İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

KISMETSE OLMASIN...

YAYINLAMA:

Genç erkekler ve genç kadınları aynı eve toplamışlar. Anladığım o evde kalmıyorlar. Kızlar takma kirpik, takma saç, takma diş, takma tırnaklar, koca koca takılar, uykular, kapanmayan ağızlar, öcü gibi sap sap eden kocaman dudaklar. Ve kalın kocaman bacaklarının altına giydikleri 30 numara takoz gibi ayakkabılar. Mecburlar bunları giymeye, çünkü hepsi çok kısa boylu... Takma dediklerimi bir çıkart, felaket. Ya erkekler? Daracık, skini dedikleri pantolonlar, pacalar kısa, ayaklar çorapsız. Ve tabi ki işsiz güçsüz bir dolu adam... İşi gücü olsa orada ne işi var, bütün gün o koltukta nasıl oturur?.. Bomboş oturduklarına göre “avaremu avaremu” durumları.

Hiç parasız, hep parasız bu genç adamlar... Hepsi karşılıklı, yatay-dikey birbirlerine yazıyorlar. Tıngır teneke sohbetler, olmayan duyguları, olmayan cümlelerle anlatmaya çalışan boru sesli adamlar ve tiz sesli kadınlar... Hayatın anlamını oralarda arıyorlar. Hayat zaten yeterince anlamlı değil... Yeterince "otur sıfır " hali.. Kızlar olmayan ve olmayacak ilişkileri üzerinden birbirlerine ile kavga ediyor. Ciyak ciyak, koca ağızlarını aça aça, koca topuklu ayakkabılarıyla, birbirlerinin üzerine saldırıyorlar. Ağızlarını o kadar kocaman açıyorlar ki; dişleri 32 değil, sanki 64 tane. Zor yürüyorlar, çarpık çarpık, bıraksalar birbirlerini lime lime edecek gibi saldırıyorlar.

Kadın olmaktan nefret ediyorum.. Kadın kavgalarının en çirkini "erkek kavgası".. Bu kavgaları yapmasalar, bu yazıyı yazmayacaktım zaten. Peki adamlar ne yapıyor? İşi gücü yok, evlendiklerinde evlerini nasıl geçindirecekleri kendinden menkul bu genç adamlar, her daim erkekliğin, delikanlılığın kitabını yazıyorlar. Onlar da kavga ediyor, bıraksalar horoz gibi dövüşecekler... Milyonlarca insan, kendi ilişkilerini, kendi sarılmalarını, kendi öpüşmelerini, bir kenara bırakıp, bu insanları seyrediyor.

Yaşlı bir kadın da almışlar bu eve. Aşk her yaşta lazımmış gibi. Yaşlı bir insan aşk mı aramalı? Hayat arkadaşı mı aramalı? Sorusu arasında gidip geliyorum. “Amannnnn … Bana ne ne ararsa arasın” diyorum. Yeterki; ben, sen, o, TV izleyicileri, görmesin yeter diyorum... Kadın, kendisini anlamak, dinlemek istemeyen bir dolu genç kadına elemli hayatını anlatıp duruyor. Bir sus diyorum..

Git! Allahaşkına, evine git,ne beklersen bekle diyorum. Bilirim.. “Herkes kendinin kanaat önderi olmalı” derler! Ve bilirim, Hayatta herkes kaybediyor... Ama sizinki aleni. Ve ben bunları niye biliyorum. Dert burada. Son olarak. Sizi seyrederken, çocuklar adına, gençler adına, gelecek adına, ilişkiler adına, sizin hayattan, aileden anladıklarınız adına… Diyorum ki; acı mühim değil, umut yoruyor insanı.

Funda'ya takılanlar...

Angelina Jolie ve Brad Pitt çifti ayrılıyorlarmış. 2004 yılında evlenen, 3 biyolojik, 3 evlatlık, toplam 6 çocuğu olan çiftin boşanma davasını, bütün dünya basını yazıyor, çiziyor ve konuşuyormuş....Kadın kocasını, alkol ve uyuşturucu bağımlısı diye suçluyormuş. Öfke kontrolü varmış.. Neyse.. Bizim basın ne yaptı? Ingilizce de “Allahından bul”, “Etme bulma dünyası”, “Eden bulur” deyimleri var mı? Nasıl söylenir bilemem? Ama elalemin evliliği, elalemin ahı bizim hesabımıza, bizim dualarımıza, ahlarımıza ne ara girdi onu anlayamadım? Belki eski karısı Jennifer'in ne ahı vardır, ne bedduası? Umuru bile değildir, aradan yıllar geçmiş.. Bu hiç alakasız "Ah kafası" Olmadı tatlım.. Beğenmedim tatlım.

..........Dram filmleri, insan vücuduna iyi geliyormuş. Doğal ağrı kesici etkisi yapıyormuş. Oxford Üniversitesi yapmış bu araştırmayı. Ben İngiliz'in dram miktarını, gözyaşı miktarını bilemem ama. Bizim ülkeyi bilirim. Madem öyle ise hastaneler de kuyruklar, ağrısının yerini, nasıl ağrıdığını tarif edemeyen insanlarla dolu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *