ATLAR DA AĞLAR!
Haftaiçi. .. Gazeteyi açıyorum… Büyükada’da bir doru bir at yere yıkılmış, yerinden kalkmıyor, o kadar zayıf ki, o kadar yorgun ki. Artık çalışamıyormuş, öylece bırakıp gitmişler. Terk edilmiş, caddeye yıkılmış kalmış. Yıllarca o beton yollarda, demirden nalları ile, sevimsiz, sahibinin “çık çık” sesini, kamçının “şak şak” sesini duya duya, çalışmış, didinmiş... Gıkını çıkaramamış, nasıl çıkarsın dili yok ki? Günün sonunda 2-3 kilo yemi yemiş-yiyememiş, tımar mı o da ne? Ve ne münasebet?… Hiç görmemiş.. Hani bir tımar, iki yem eder di? Diyememiş, söyleyememiş.. Ben söylüyorum...“Allah sizi nasıl bilirse öyle yapsın, o bilir” diyorum.Sanki tanıyorum onu, gözlerine bakıyorum, ağlıyor... O’na mektup yazıyorum. Gönderen: İstanbul'dan sarışın Funda. Alıcı: Büyükada'da ağlayan doru at. Tatlım, yakışıklım, sen güçlüydün, yakışıklıydın. Hepsinden önemlisi gayretliydin... Yediğin her yem tanesini alnının teri, ayaklarının emeği ile kazandın.
İnsanlar gibi avantacı değilsin. Çektiğin arabaya yüklenen her cins insanı gık demeden taşıdın, gezdirdin... Efendinin tuhaflığına, eziyetine alıştın. Bacaklarında gücün kalmamıştı, biliyorum...Yine de var gücünle koştun durdun değil mi? Sonra bir gün, o narin bacakların, o koca arabayı çekemedi, yere düştün, yığıldın ve öylece kaldın... Oysa Tanrı seni, güzellik, zarafet ve asalet sembolü gibi yatmıştı. Öyle yaşamana izin vermediler değil mi tatlım? O hain adam, yıllarca sırtından, sana sormadan, senden izin almadan para kazanan adam, seni öylece oracıkta bırakıp gitti değil mi?
Çok canım yandı çok.. Sevgisizliğin, acımasızlığın, çıkarcılığın, dünyayı ezip geçtiği zamanda, insan cehennemi içindeyiz tatlım. Hani Türk'ün kıymet verdiği o üç şeyden biriydin? Ne oldu, o güzel değerler nereye kayboldu, diye söylenirken... Hani hayvanseverlik, hayvan sevgisi diye, çaresiz kalırken. Şurada bir köşem var, aklımdan geçeni, dilime düşeni yazamıyorum.. Kayıtlarıma geçsin istemiyorum. Ağlama bir tanem, hayat kötü, insanlar cehennem içinde, senin onlara beddua etmene gerek yok. Zaten beddua içindeler..
Funda'ya takılanlar...
.......Tarkan'in eşi, Pınar Dilek ile Açıkhava Konserleri sırasında ilk defa röportaj yapmışlar... Kendi kol ve el boyundan büyük tırnakları ve French ojeleriyle anlatıyor genç kadın... Yazıldığı gibi ve anladığımız gibi görücü usulü evlilik değilmiş. 5 yıldır beraberlermis, çok büyük aşkmış. Büyük aşk sonucu evlenmişler.. O Sinem pek güzelmiş.
Bu arada Türk magazin basını uyumuş... Vay arkadaş diyorum... Kadın anlatıyor, ben inanmam, “i-ihhhh “ diyorum. Ben niye inanmıyorum bilmiyorum... Kadın niye olmayan şeyleri anlatıyor bilmiyorum. “Ahhhhh bacım” diyorum, “görücü usulü evlendiğini söyleseydin, öyle evlenseydin, daha heyecanlıydı, vallahi daha ilginçti” diyorum. Sinirimden, “tamam olanı anlatma ama ne olur tırnaklarını kes” diyorum.