NAYLON POŞET
Sabahın ayazı...
Çöp toplayan kardeşlerimiz, belediye çöp arabaları ile sabah işe çıkıyorlar. Çöpleri alırken, naylon poşet içinde, hafif bir hareket görüyorlar ve poşeti açıyorlar ki, yeni doğmuş bir bebek var.
Allah'tan dikkatli insanlar, yeni doğan bebeğin, alacağı nefes, yaşayacağı hayat var ya.
Allah bilir derler ya, kader işte.
Öldürmeyen Allah öldürmez..
O, ol demeden olmazsınız, öl demeden ölmezsiniz.
Bu arada lüzumsuz tartışmalar yaşıyoruz, yapıyoruz... En son ANNE dizisinde, kadın çocuğunu poşete koyup çöpe bırakmıştı... Yok, diziler mi insanlara örnek oluyor, yoksa diziler, konularını, hikayelerini gerçek hayattan mı alıyor?
Gerçek hikaye şöyle..
Kadın 24 yaşında.
İstanbul, Esenyurt'ta yaşıyor.
Evden çıkarken, yeni doğmuş bebeğini poşete koyuyor, alınacak çöplerin yanına koyuveriyor.
Anlamaya çalışıyorum..
Düşünüyorum.
Bir kadına, bir anneye bunu ne yaptırır? Hayattan anladığın nedir, nefes bile almaya hak görmediğin bebeğini ölüme bırakırken, kendinde niye nefes almaya hak görürsün. Hatta daha rahat nefes almak için bebeğini yok etmeyi planlarsın.
Polisler çok iyi çalışıyor, kadının bebeğini koyduğu poşetin üzerinde ki isme, adrese bakıyorlar. Bir tekstil fabrikası, bir şirkete ait. O fabrika da çalışan bütün kadınları mercek altına alıyorlar. Son zamanlarda, kim bol elbiseler giyiyor, kim çok tuvalete gidiyor, falan, kendilerine göre sonuca varıyorlar ve 24 yaşındaki kadını yakalıyorlar...
Kadına neden bebeğini bıraktın diye soruyorlar..
Başı öne eğik kadının ve cevap yok.
Acıyorum birden... Eyvah diyorum… 50 yaşında adamla beraber olmuş ve bu bebek dünyaya gelmiş… Yine acıyorum.
Kadına soruyorlar, söylüyorlar, bebeğin yaşıyor, al bebeğini, bak ona diyorlar..
Kadın "istemem" diyor.
O anda şok geçiriyorum.
Allah belanı versin diyorum.
Bebeğinin ana kokusu duymak, hissetmek hakkıdır kadın, diyorum.
Bebeği, devlet yurduna teslim ediyorlar..
Bebeğe diyorum ki, canımın içi sen ne şanslı bebeksin. Bu merhametsiz kadın sana bakacağına, hiç tanımadığın kadınların kucağında büyü, daha hayırlı olur diyorum.
Bebeğe diyorum ki, büyüyünce bu tanımadığım kadına, beni bıraktın diye dava aç diyorum.
Bebeğe diyorumki, büyüyünce insan gerçek annesini merak ediyor diye, sakın! arama sorma diyorum.
Şimdi, küçüksün.
İyi ki küçüksün.
Bilemezsin.
Bebeğim.
Büyüdüğün de.
Kalbin ellerini yakacak, kalbin ellerini donduracak, yumruğunda yeminler saklı olacak. Bugüne en uzak günün dün olacak.
Nietzsche diyorki..
"Hayatta kalmak, acıda anlam bulmaktır" diyor.
Ve sen… Söz vereceksin bebeğim..
"Söz hiç konuşmayacağım geçmiş zamanı" diyeceksin.
Funda'ya takılanlar...
... Sibel Can 54.000 TL’ye ayakkabı almış…(ki ayakkabı Sibel Can’ın da değil, Banu Zorlu'nunmuş… Kadına, hediye etmişler) Ayakkabının üzeri, pırlanta ve incilerle bezeliymiş… Ayakkabıyı gördüm, kadın gözüyle, ben hiç beğenmedim... Asgari ücret, fakirlik, bu paraya okul yapılır, falan filan... Buralarda hiç değilim… Onun kimseye faydası olmadığını, hatta düşünce de yanlış başlangıç olduğunu bilirim. Benim olduğum yer, bildiğim yer, hiç bir kadın bu parayı, hatta yarısını, hatta onun da yarısını verip kendine bir ayakkabı almaz… Hediye olursa kabul eder... Ve başka kadınlar için giyer.
... Amerika, uzun süren mücadeleli, kavgalı süren seçim kampanyasının sonunda başkan seçimini yaptı… Umulanın, ümit edilenin, tahminlerin dışında bir durum oldu ve Donald Trump kazandı. Ben kişisel olarak bu seçimden ve sonucundan memnunum.
Niye mi? Söylemem…