ZİNDAN MAĞARASI VE ANTİK YERLEŞİMİ
Mağaracılık, tüm dünyada alternatif turizm alanlarından birini oluşturmaktadır. Anamas Bölgesi’nde, çok sayıda mağara oluşumlarına rastlamak mümkündür. Anamas Bölgesi’nin kalbini oluşturan Aksu’da bulunan Zindan Mağarası, hem doğal hem de arkeolojik değer taşımaktadır.
Zindan Mağarası
Isparta’nın Aksu İlçesi’nin 2 km kuzeydoğusunda bulunan Zindan Mağarası, Aksu Çayı Boğazı’nın güneye bakan yamacında deniz seviyesinden 1300 metre yükseklikte bulunmaktadır. Yatay ve yarı aktif özellikler arz eden mağara III. Jeoljik Çağ’da oluştuğu tahmin edilmektedir. Mağara kuzey-güney yönünde karstik alanın kırılması sonucu oluşmuştur. Giriş kısmında 8 ile 12 metre yükseklikte yarasa kolonileri bulunur. Mağaranın 355. metresinde damlataş tortularının oluşturduğu sarkıtlar ve dikitler mağarada ilgi çekici ve etkileyici görünümler meydana getirmiştir. 425. ve 450. metrelerde ise yeraltına sızan küçük düdenler bulunmakta.
Mağaranın en görkemli yeri 640. metrede bulunan 3 metre çapında 15 metre yüksekliğinde, tavan ve duvarlarından soğuk suların aktığı doğal ‘Hamam’ kısmıdır. Isparta’nın turizme açılan ilk ve tek mağarası özelliğini de taşıyan mağara, galerileri, sarkıt ve dikitleri, galeri sonunda yer alan ‘doğal hamamı’ ile çok özel bir yerdir.
Zindan Kutsal Alanı
Zindan Mağarası’nın önünde Eurymedon Tanrısı için yapılmış açık hava tapınağının kalıntıları bulunmaktadır. Aksu Çayı üzerinden tapınağa ve mağaraya geçişi sağlayan Roma Dönemi’nde yapılmış yuvarlak kemerli zarif bir taş köprü yer almaktadır. Köprünün kilit taşındaki Eurymedon Tanrısı’nın ters konmuş, yüz sakallı başı ilgi çekmektedir. Zindan Mağarası önündeki Eurymedon Kutsal Alanı, Timbriada Antik Kenti’ne bağlı bir alandır. Mağara civarında yapılan kazılardan elde edilen bilgilere göre Erken Helenistik Dönem’den itibaren yazıtların içeriğinden ise MS 1. ve 2. yüzyılda kutsal alanın yapıldığı tespit edilmiştir. Kutsal alan erken dönemlerde açık hava tapınağı şeklinde kullanılmış olmalıdır. Açık Hava Tapınağı, mağaranın önünden alt kısımdaki yürüme zeminine kadar basamaklı inşa edilmiş fakat zaman içinde birtakım değişikliklere uğramıştır. Bu günkü arkeolojik veriler tapınağın Roma Dönemi’nde yoğun mimari yapılaşma geçirdiğini göstermiştir. Bu kutsal alan uzun yıllar önemini korumuştur.
Kutsal alanın esas tanrıçası, Timbriada Antik Kenti’nde olduğu gibi Kybele olup tanrıça, ‘Meter Theon Vegeinon’ olarak isimlendirilmiştir. Alanda ayrıca Eurymedon (Köprü Çayı Tanrısı), Zeus, Hermes, Demeter kültlerine tapım vardır. Ayrıca kent sikkelerinde her iki tanrı birlikte tasvir edilmiştir. Mağaranın önünde 1977 yılında ortaya çıkarılan Eurymedon Tanrısı’nın heykeli Isparta Müzesi’nde sergilenmektedir. Roma Dönemi’nde kutsal alanın önünde Eurymedon (Köprüçay) üzerine kesme taşlardan yapılmış olan Roma Köprüsü, tek tonoz kemerli bir köprüdür. Köprü kemerinin her iki yanındaki kemer kilit taşları üzerine tanrı Eurymedon’un portre-büstü oyulmuştur.
Antik Yollar
Köprünün genişliği ve bölgedeki antik yollar incelendiğinde, kutsal alanın yol bağlantıları üzerinde bulunduğunu göstermektedir. Benzer şekilde Perge’den Antiocheia’ya uzanan antik yolda Köprüçay’ın üzerinde farklı boyutlarda iki köprü daha bulunmaktadır. Roma Köprüsü çevredeki diğer iki antik kentle beraber değerlendirildiğinde Beyşehir Gölü’ne kadar Yenişarbademli üzerinden uzanan bir yolun varlığını desteklediği düşünülebilir. Kutsal alanın bölgedeki özelliği antik yol üzerinde olması ile kült alanına farklı bir boyut kazandırmasıdır.
Aksu’nun bilinen tarihi MÖ 2000’li yıllara uzanmaktadır. Bugünkü Aksu’nun Akcaşar Mahallesi’nin üstünde bulunan Antik Kent, Timbriada MÖ 2000 yıllarında Arzava Krallığı’na bağlı Pisidia Bölgesi’nin önemli bir şehri idi. Pisidia Bölgesi Arzava Krallığı’na bağlı iken sırasıyla Frigler, Lidyalılar, Persler, Büyük İskender ve Romalıların hükümranlığına girmiştir. Timbriada, Romalılar Dönemi’nde en parlak dönemini yaşamıştır. Yörede bulunan sikkelerin, mezar taşlarının ve heykellerin incelenmesinden MÖ 1. Ve 2. yüzyılda sikke basıldığı ve önemli bir yerleşim kenti olduğu anlaşılmaktadır.
Tarihi Roma Köprüsü ve antik kentlerin konumu göz önüne alındığında Timbriada ve Eurymedon bölgelerinin Romalılar Dönemi’nde savunması kolay, ticaret yolu üzerinde önemli bir merkez olduğu anlaşılmaktadır. Adada’dan (Karabavullu) gelip Zarzila (Kasımlar) üzerinden Anabura’ya (Enevre) giden ticaret yolu Aksu üzerinden geçmekte idi. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması (MS 395) ile Bizans (Doğu Roma) toprakları içinde kalan Aksu Yöresi, Akrotiri (Eğirdir) Piskoposluğu’na bağlı bir yerleşim alanı olarak varlığını sürdürmüştür. Emeviler’in İstanbul’a kadar ulaşan akınları sırasında kısa bir süre Müslüman Arapların hükümranlığına giren Aksu Yöresi, 1080 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’nin bir toprak parçası olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğollara yenilmesi ile başlayan Beylikler Dönemi’nde merkezi Eğirdir olan Hamitoğulları Beyliği’ne bağlanan Anamas Yöresi, Hamitoğulları Beyliği’nin Osmanlı sınırlarına katılması ile Konya Sancağı’na bağlı Eğirdir Kazası’nın bir nahiyesi olarak varlığını sürdürmüştür.
1478-1501-1522-1568 yıllarında gerçekleştirilen tahlillerin yer aldığı defterde, Anamas’ın Eğirdir’e bağlı bir nahiyesi olarak kaydedildiği görülmektedir. XVI. yüzyılda ulaşım şartlarının zor olmasına rağmen Anamas’ın bazı köylerinde pazarlar kurulduğu bilinmektedir. XVI. yüzyıldan sonra Anamas Yöresi’nde göç oba hayatı yaşayan Yörüklerin oldukça yoğun bir nüfusa sahip olduklarını yapılan araştırmalar ortaya koymaktadır. 18. ve 19. yüzyıllarda Yılanlıoğulları’nın Aksu tarihinde önemli bir yeri vardır. Yılanlıoğulları’nın nereden gelip, nasıl yerleştikleri konusunda da kesin bir bilgi yoktur.