya üzerinden yapılan çalışmalar var. Karamsar bir hava pompalamaya, kriz olmayan yerde kriz varmış gibi bir hava oluşturmaya, halkı yılgınlığa itmeye, iş dünyasının moralini bozmaya yönelik algı çalışmaları yapılabiliyor. Finansal piyasalarda, döviz başta olmak üzere spekülatif çalışmalarla belirsizlik artırılmak isteniyor. Bütün bunlar karşısında biz de elimiz kolumuz bağlı durmuyoruz. Bizim güçlü, tecrübeli, böyle durumları yönetmeye alışık bir hükümetimiz var. Yıllardır bu süreçlerle karşı karşıyayız, çok endişe edecek bir tablo ben görmüyorum. Bütün gelişmeleri yakından izleyen, gerekli tedbirleri alan kurumlarımız var.

*Ekonomik tablomuzda bir yumuşak karnımız var mı?

Makro temellerimiz sağlam. Mali durumumuz hakkında Maliye Bakanımız açıklama yaptı, 2016 yılında hedef değerin de altında bir bütçe açığı çıktı. Bütün bu darbe girişimlerine, hain FETÖ hareketlerine, teröre, uluslararası birçok olumsuz veriye rağmen bizim bütçe disiplinimiz devam ediyor. Kamu borçlarımızın milli gelire oranı yüzde 33’ler civarında, oldukça düşük. Avrupa’da bu yüzde 90’lara geldi, Amerika’da yüzde 100’ün üzerinde, bizde ise yüzde 33 civarında kamu borç yükünün milli gelire oranı. Bu çok önemli bir avantaj. Enflasyon tek hanede. Diğer taraftan, bankacılık sistemimiz oldukça güçlü, dünyada birçok ülkede bankalar dökülürken bizde iyi bir düzenleyici çerçeve içinde, hiçbir bankamız batmadı bugüne kadar, iyi bir finansal sistemimiz var. Bütün bunlar bize güç veriyor. Makro temeller sağlam olduğu sürece, algılar veya finans piyasalarındaki geçici dalgalanmalar büyük etkide bulunmayacaktır. Aslolan büyümedir, üretimdir, teknolojik gelişmedir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *