
Türkiye’yi karıştırma senaryoları
Türkiye, tarih boyunca birçok kez iç gerilimlerle sınandı. Her seçim dönemi, her kritik süreç, bazı odaklar tarafından kaosa çevrilmeye çalışıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları da tam olarak bu tehlikeye dikkat çekiyor: “Bölgede nükseden toplumsal gerilimleri ülkemize taşıma niyetinde olanlara, bunun için her yolu deneyenlere fırsat vermeyeceğiz.”
Bu sözler sadece Ortadoğu’daki krizlerin Türkiye’ye sıçramasına karşı bir uyarı değil, aynı zamanda iç siyasetteki gerilimleri de kapsayan geniş bir mesaj. Çünkü bugün Türkiye’de sahnelenmek istenen yeni bir oyun var: Toplumu birbirine düşürerek istikrarsızlık yaratmak. Son günlerde yaşanan en büyük olaylarından biri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması. Bu karar, siyaset sahnesinde büyük yankı uyandırdı ve birçok kesimden farklı tepkiler geldi. Ancak işin tehlikeli boyutu, kararı protesto etmek için halkı ve öğrencileri meydanlara çağırma girişimleri.
Demokratik bir toplumda herkesin protesto hakkı elbette saklıdır. Ancak mesele, bu çağrıların nasıl ve kimler tarafından yönlendirildiğidir. Daha önce Gezi olaylarında da gördüğümüz gibi, halkın duygularını manipüle eden gruplar, masum gösterileri bir anda şiddet eylemlerine çevirebiliyor. Sosyal medya üzerinden yayılan provokatif mesajlar, toplumun sinir uçlarına dokunarak kaos ortamı yaratmayı hedefliyor. Peki, bu çağrıları yapanlar gerçekten samimi mi? Yoksa asıl amaç, Türkiye’yi bir kez daha sokak olaylarına sürükleyerek toplumsal birlikteliği zedelemek mi? Özellikle gençleri ve öğrencileri sokağa dökmek isteyenlere dikkat etmek gerekiyor.
Geçmişte pek çok toplumsal hareketin arkasında, belli grupların gençleri kışkırtarak kullanma çabalarını gördük. Şimdi de benzer bir tablo var. Bazı kesimler, gençlerin hassasiyetlerini istismar ederek onları sokaklara çekmeye çalışıyor. Oysa sağduyu, bu gibi durumlarda en önemli şeydir. Türkiye’nin gençleri, ideolojik tuzaklara düşmemeli, büyük bir fotoğrafın parçası olarak kullanılmamalıdır. Eleştiri ve tepki göstermek demokratik bir haktır, ancak bu hak, ülkeyi bir kaos ortamına sürüklemek için manipüle edilmemelidir.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın vurguladığı gibi, Türkiye üzerinde oynanan oyunlar bitmiş değil. Seçim sürecine girerken, her türlü provokasyon denenecektir. Bunu, sadece iç siyasetteki gelişmelerle sınırlı görmemek gerek. İsrail- Filistin savaşı, Avrupa’daki ekonomik krizler, Suriye’de yeniden tırmanan çatışmalar… Bütün bunlar, Türkiye’yi de içine çekmek isteyen karanlık bir planın parçaları. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, toplumsal birlikteliğin korunması. Çünkü bir ülkeyi çökertmenin en etkili yolu, onun halkını birbirine düşürmektir.
Sosyal medya üzerinden yayılan provokasyonlara kapılmamak, olayları sağduyuyla değerlendirmek ve sokakları bir çatışma alanına çevirmek isteyenlere fırsat vermemek gerekiyor. Türkiye, büyük bir ülke. Güçlü bir devlet yapısına, sağlam bir demokrasiye ve köklü bir millet bilincine sahip. Ancak bu, her türlü saldırıya karşı güvende olduğumuz anlamına gelmez. Türkiye’yi kaosa sürüklemek isteyenler, her fırsatı değerlendirmeye çalışacaktır. İmamoğlu kararını bahane ederek halkı sokağa dökmek isteyenler, gerçekten adalet mi arıyor, yoksa başka bir hesap mı yapıyor?
İşte bu soruyu sormak zorundayız. Çünkü geçmişte bu senaryoyu defalarca gördük ve her seferinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye, birliğini koruyarak bu oyunları bozdu. Şimdi yine kritik bir eşikteyiz. Ya sağduyuyla hareket edip bu oyunu bozacağız, ya da dış güçlerin istediği gibi bir çatışma ortamına sürükleneceğiz. Vakit birlik, beraberlik kardeşlik vakti.