KOKPİTTE ANTİ - HİYERARŞİ UÇAKLARI DÜŞÜRÜR MÜ?
Son dönemlerin popüler romancılarından Murat Menteş, bir röportajda, şöyle bir tespitte bulunmuş. Diyor ki, "Biz de kimse sorumluluk sahibi değil''. Hem de hiç bir konuda. Sorumluluktan kaçıyor, güvenli zannettiğimiz sulara koşuyoruz. Dolayısıyla, hep birilerine bağımlı oluyoruz. Buna da 'sadakat' diyoruz. Oysa, otoriteye itiraz edemezsek hayat biter!
Uçak kazalarının çoğu pilotaj hatasından olur. Yardımcı pilot, kaptana 'Hata yapıyorsun' diyemez, uçak düşer ve hep birlikte ölünür Çok iddialı ve ihtisasından çok uzak bir konuda söylenmiş sözler.Acaba gerçekten düşen uçaklar böyle olduğu için mi düşüyor? Hayatın her alanında, birileri bir başkasından ya öndedir, ya da arkada. Veya biri ast, biri üsttür. Biri emreden, diğeri emir alandır. Eşitler arasında da kıdem farkı vardır. Romancı, bu konuda bir bildiği olduğundan değil, genel geçer bilgilerden yola çıkarak böyle bir saptama yapmış olabilir.
Meseleyi biraz irdelemek lazım. Uçak denen motorlu hava aracını tek kişi kullansa sorun yok. Doğabilecek her sorunu kaptana fatura edersiniz olur biter. Fakat, kokpit denen o daracık yerde, onlarca butona kaptan ve yardımcısı hükmeder. Orada bir iş bölümü vardır. Uçakta "Mes'ul Kaptan" diye tabir edilen kişi, adı üstünde en fazla sorumluluğa sahip kişidir. Yanında oturan ve First Officer denilen yardımcı pilot da oraya süs olsun diye oturtulmamıştır. Çok önemli durumlar dışında, kaptan uçağın sevk ve idaresini çoğu kez yardımcısına veya otopilota bırakabilir. Bunlar olağan durumların, olağan işleridir.
Peki, çok önemli yani olağanüstü durumlarda yardımcısı, kaptana "Akıl veren" kişi olabilir mi?
Bence olur.. Kaptanın dikkatinden kaçan, dalgınlığına gelen veya unuttuğu bir şeyi nezaket kuralları içinde elbette hatırlatabilir. Buna "Akıl vermek" dediğimiz için, bazı yüksek egolu kaptanlar alınabilir. Varsın alınsınlar. Onların alınganlığı, uçaktaki yolcuların can güvenliğinin tehlikeye girmesinden çok önemli değildir. Kokpitte hiyerarşi vardır. Olmadığını söylemek mümkün değil. Anti-hiyerarşi var mıdır derseniz istisnai durumlar hariç yoktur. İstisnai durumlara ilişkin duyumlar alırdık geçmişte. Asker kökenli kaptanın yanına, ordudan gelen yüksek rütbeli yardımcı otururdu. Kaptan, haliyle "komutanım" dediği bu kişiye karşı nasıl davranacağını şaşırırdı. İşte orada anti-hiyerarşinin tehlikeli atmosferine girilirdi ki, işte bu sıkıntılı bir durum yaratırdı. Bu sıkıntılı durum, elbette uçak düşmesine neden olmazdı ama hoş da olmazdı. Bir başka yaşanmışlıktan söz edelim. Bir dönem devlet yönetiminin yarısına ortak olup, daha sonra "Hepsi benim olsun" sevdasına düşen "Paralel devlet yapılanması"nın mensupları uçakların kokpitine kadar sızmışlardı. Kaptan, yardımcısına "Şunu yap, bunu yap" diyemiyormuş çünkü, bu yardımcı pilot sivilde ve dini hiyerarşide kaptanının üstünde bir mevkiideymiş.
Bakınız, işte bu anti- hiyerarşi uçak düşürür. Kokpitte ve diğer alanlarda otoriteye, amire itaat şart. Orada demokrasicilik oynayamazsınız. Orada eşitiz, hepimiz Allah'ın kuluyuz diyemezsiniz.
Bugün, sivil ticari uçaklarda uçan kokpit ekipleri ve diğer mürettebat yaptığı işin önemini, ciddiyetini çok iyi bilir. Kimse, kimseye hakkı olmayan veya uydurma statülere dayanarak yaptırım uygulayamaz. Yani, komutanım, devrem, toprağım gibi nitelemeler hiç kimseye torpil geçme nedeni değildir. Veya, hocam, pirim, üstadım veya hizmet abim gibi yakıştırmaların da hiç bir hükmü yoktur. Kokpitte de, uçakta da kral yoktur, kurallar vardır. Ne şirketler, ne de kural koyucu ve denetleyici konumundaki otorite bu gibi safsatalara göz yummaz. Bu böyle biline.
İyi uçuşlar Türkiye'm...