İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

BİZİM KUŞAĞIMIZ DARBELERLE BÜYÜDÜ

YAYINLAMA:

Türk toplumsal ve siyasi tarihi 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen kanlı darbe girişimini lanet ve nefretle kaydedecektir. 40 yıldır derin ve sessizce örgütlenerek devleti ele geçirmeye çalışan bu insanların yaptıklarını ve nasıl cezalandırılacaklarını da tarih yazmadan bizler göreceğiz. Hafızamın derin dehlizlerine dalıp gittiğimde, ülkemin atlattığı badireleri darbeleri ve ben de kalan izlerini hatırladım. 1970'lı yılların başındaydık. Erzurum'da iki katlı, toprak bacalı evimizin alt katında oturan askeri pilotu hatırlıyorum. Ortaokula yeni başlamış, dünyada ve Türkiye'de olup biteni büyük bir istekle Grundig marka radyodan dinliyordum. 13.00 ajansı diye tabir edilen öğle haberlerinde Başbakan Nihat Erim'in "Balyoz" kelimesini çok iyi hatırlıyorum. Darbe yapanlar öğretmenlerimizi aldıkları için boş geçen dersler bizi çok sevindiriyordu. 12 Mart 1971 darbesinden aklımda bunlar kalmış. 12 Eylül 1980'de biz büyümüştük ve siyasette çok kirlenmişti. Erzurum'dan Trabzon'a geleli bir kaç yıl olmuştu. Edebiyat öğretmenliği için tayinim milliyetçi kesimin kalesi olan Yozgat-Akdağmadeni'ne çıkınca gidememiş ve gazeteciliğe başlamıştım. Sabah namazına kalkan rahmetli babamın sözleriyle uyandım. "Kalk bakalım. İnkılap oldu" demesiyle pencereye koştum. Bir asker, süngülü tüfeği ve sırtındaki kocaman sahra telsiziyle caddemizdeydi. 24 yaşın heyecanı ve cahilliğiyle sokağa fırladım. "Ben gazeteciyim" diyerek kimlik kartımı gösterdim. Gazeteye gitmem lazım dedim. Olmaz dedi direttim, komutanın nerede dedim. 100 metre ilerdeki üsteğmene aynı şeyleri söyledim. Sokaklarda tank mank yoktu ve çocuklar oynuyordu.

11 Eylül 1980 Perşembe günü yoğun geçmişti. Çünkü, ertesi gün yani 12 Eylül Cuma günü CHP Genel Başkanı Trabzon'a gelecekti. O zaman görev yaptığım Türkiye'nin ilk bölge gazetelerinden biri olan Karadeniz'de manşetimiz, benim imzamla "Ecevit Trabzon'da" diye hazırlanmış ve gazete gece de basılmıştı. Ama ne yazık ki dağıtmak nasip olmadı ve bu gazeteler çöpe gitti.
Evden 700-800 metre uzaklıktaki Özgür Otel’e geldim. Gördüğüm manzara şuydu. Otelin lobisinde sayıları 40'a yakın olan CHP'li parlamenterler tedirgin ve panik halinde oturuyor. Sehpanın üzerinde kapakları açık içi tabanca dolu iki bavul vardı. Çıktım gazeteye ulaştım. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Telefon hatları kesikti, ama o zaman çok geçerli bir iletişim aracı olan teleks hatları açıktı. Gazetemiz o yıllarda Hürriyet'e bağlı olduğu için Hürriyet Haber Ajansı’nın 22249 hais tr numaralı teleksinden merhum Genel Müdürümüz Nezih Demirkent imzalı "Askeri harekat emir komuta içinde yapılmıştır. Emirlere ve talimatlara uyunuz" mealinde kısa bir not geldiğini hatırlıyorum.

Bir anda kan ve gözyaşı durmuş, halk alanları doldurup Milli Güvenlik Konseyi üyelerine sevgi gösterisinde bulunuyordu. Sonrası malum hikaye. Birileri teşekkür ediyordu, ama bir süre sonra işin ucu onlara da dokundu. O dönem de halk askere karşı gıkını çıkaramamış. Çıkaranlar saf dışı edilmişti. Acaba diyorum, o zaman bugün olduğu gibi halk, Boğaz Köprüsü'nde tanklara karşı ölümüne direnseydi asker yönetimi ele geçirebilir miydi? Kim daha cesur, kim daha vatansever bunu tarih yazacak. O gün ülkücüler ve devrimciler zindanda ve darağacında aynı kaderi paylaşmıştı. Bugün sokağa çıkan ve direnenler olmasaydı kazanan darbeciler olacaktı.
Tarih tekerrür etmedi ve oyunu bir avuç yiğit insan bozdu. Sırf iktidar gitsin diye, darbeye sıcak bakanlara da söylenecek söz bulamıyorum.

Havadan bomba yağdıran uçaklara, ateşe boğan helikopterlere yerden şairin deyimi ile "Silahsız, duldasız" karşı koyanlar gerçek özgürlük kahramanlarıdır. Unutmayalım ki, en kötü sivil idare askeri yönetimden iyidir. Bu vahim olayda canını hiçe sayan yiğit insanlara, TSK'nın dost kuvvetlerine, Özel Kuvvetler'e, Özel Harekata ve polise teşekkür borcumuz var. Türkiye'yi uçurumun kenarından çekip aldıkları için. İyi uçuşlar Türkiye'm..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *