OYUN KURARAK OYUN BOZMAK
The Economist’in o “meşhur” 2016 yılı kapağını hatırlıyor musunuz? Hani tüm dünya liderlerinin olduğu ama bir tek Erdoğan’ın olmadığı o kapak… Esed’in dahi olduğu, ABD seçimlerinde daha kimin yarışacağı belli değilken Hillary Clinton’un ön saflarda yer aldığı ve diğer aday Donald Trump’ın bahsinin bile geçmediği o kapak, Yeni Dünya Düzeni’nin sanki bir makine titizliğinde işlenmiş hâlini yansıtıyordu. Ve bununla birlikte Erdoğan’sız bir Türkiye’nin amaçlandığını da gözler önüne seriyordu.
Yeni Dünya Düzeni küresel merkezin ülkelere/devletlere biçtiği rollerden ibaret. Bu rollere uymayanlar, bu roller dışında politika üretenler ya oyun dışına itiliyor ya da bir dizi dizayn operasyonuyla hizaya çekilmek isteniyor. Bunu da kendi laboratuvarlarında oluşturdukları terör örgütleriyle gerçekleştiriyorlar. Hem dizayn vermeye çalışıyorlar hem de çıkarlarına uygun kolonyal hedeflerini terör örgütleri üzerinden garanti altına almak istiyorlar. İşte bunlardan birisi DAEŞ!
DAEŞ küresel merkezin kolluk kuvveti olarak sahaya sürdüğü laboratuvar bir terör örgütü olmanın yanında kolonyalist ülkelerin üzerinden “meşruiyet” sağladığı bir “ortak düşman” olarak karşımıza çıktı. Bunu en net Suriye’de gördük. ABD’nin “DAEŞ’le mücadele” adı altında PYD’yi destekleyerek DAEŞ üzerinden “meşruiyet” edinmesi ve bölgeye müdahil olması arkasında yatan gerçek güney sınırımızda oluşturulmak istenen terör koridoruydu. Aslında bu terör koridorunun zeminini PYD değil, DAEŞ sağladı. O nedenle DAEŞ’i vurduğumuz Cerablus operasyonunda ilk rahatsız ses PYD lideri Salih Müslim’den geldi. Çünkü DAEŞ ve PYD birbirini besleyerek nüfuz alanlarını genişleten ve aynı amaca hizmet eden iki terör örgütü konumunda.
ABD, Cerablus operasyonunu “YPG, Fırat’ın doğusuna çekiliyor” diyerek desteklemişti. Fakat bakıldığında Menbiç’te yuvalanan PYD’nin SDG adı altında kamufle olması olayın hiç de öyle olmadığını gösterdi. Türkiye sınır güvenliğini sağlama almak açısından PYD’yi vurunca dün ABD Pentagon Sözcüsü Peter Cook’tan “TSK – SDG çatışmaları kabul edilemez” açıklaması geldi. Zincir halinde düşünecek olursak DAEŞ’i vurunca ilk sesin PYD’den geliyor olması, PYD’yi vurunca da ilk sesin ABD’den geliyor olması birbirine bağlı grift ilişkilerin göstergesi.
İşin aslı Cerablus’a düzenlediğimiz harekât sonucunda kendi göbeğimizi kendimizin kestiğini gösteren bir irade sergiliyoruz. Bu operasyonun kararını bağımsız bir şekilde veriyor oluşumuz bir anlamda oyun kurarak oyunlar bozmamızı da beraberinde getirecektir. Öyle ki vakti zamanında bizi çekmek istedikleri tuzağı reddettikten sonra üst aklın maşaları olan terör örgütlerinin hedefi haline gelmemiz de bununla ilişkili. Geçtiğimiz hafta Star’dan Beril Dedeoğlu bu tuzağı şu şekilde anlatmıştı: “Basitçe beklenen, Türkiye DAEŞ’le mücadele etme başlığı altındaki koalisyon adına sahaya girecek, böylece Rusya-İran ekseninin genişlemesi engellenecekti. Ama Türkiye bu müdahaleyi PKK-PYD ile mücadele adına yapacak, dolayısıyla bir sonraki aşamada DAEŞ’le mücadele eden esas unsurları yok etmekle suçlanarak oyun dışına itilecekti. Yani önce oyuna alınacak, sonra dışarı konacaktı.”
Bunu kabul etmedik, tuzağı bozduk ve küresel merkezin hedefi haline geldik. Bu hedef Erdoğan’sız bir Türkiye’nin temelini oluşturuyordu. Yukarıda bahsettiğim küresel merkezin bize biçtiği role karşı koymamız, kendi irademizi sahaya yansıtmamız üst aklın kolluk kuvvetlerini ülkemize salmasına sebep oldu. Amaç bizi kendilerine bağımlı kılarak kendi politikalarımızı değil, onların politikalarını hayata geçirmemizdi ama gösterdiğimiz dirençle bunların üstesinden geldik. Batı reflekslerinden farklı olarak Suriye politikasında bize en yakın duran Fransa’yı DAEŞ’le hizaya getirenler Türkiye’ye de aynı oyunu oynadı ama başarısız oldu. Küresel güçlerin kolluk kuvvetleri haline soyunan terör örgütleri ülkemizde ameliyat yapmaya çalışsa da Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin dik durması sayesinde amaçlarına ulaşamadılar ve Türkiye kendi politikalarını hayata geçirme adına irade sergileyen bir ülke konumuna geldi.
Bir önce ki yazımda da ifade ettiğim gibi oyun kurarak oyun bozmak ancak bağımsız bir iradeyle mümkün. Şuan yapmaya çalıştığımız şey de tam olarak bu. Yeni Dünya Düzeni’nin ülkelere/devletlere biçtiği rollere karşı çıkıyoruz ve politikalarımızı kendimizin belirlemesi gerektiğini savunuyoruz. Bu da bağımsızlık mücadelemizin temelini oluşturuyor. Sonunda ne mi olacak? Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi… Başaramayacaklar!