İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

ÜÇ BÜYÜKLER VE TÜRKİYE

YAYINLAMA:

Üç büyükler demekten kastımız; Amerika, Rusya ve Çin. Türkiye coğrafi açıdan bu devletlerin birbiriyle çıkarlarının kesiştiği bir alana sahip. Amerika, Avrupa’nın yakın müttefiki ve stratejik ortağı. İçindeki Musevi lobisinin etkisi nedeniyle Ortadoğu ile yoğun olarak ilgilenmek zorunda. Bu ilgiliyi önceleri herkes petrol ve enerji sorunları olarak algılıyordu. Ancak, her yerde petrol ve gaz bulunup enerji fiyatları yere yapışınca Amerika’nın neden üç bin kilometre uzaktan Ortadoğu’da ne yaptığını anladı. Amerika’nın uyanık ve aktif olan ve yüzde on beş civarındaki kamuoyu da olayı biliyor. Ancak para Amerika için herşey. Amerikalılar Ortadoğu için büyük fedakarlıkta bulunuyorlar.

Rusya, belki ilk başlarda enerji boru hatları rekabeti ve artık modası geçmiş bir söylem olan ve bizim stratejistlerin sık sık analizlerinde kullandığı, ‘sıcak denizlere inme’ sevdası için Suriye’deki askeri üssünde tutunmaya çalışıyordu. Ancak, Amerika’nın yarattığı rejim değişiklikleri ve radikal terör hareketleri Kafkaslara ve Rusya coğrafyasında Volga boylarına sıçramaya kalkınca, o da Ortadoğu’da canla başla çarpışmaya başladı. İran’ı yanına aldı. Oysa, İran devrimini ilk başlarda tebrik edip destekleyen Rusya ve İran tarafından Allahsız rejimle ilgimiz olmaz diyen İran’dı. Herhalde uluslararası ilişkilerde büyük laf söylememek gerekiyor.

Çin, büyük üretim gücüne karşılık kaynakları yeterli olmayan bir ülke. Ortadoğu’ya ve hatta Kuzey Afrika’ya enerji kaynakları için yanaşıyordu. Asıl yatırım yaptığı ve mallarını sattığı ülke ise Amerika. Çin, Libya’daki güya insancıl müdahaleden sonra Kuzey Afrika petrol pazarlarından atılınca, Suriye krizinde Amerika’ya karşı vetosunu kullandı ve Rusya’nın yanında yer aldı.

Bu üç gücün rahatsız oldukları ortak bir husus var. Bu husus radikalleşmiş İslami terör. Amerika klasik olarak kendi yarattığı canavara karşı savaşırken, Çin, Amerika’nın dolaylı olarak desteklediği Doğu Türkistan bölgesindeki eylemlerle boğuşuyor. Rusya ise İran’ı yanına alıp Suriye rejimini destekliyor ve Suriye’ de bulunan diğer muhalif güçleri bir ayırım yapmaksızın terörist olarak görüyor.

Amerika, çok masraflı olan Amerikan askerini Ortadoğu’da kullanmak yerine YPG güçlerini ve Peşmergeleri, Sünni bazı aşiretleri ve Şii Milis güçlerini ve çoğunluğu Şii olan Irak ordusunu sahaya sürüyor.

Türkiye, temmuz ayından sonra Rusya ile yakınlaşması sayesinde hava kuvvetlerini Suriye harekatına dahil edebilmiş bulunuyor. Amerika sayesinde ise Merci Dabık’a kadar gitmesi desteklenmiş gözüküyor. Kürtlerin Suriye’de oluşturmaya çalıştıkları Hatay’a kadar gitmesi planlanan hat böylece kesilmiş bulunuyor. Ancak, Türkiye’nin Menbiç’e yönelmesine şimdilik müttefikimiz Amerika pek razı değil. Musul konusunda da, Amerika Türkiye ile Irak hükümeti arasında durumu idare ediyor. Bir de İran’ın desteklediği Şii Milisler var. Bunlarda hem Musul hem Telafer için hazırlanıyorlar ve Türkiye’nin bu bölgede hareketlenmesini istemiyorlar. Amerika’nın göz yumabileceği bölge, Suriye içinde Halep bölgesi. Türkiye’nin de Halep’teki Sünni güçleri kurtarma düşüncesi var. Amerika bu alanda Türkiye’nin bir hamle yaparak Rusya ile tekrar kapışmasına üstü kapalı olarak yön veriyor. Suriye hükümeti ve Rusya ise füze sistemleriyle Suriye hava sahasını son günlerde Türkiye’ye kapamış gözüküyor. Tabii, devletler hukuku Irak ve Suriye’de işlerliğini kaybetmiş gözüküyor ama Birleşmiş Milletler’in hakimi Rusya ve Amerika, uluslararası hukuku orta boy devletler için olumsuz yönde harekete geçirme kapasitesine sahipler. Zaten, şimdilik birbirlerini savaş suçu işlemekle itham ediyorlar. Bu nedenlerle, Rusya ile yapılan onca enerji ve ekonomik anlaşmalar, Suriye’deki bir çıkar çatışmasıyla bir anda sona erebilecek gibi gözüküyor. Amerika ise, Suriye, Irak, İran, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Türk Cumhuriyetlerini Türkiye üzerinden denetleyebildiği için bu önemli Nato müttefikini elde tutmaya çalışıyor. Aynı zamanda Suriye Kürtlerini darıltmamak için sözcüleri vasıtasıyla laf ebeliği yapıyor.

Ortadoğu’ya olan ilgisi kara ticaret yolarıyla Avrupa pazarlarına ve Ortadoğu petrolüne erişecek olan Çin daha anlaşma yapılabilir bir güç olarak gözüküyor. 2013 yılında Türkiye Çin’den füze savunma sistemleri almak için planlarını açıkladığı dönemde Türk-Çin stratejik bağlarında önemli gelişmeler olabilir ve bu durum Türkiye’nin Orta Asya politikasını güçlendirebilirdi. Füze satın alımları 2015 yılında Batılı ülkelerin daha doğrusu Nato’nun itirazı üzerine durduruldu. Oysa 2012 yılında Çin Devlet başkanının, Türkiye’yi ziyareti ve o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın Çin’i ziyareti ekonomik açıdan daha olumlu sonuçlara gebeydi. Çin’e olan ihracatımız 2.5 milyar doların üstünde, ithalat ise 27 milyar dolar kadar. Bu rakamlar çok daha artabilir. Ayrıca Çin teknoloji transferi de yapıyor ve sosyal yatırımlara destek veriyor. Altmış yıllık Amerika ile olan ilişkilerimizde ekonomik ilişkilerin gelişmediğini, bunun yerine askeri alımlarla askeri ilişkilerin geliştiğini görüyoruz.

Genel olarak bu üç devletle olan ilişkilerimizin tablosu bu. Eğer, Türkiye Amerika için çok değerliyse seçimden sonraki yeni dönemde, Güney Kore’ye yaptığı gibi, pazarlarının bir kısmını gümrüksüz Türkiye’ye açabilir ve teknoloji transferleri yapabilir. Eski tas eski hamam dostluk gösterilerinden Filipinler dahil bir sürü Batı müttefiki ülkeye kına gelmiş durumda. Batılıların iyi niyetli yaklaşımlarını bekliyor olacağız.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *