İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

AH! SEZGİ... CEHENNEMİN DİBİNE GİDİN!

YAYINLAMA:

Bir insanın evladını kaybettiğinde yaşadığı acı, tüm kemiklerinin aynı anda kırılması ile eşdeğerdir derler. Sezgi'nin annesi, 15 yaşındaki küçücük kızını şimdi anlatacağım gibi kaybediyor. Sezgi, daha 15 yaşında küçük bir kız çocuğu. Daha genç kız olmaya çabalarken, büyürken, adı batasıca, bir dolu insanın ahlaksız ve canavarca dolaştığı Facebook’da biri ile tanışıyor… Adam kızı alıyor bir eve götürüyor. Evde kendi gibi iki şerefsiz arkadaşı daha var.

YANİ 3 ŞEREFSİZ BIR ARAYA GELIYOR! Bir şerefsiz diğer şerefsizlere “gel beraber şerefsizlik yapalım” diyor. Ortak şerefsizlik kararı alıyorlar yani… Bu canavarlar bütün gece eroin alıyorlar, içki içiyorlar kendilerinde değiller anlayacağınız. Bu arada kıza da zorla içiriyorlar ve sabaha kadar tecavüz ediyorlar. Bu kadarı yetmiyor; dövüyorlar, ağzından burnundan kan geliyor ve göğüs kafesini kırıyorlar. 42 kilo küçücük Sezgi bu işkencelere dayanamıyor ve ölüyor.

Kız ölünce üzerindeki sperm aleyhlerinde delil olur diye düşünüyorlar. Kızı paket gibi ikiye katlayıp bavula koyuyorlar. Antalya'dan Isparta'ya getiriyorlar… Ve oraya buraya nereye atalım diye dolaşıyorlar. Sonunda arı kovanının yanına atıyorlar ki; arılar soksun ve tanınmaz hale gelsin diye. İnsan bu hikayeyi film olarak izlese, filmin yarısı gözleri kapalı, diğer yarısında dayanamayıp filmi bırakıp sinemadan çıkar değil mi?

Kızı buluyorlar!

Bundan sonrası felaket ve hukuk skandalı.. O sırada kayıp bir hayat kadını var, o zannediyorlar. Adli tıp yalan yanlış, hayat kadını ön yargısı kontenjanından rapor veriyor. Ve adamlara dava açılmıyor. Bir kahraman kadın avukat Sibel, 7 yıl bu dava için uğraşıyor. Bu 7 yıllık süreci diğer haberlerden okumuşsunuzdur diye yazmıyorum. Sonunda ulusal kriminoliji doğru rapor veriyor ve bu şerefsiz adamlar nihayet cuma günü mahkemede tutuklanıyor. Ben, bu acı hikayenin genç küçük kızını kaybeden ailesi ne yapacak, anası ne olacak kederindeyim? Öylesine bir ölüm ki insan hiçbir yere sığdıramıyor . Evlat… Hayatta kokladığım en güzel koku, dualarımızın başkahramanı. Aç kalmaya razı olup doyurduğumuz, o iyi ise bizim de iyi olma halimiz. Can-ı gönülden tek sarılanım. Nefessiz kaldığımda soluk alışım. Karşılık beklemeden sevdiğim, dünyada cenneti yaşadığım. Candır, canandır, canımın ucu, gözüm kulağım elim, kısacası o benim her şeyim dediğimiz evlatlarımız.

Şimdi !

O Ana’ya…

Sezgi ve ölüm şekli...

Nasıl büyük bir kederdir, nasıl kocaman bir kaderdir?

Atlatamaz.

Anneye, “biraz sabır geçecek “ dediğimiz ne varsa diyebilir miyiz?

Anneye, “Ey Allah’ın kulları, birbirinize zarar vermeyin” diyen Hz. Peygamber’in sözünü diyebilir miyiz?

Anneye, sonrası mı? Malum, “kim ne yaptıysa karşısına çıkacak” diyebilir miyiz? Diyemeyiz..

Dersek ne olur?

Cehennemin dibine gidin olur.

Ve gideriz.

Funda'ya takılanlar.

......Mersin'de, 20 yaşındaki genç kız baldız, iki yıldır ablasından ayrı yaşayan, 51 yaşındaki eniştesinin evine gitmiş. Zaman zaman buluşurlarmış.. İçki içmişler, sarhoş olan enişte baldıza sarkıntılık etmiş.. O da namusunu korumak için enişteyi bıçaklamış. Adam ölmüş. Senin o olmayan namus anlayışın ile ilgili diyecek çok şey var da... Gazetem müsait değil.

........Tarkan yeni şarkı çıkarmış.."Cuppa".... Olmuş mu, olmamış mı tartışmalar almış yürümüş. Başka derdimiz yok gibi.

Öyle ise ben de bir şey diyeyim “olmamış”. Serdar Ortaç'ın "kıskanıyorlar bizi, gıybet, gıybet" gibi lüzumsuz bir şarkı olmuş.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *