IRMAK
Ben tam neye, ne için, ne kadar üzüldüğümü unutmuşken..
Artık ne haliniz varsa görün, umurumda değilsiniz derken.
Sizi gidi fırsatçı..
Zavallı çakallar, zavallı atmacalar derken.
Irmak.
Manisa'da yaşıyor. Tam 3 yaşında, küçücük bir kız çocuğu. Ablası var, o da küçücük...
Kapının önünde oynarken, mahallesinde yaşayan, Himmet A., önce evine alıyor. Sonra öldürüyor, daha sonra kızı çuvala koyarak, Sarıkız Çayı'nın oralarda, bağa gömdüğünü söylüyor.
Tüm bu olaylar, televizyonda, en faydalı işlerden birini yapan, nadir dostlarımdan, akıllı ve güzel Müge Anlı'nın programında ortaya çıkıyor.
Olayın yaşandığı mahallede yasayan ne kadar konu komşu varsa, SALI günü programa bağlanıyorlar, adamın üzerine niye bu kadar gidiyorsunuz, gariban adamı rahat bırakın, biz onu tanırız çocukları çok sever, siz çocuğu başka yerde arayın, kaçırıldı gibi anlatımlar da bulunuyorlar... Aslında bu adamın üzerinde ki şüphelere kızıyorlar, bozuluyorlar.
CUMA günü oluyor..
Ve adam reklam arası itiraf ediyor.
Adamın anladıkları, kendine göre sebepleri, MOBESE görüntüleri felaket..
Korkunç..
Görülecek gibi değil, dinlenilecek gibi değil.
İşin tutulacak hiç bir ucu yok.
Çocuğun arayan ana baba ve aile, mahalleli, biz izleyiciler, acı ile yüzleşiyoruz.
Toplumsal yara almak bu ise, alıyoruz.
Vicdan ne, adalet ne ...
Kız çocuklarına ait hissettiğimiz ne varsa, zedeleniyor.
Ananın babanın yerine koyuyorum kendimi..
Kızın canının ne kadar acıdığının içinde buluyorum kendimi..
Etlerim acıyor.
Her kederin, her acının, her zalimliğin, her başa gelenin, başa gelen çekilir duygusu, zaman içinde tutunacak bir ucu, olur değil mi?
Bu imkansız geliyor.
Sendelemek, yere kapaklanmak, iç organlarının çürümesi, kemiklerinin kırılması, suda boğulma, ateşlerde yanma, akıl beyin tutulması.
Sanırım, ömür boyu üşümek, içinin tir tir titremesi.
Belki de kalbinin ,onun için, evladın için devamlı pır pır çarpmasını hissetmek.
Anaya, babaya sarılmak istedim.
Bu ömür onlar için zor geçecek.
Allah...
Daima yanlarında olsun, benim bilmediğim, diyemediğim teselliyi onların kalbine koysun.
Funda'ya takılanlar
KENDİM....!
.......Bir gazeteci kadın, bir televizyon programını tüyleri ürpererek izlemiş.. Cahillik karşısında donmuş, zavallı kadın. En son bir otelin, sezon davetinde görmüştüm, açık büfedeki yiyemeyeceği peynirleri, bir daha görmeyecekmiş gibi, tabağına doldururken, bunların parasını ödemeyeceğini canında, kanında, hissederek, bedavanın, beleş davetin keyfine varırken...."Varolmanın açlığı" içinde görürken.
........Başka bir gazeteci kadını, yazdığından utanarak, yana yakıla beni arayarak, yana yakıla mesajlar atarak, özür dileyerek, ben öyle yazmadım, editörler değiştirmiş, diyerek.
..........Yenile yenile... HER NEFES BİR ZAFERDİR.
.........."Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" yalanını doya doya yaşarken.
........Bir kız çocuğuna, Allah sana acısın, Allah senin ananı affetsin derken.
.......Ve ey! Fani insanlar...İYİ Kİ OLECEKSİNIZ"
DERKEN!
BULDUM.