İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

ASIL KATLEDİLMEK İSTENEN…

YAYINLAMA:

Bizim medeniyetimiz, “tekbir” ile galip gelmiş, “tekbir” ile yenilmiştir fakat tekbir ile masum öldürmeyi aklından bile geçirmemiştir. Zira, “senin dinin sana, benim dinim bana” diyen bir dinin mensuplarıyız. 2017’nin ilk saatlerinde Ortaköy’de, 10 Aralık 2016’da Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleştirilen Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andey Karlov suikastında, 7 Ocak 2015’te Charlie Hebdo’da, 13 Kasım 2015’te Paris’te Bataclon Tiyatrosu ve Fransa stadyumunu kapsayan tüm terör saldırılarında, asıl katledilmek istenen Muhammed-i Müminlerin tekbir idrakidir.

Tekbir: Allahu Ekber (Allah’ın her şeyden üstün, yüce ve ulu olduğunu ifade eder.)

Tehlil: Lâ ilâhe illallâh (Allah’tan başka ilah yoktur.)

Tesbih: Subhanellâh (Allah’ı noksan sıfatlarından tenzih ederim.)

Tahmid: Elhamdulillâh (Hamd Allah’a mahsustur.)

Bir din alimi filan değilim, Allah’ın bir kuluyum ve okuduklarımdan, öğrendiklerimden anladığım, “Subhanallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhü Allahu Ekber” cümlesinde tesbih, tahmid, tehlil ve tekbir bir araya gelmiştir.

Tesbih, tahmid, tehlil ve tekbir arasında İslâm âleminin dışında en fazla bilineni tekbir. Nakşi büyüklerinden birisi tekbiri, “ekber, ondan da ekber, kıyas sınırları içinde kalanların hepsinden ekber” diye açıklamış. Müslüman medeniyetinin “İlâ-yı Kelimetullah” prensibi de “tekbir”den neşet eder. “Uluvv” kökünden gelen “ilâ”, yüceltme manası taşır. Uzun asırlar boyunca Müslümanlar, “Allah” adını adaletle ve merhametle yücelttiler. Yani, tekbire uygun olarak yaşadılar, tekbire uygun olarak fethettiler ve tekbire uygun olarak idare ettiler. Sonra, bu medeniyet yenildi. “Mağlup bir medeniyetin çocuklarıyız” demeden önce de mağlup bir medeniyetin çocuklarıydık. Zira, mağlubiyetimizin ilânı ve kabulü mağlubiyetimizden çok sonra!

Bazı yazarlar da dâhil olmak üzere önemli bir zümre, Batı’nın “cihadist” diye adlandırdığı kişiler tarafından işlenen cinayetleri, katilleri “bu mağlup medeniyetin çocukları” hanesine dâhil ediyor. Bütün bu saldırılarda, mağlup bir medeniyetin çocukları, kendilerini, haksız, hukuksuz şekilde mağlup edenlerden, İslam’ın hudutlarını zorlayarak intikam alıyormuş! Ve neredeyse bu tez umumi kabul görecek. Öncelikle bu tezi reddetmek durumundayız.

BİZİM MAĞLUP MEDENİYETİMİZ

Yeni yılın ilk gününe bütün bir halkı acıyla uyandıranlar da, Reina’da, Charlie Hebdo’da kurşun yağdıranlar da, Suriye’de kafa kesenler de, Karlov’u sırtından vuran tetiği tutan el de bizim mağlup medeniyetimizin çocuklarından olamaz. Neden olamayacaklarını açıklayabilmek için, bizim “mağlup medeniyetimizin” ne olduğunu anlamamız gerekiyor.

Bu yazı için ayrılan yere sığdıramayacağımdan kısaltarak, bazılarını da atlayarak tarif etmeye çalışırsam, İslâm medeniyeti, şüphesiz ki mebdei Rasulullah olmak üzere, dört raşit Halife, Endülüs’teki dâhil Emevi ve Abbasi, Mağrip’te Fâtımî ve Memlûk, Anadolu’da, Asya’da Selçuklu ve Osmanlı, Türkistan’da Karahanlı, Harezmli, Timur, Karadeniz’in kuzeyinde Giraylar, Avrupa’nın Doğusu’nda sadece Osmanlı… Hepsi bizim medeniyetimizi tesis ve temsil eder.

Bu medeniyet nerede mağlup oldu? Türkistan'dan Avrupa'ya, Yemen'den Karadeniz'in kuzeyine iki asra yakın bir süre içerisinde her yerde mağlup oldu. Kaynarca, Maveraünnehir şuur altımızdır. Doğru, biz “mağlup bir medeniyetin” çocuklarıyız. Niye? Çünkü o mağlup medeniyet bizim ecdadımızındı ve biz onların varisleriyiz, mağlubiyet de tabii ki bizim mağlubiyetimizdi.

CEHALETE VE ONUN TETİKLEDİĞİ KİNE DENK GELİRLER

Biz varisler biliyoruz ki, bizim medeniyetimiz, “tekbir” ile galip gelmiş, “tekbir” ile yenilmiştir fakat tekbir ile masum öldürmeyi aklından bile geçirmemiştir. Bu katiller, o sebeple bizden değildir. Bizim mağlup olmuş medeniyetimizden onların haberleri bile yoktur. Hiçbir zaman o medeniyet dairesine girmediler, girme temâyülü de göstermediler. Onlar başka bir şey. Cehalete ve onun tetiklediği kine denk gelirler. Kinleri insani ve İslâmi olmadığı gibi, kin gütme metotları da Allah'ı yüceltme gayesine matuf değildir. Tesbihi, tehlili ve tahmidi olmayan tekbir onların diline düştüğünde artık tekbir de değildir. Eyledikleriyle en fazla mağlup medeniyetin çocuklarını hüzne ve hicaba sürüklüyor, Allah'ı yücelten, en son ve ekmel dinin müminlerine zulmediyorlar.

YA TARİH SAHNESİNDEN SİLİNECEĞİZ YA DA “BİZ” OLACAĞIZ

Asıl katledilmek istenen İslam medeniyetinin tekbir idrakidir. Mağlup olmasından bile yetinmedikleri medeniyetimizi tamamıyla ortadan kaldırmak için o tetikleri, o bombaların pimini tutmakta elleri. Hedef, topyekûn bizim mağlup olmuş medeniyetimizdir. Ortaköy’de, Beşiktaş’ta, Sultanahmet’te görmek kâfi gelmiyorsa, Bağdat’a, Musul’a, Telafer’e, Halep’e, Beyrut’a, Trablus’a bakın.

19. Asır’da Taşkent, Buhara, Semerkand Çarlık ordularınca ele geçirildiğinde Osmanlı yenildi. Kalanların hiç değilse yaşadıkları yerlerde mevcudiyetlerini devam ettirmeleri için Atatürk’ün bulduğu formüldü: “Yurtta sulh cihanda sulh.” Kimbilir belki de Adriyatik’ten Çin Seddi’ne çoğu esir, esir olmayanları da biçare haldeki Türkleri muhafaza içindi. Elimizde olmayan sebepler, bu formülü geçersiz kıldı. Tataristan, Başkurtistan, Kırım, Ahıska…

Bu asırda, içinden geçtiğimiz günlerde, önce PYD bölgesinde ( artık öyle adlar buluyoruz(!) ben de mecburen kullanıyorum) varlıklarını dile getiremediklerimiz, IŞİD bölgesinde varlıklarını dile getiremediklerimizle cem ediyorlar. Oysa, Karadeniz şehirleri, bırakın Sultan Mehmet’in fetihlerini, daha Çepniler tarafından ele geçirilmeden en az 3 asır önce Musul’da, Kerkük’te, Tuzhurmatu’da, Halep’te, Türkmen atlıları hüküm sürüyorlardı. Halifenin ordusu olarak, devlet olarak, atabeylik olarak yahut hiçbiri olmadan sadece Türkmen obalarıyla… Osmanlılığın tasfiyesinden emindiler, anlaşılıyor ki Osmanlı’nın tasfiyesi kesmemiş, sıra Selçuklu mirasında…

Nerede duracağız? Ya istediklerini vereceğiz onlara, mağlup olmuş medeniyetimizle beraber yok olacağız, şuursuzlukla tarih sahnesinden silineceğiz ya da “biz” olacağız. Varlığımızı sürdürmek, henüz doğmamış bebeklere hürriyet içinde yaşayabilecekleri bir vatan bırakmak için, bizden, bizim mağlup medeniyetimizden olanlarla saf tutacağız.

Bizden, bizim mağlup medeniyetimizden olan, kafasına aldığı kurşunla Paris kaldırımlarına serilen Paris Emniyeti’nde görevli polis Ahmed Merabet’tir, Ortaköy kaldırımında yatan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis 22 yaşındaki Burak Yıldız’dır, Şehitler Tepesi’nde şüpheyle bir cana kıymaktansa, canlı bombanın üzerine atlayıp kendi hayatlarından vazgeçenlerdir. El Bab’a, en son ve ekmel dine bu çağın en şedit zulmünü yapanları süpürmek için giden yiğitlerdir. Onları yetiştiren babalar, analar, bacılar, kadınlardır. Müslüman yürek ve iman onların ocaklarındadır. O ocaklar tütmeye devam ediyor, edecek. Onlar ölümü korkutanlardır! Katiller, bu iman dairesinin çok dışında ve düşmanıdır.

Buradan başlayalım. Mağlup medeniyetin ihyası ancak buradan başlamakla mümkün olabilir, o katiller ile bütün nispetlerimizi keserek. Son vatanımızda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı makamında şahsında temsil ettikleriyle Recep Tayyip Erdoğan’ın, MHP Genel Başkanlığı’nda Devlet Bahçeli’nin oturuyor olması, bu başlangıcın yapılabilmesini mümkün kılmakta. Heba edilmemeli!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *