ÇOK TARAFLI TERÖRİZMİ ÖNLEME MEKANİZMALARI
Uluslararası sınır aşan terörizmin önlenmesi konusu uzun zamandır dünya liderlerinin konuşmalarında önemli bir yer tutuyor. Liderler terör konusunda uluslararası işbirliğinin gerekli olduğunu gördü. Asker, istihbarat, polis ve adalet bakanlıkları arasında işbirliği ve eşgüdüm gerekiyor. Birleşmiş Milletler ve Bölgesel Örgütler devletlerin uluslararası terörizmi önleme açısından yeni kurallar ortaya koyuyorlar ve düzenlemeler yapıyorlar.
New York’ta oluşan 9/11 terör saldırılarından sonra oluşturulan çok taraflı terörle savaşma sistemi iyi çalışmıyor. Sırf terörizmi önleme amacıyla kurulmuş bir kurum veya örgüt gerekli. Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyinde terörizme karşı çalışma komiteleri var. Ancak bu komitelerde bir işe yaramıyor. 2009’da Obama iş başına geldiğinde Birleşmiş Milletlerde; kimyasal silahların önlenmesi, Atom Ajansı, kitle imha silahlarının önlenmesi gibi hususları denetleyen kurumlar yoktu. Amerikan Başkanı George Bush’un “Teröre Karşı Küresel Savaş” doktrini uluslararası politika ve hukukta önemli sorunların doğmasına yol açmıştı. Çatışmalar dünyanın her tarafına yayılmaya başlamıştı. Durumun farkına varıldığında Obama ile birlikte uluslararası işbirliği ve mümkün olduğu kadar hukukun üstünlüğü ilkesi ön plana çıkarıldı. 2011’de terörizmi önlemek için kendine özgü yapısı olan uluslararası bir platform kurularak ilk toplantısını 2011 yılında Hillary Clinton’un başkanlığında toplandı. Henüz resmi bir kimlik kazanmamış bu yapılanmanın adı Küresel Terörü Önleme Forumu(GCTF). İlk toplantıya otuz kadar devlet katıldı. Bu toplantı daha sonra toplanan G7 ülkelerinde yer alan ekonomisi güçlü Arap ülkelerinin terör konusunda görüşlerini açıkça ortaya koyabilmelerine yol açtı.
2012’de toplanan Forum Rabat Bilgi notunu yayınladı. Yayınlanan bu bilgi notu bir çok ülkenin güvenlik güçlerine ve adli makamlarına önemli pratik yol haritaları sağladı. Daha sonra yapılan Roma Forumunda bu sefer Roma Bilgi notu yayınlandı. Bu bilgi notu ile teröre bulaşmış kimseleri tedavi etme ve onları tekrar topluma kazandırma hususunda neler yapılabileceği ortaya kondu. Bu konudaki geliştirilen son kurum Abu Dhabi, Hedoyah’ta kurulan: ‘Uluslararası Şiddetli Aşırılığı Önleme Merkezi’. Bu merkezi tamamlayıcı diğer bir merkez ise Malta’da kuruldu. Malta’da kurulan merkezin adı: ‘Adalet ve Hukukun Üstünlüğü Enstitüsü’. Bu merkezde hukukçular ve adliye çalışanları bahsedilen konularda yetiştiriliyor. Çoğu çalışanlar Müslüman Arap ülkelerinden geliyor. Yeni yapılanmaların başarı sağlaması için gelişmekte olan ülkelerin istekleri ve durumlarının daha çok göz önünde tutulması gerekiyor. Ayrıca, gerekli fonların bu yapılara aktarılması da gerekiyor. Sonuçta, Amerika’nın bu yapılanmalarda başat rol oynaması bazı Müslüman ülkeleri tedirgin ediyor.
Terörizmi önleme konusunda bütün bu yapılanların başarıya ulaşmamasında bazı faktörler var. Bu faktörlerden birincisi bir ülkenin terörist değine diğer bir ülkenin ‘özgürlük savaşçısı’ denmesi. Bu konudaki tanım farklılığı uluslararası yapının etkin çalışmasını önlüyor. Uluslararası terörizmi önlemenin önündeki diğer bir faktör ise, devletlerin I. Dünya Savaşı’ndan beri diğer ülkelerdeki azınlıkları bir beşinci kol olarak o devletlere karşı veya kendi çıkarları için başka alanda kullanmak üzere kışkırtmaları. Örneğin, Batılıların, Osmanlı İmparatorluğu içinde, Yunanlılardan başlayarak, Ermenileri, Arapları, Kürtleri kışkırtmaları gibi. Bu azınlıkların terörü, özgürlük savaşı olarak desteklenmiştir. Aynı yapılanma günümüzde de sürmektedir. Türkiye’nin bütün ısrarlarına karşın bölücü bir terör örgütünün Suriye kolu gibi çalışan YPG güçleri müttefikimiz Amerika tarafından Suriye’de işe yaradığı için silahlandırılmakta ve korunmaktadır. Tabii bu tür örnekleri bizim ve diğer ülkelerin politikaları açısından da vermek mümkün. Bu durumda terörizme karşı ortak mücadele ortak bir edebiyat olarak kalmaktadır. Sonuncu faktör ise güç teorisyeni Morgenthau’nun belirttiği gibi devletlerin ‘ulusal çıkarı’ söz konusu olduğunda uluslararası hukuku bir kenara bırakmakta çok usta olmalarıdır. İç hukukta olduğu gibi uluslararası hukuk kurallarının uygulamasını zorlayıcı bir gücün bulunmaması bu hususta önemli bir rol oynamaktadır. Zaten uluslararası hukuku ihlal eden Amerika veya Rusya’yı kimin cezalandırabileceği merak konusu olmaya devam etmektedir. Bu durumda terörizmi önlemek için kurulan bütün uluslararası yapılar gelişmekte olan Müslüman ülkeleri tedavi ve ikna etmekle meşgul olacak gibi gözükmektedir.