
Üsve-i Hasene
Ebed için yaratılmış olup ahireti dert edinenler için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) üsve-i hasenedir, numune-i imtisaldir, insanın dünya ve ahiretinin nurlanabilmesi, mutluluğu yakalayabilmesi için örnek alınması gereken en önemli şahsiyettir.
Varlığımızı varlığına borçlu olduğumuz, olmasaydı olmayacağımız Efendimiz'dir. Kâinatı nurlandırandır. İnsanların merak ettikleri "Necisin?", "Nereden geliyorsun?" ve " Nereye gidiyorsun?" sorularına, Allah ve ahiretin varlığı konusunda tüm merak edilenleri mukni bir şekilde cevaplandırmıştır.
Vahşet ve zulümat içindeki bedevi bir toplumu kısa zamanda en güzel şekilde irşad eylemiş, Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, vahşi insanları karıncaya ayak basamaz incelikte insanlara dönüştürmüş ve başkalarına muallim etmiştir. Kısa zaman içerisinde, kısıtlı imkanlarla dünyanın birçok yerine İslam nurunu ulaştırmış imanlı, vicdanlı irfan sahibi, faziletli şahsiyetler yetiştirip o insanlardan müteşekkil medeniyetlerin doğmasına vesile olmuştur.
Ubudiyetiyle, takvasıyla, davasında olan ciddiyetiyle en güzel vasıfları kendinde toplamış Allah'ın 'Habibim" dediği Peygamber Efendimiz'de (s.a.v.), şahsi, ailevi içtimâi, hayatımızı düzene koymamız için çok güzel örnekler vardır.
Günümüzde olduğu gibi Efendimiz'in yaşadığı dönemde de İslam güneşini söndürmeye çalışan, O'nun yanı başında olup da imandan nasibi olmayan Ebu Cehiller, Ebu Lehebler vardı. O'nun peygamber olduğunu bildikleri halde kendi menfaatlerine ters düştüğü için yalanlamaya kalktılar, Mecnun dediler, sihirbaz dediler, şâir dediler; abluka altına aldılar, aç bıraktılar, eziyetler ettiler, öldürmeye kalktılar. Bu kadar baskıya rağmen Allah'ın nurunu söndüremediler. İnsanlar akın akın Peygamber'in o şefkatli sinesine koşup İslam ile şereflendiler.
Zamanımızda ise Ebu Cehil'den daha echel, daha acımasız modern Ebu Cehiller ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmeye, Peygamberimiz'in manevi şahsiyetini öldürmeye çalışıyorlar. Gazze'de, Doğu Türkistan'da ve dünyanın birçok yerinde Müslüman kanı dökmeye devam ediliyor. Aynı zamanda Peygamberimiz'e (s.a.v.) sanat, düşünce hürriyeti, medeniyet adı altında karalama, iftira kampanyaları düzenleyerek O'nun manevi şahsiyetine saldırarak İslam güneşini örtmeye çalışıyorlar. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın Allah nurunu tamamlayacaktır.
İnsanlık şu anda ahlaksızlık, vahşet, ruhi bunalımlar ile can çekişmekte. Aileler, toplumlar kokuşmuş, çürümüş bir vaziyette. İşin garip tarafı da bütün bunlara sebep olanlar kahraman gibi muamele görüp el üstünde tutulmaktalar. Dünya O'nun nuruna, nefesine muhtaç.
Müslümanlar olarak bizim vazifemiz Kur'an-ı Kerim'de "Güzel örnek" denilen Efendimiz'in yolundan gitmek, O'nu en güzel şekilde temsil etmek, sünnetine ittiba etmek, O'nun sünnetini hayatın her alanında yaşatmaya çalışmak.
Yaşayan Kur'an" olarak vasıflandıran Peygamberimiz'i takip etmek ve temsil etmek bütün insanlığa tanıtmak için gayret göstermektir. Bunu yapabilmek için O'nu tanımak, ümmetine karşı ne kadar şefkatli olduğunu, ümmetinin saadetiyle ne kadar alâkadar olduğunu bilmek gerekiyor. Ne kadar tanıyıp seversek, O'nun sözlerini fiillerini, ahvalini ne kadar içselleştirip yapabilirsek çevremize de o kadar aksettirebiliriz. Tıpkı Peygamberimiz gibi İslam'ın o mütebessim yüzünü insanlara gösterebilirsek işte o zaman insanlar fevc fevc İslam'a koşacaklardır.
Bütün kavramların içi boşaltıldığı gibi sünnetin de içi boşaltılıp yalnızca bir kısmını alarak emr-i bil maruf, nehy-i anil münker gibi en ehemmiyetli kısımlarını göz ardı ettiğimiz veya Peygamberimiz'i hayatımızdan tamamen çıkardığımız için İslâm âlemi, sayıca çok fakat etkinliği az, saman çöpü gibi zillet içinde bir hayat yaşamaktadır.
İbn-i Kesir Yemâme Savaşı'nda Müslümanların parolasının "Yâ Muhammedâh: Ey Muhammed, bize yardım eyle!" olduğunu söyler. Biz de içinde bulunduğumuz durumdan kurtulabilmek için O'nun yolundan giderek "Yâ Muhammedâh!" diyelim. Salat ve Selâm Peygamberimiz'in âl ve ashabının üzerine olsun. Âmin!