DEZENFORMASYON DEVLET DE BATIRIR!..
Başlığa böyle bir kelime koyduğumuza göre "Dezenformasyon"un ne anlama geldiğini ve bu gibi kelimelerin toplumda anlaşılıp anlaşılmadığına ilişkin bir anekdot vermek isterim. 1970'li yılların ikinci yarısı. Eşi yabancı olan, Batı kültürüne ve dillerine hakim bir politik simadan bahsedeceğim. Adalet Partisi Bitlis Senatörü aşiret ağası ve dahi biraz da şeyhlik yanı olan rahmetli Kamuran İnan, o yıllarda partisinin il kongresine katılır. Kürsüye çıkar ve sözlerine "Sevgili delegeyşin" diye başlar.
Herkes birbirine bakar. "Şıh bize acep ne dedi?" diye sorar. Bu dezenformasyon da böyle bir kelime. Üst düzey entelektüeller, tamamen yanlış, hiç bir doğruluk payı olmayan haberler için böyle diyorlar. Çok okumuş, çok yazmış, ama az düşünen bazı arkadaşlar da, halkın "Bu adamlar ne diyor?" demesini istedikleri için bu gibi kelimeleri kullanmayı çok severler.
Orta sınıf aydınlar, bu gibi durumlar da "Asparagas" der. Halkımız da buna "Yalan haber" der ve çıkar işin içinden. Doğrusu da budur efendim. Geçen, hafta sorumsuz ve gayri ciddi bir internet sitesi "Atatürk Havalimanı giriş çıkışlara kapatıldı." diye bir haber(!) yaptı. Bunu gören anlı şanlı gazeteler, gerçekten böyle bir şey var mı diye araştırmadan haberin üstüne atladılar. Allah'tan AHL'de aklı başında gerçek gazeteci, gerçek muhabirler var. 35 yıldır orada görev yapan değerli gazeteci Faik Kaptan’ın "Masadan kalkıp, dışarı çıktım ve öyle bir şey olmadığını gördüm" demesi her şeyi anlatıyordu.
Bu yalan haber, işte bu asparagas haber tam bir dezenformasyon örneğidir. Yine, AHL'de, oraya hakim bir mülki idare amirliği, mal sahibi DHMİ ve işini çok iyi bilen ve yapan bir TAV ve basiretli yöneticileri var. Hemen yalanladılar ve yüreklere su serptiler. Terör saldırısının yaralarını sarmadan, bir de darbe girişiminden etkilenen gözbebeğimiz bu alan için, çok dikkatli olmalıyız. Yabancı havayolu şirketlerini ürkütmemeliyiz. Onlar gelmese Türkiye izole olur, turizm biter.
Havacılık çok hassas bir iş kolu. Terör bir yana, bu tür fabrikasyon haberler bile çok olumsuz etki yapıyor sektör üzerinde.
Şimdi başka bir konuya gelelim. Daha önce yazdığım bir yazıda, devlet filosu diye tabir edilen VIP uçakların alınmasının gerekliliğini anlatmış ve bu uçakların her türlü maksatla kullanıldığını yazmıştım. Hatta, bir örnek vererek (Devletin elinde uzun menzilli jet uçağı olmadığından) Abdullah Öcalan'ın Kenya’dan Cavit Çağlar'ın özel jetiyle getirildiğini belirtmiştim. Hafta için de benim tezimi doğrulayan bir gelişme yaşadık. Rusya ile krizin çözülmesi için hazırlanan mektubun, Putin'e ulaştırılmasında, Cumhurbaşkanı’nın hayatını kurtaran TC-ATA üçlü kod işaretli Gulfstream 450 yine işe yaradı.
Bu uçak olmasa idi, Kazakistan'a hangi uçakla ve kimseler duymadan nasıl gidilecekti?
100 milyar dolarlık bir işbirliğinin kapısını açan bu olayda, devlet filosunun önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. İkide bir, uçakları diline dolayan değişik cephelerdeki muhaliflere sakin bir şekilde şunu söylememe izin verir misiniz? Arkadaşlar, şimdi anladınız mı bu uçakların ne işe yaradığını? 100 milyar doların yanında, 1987 model uçağın lafını etmek, boş boğazlıktan başka nedir?
Devlet işleri bazen, 007 James Bond filmlerini aratmayan operasyonlara da ihtiyaç olduğunu gösterir. Özal, Naim Süleymanoğlu'nu taa Avustralya'dan alıp getirmesi için devletin uçağını göndermedi mi? O gün de ona muhalefet edenler vardı. Sonra sustular. Ey muhalif arkadaş, bu ülkenin geleceği ve kalkınması için yapılanlara karşı çıkma, itiraz etme, çelme takma lütfen. Bırak önü açılsın hepimizin olan bu ülkenin.
İyi uçuşlar Türkiye'm..