İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

Kusursuzluk Arayışı: Sosyal medya ve gerçeklik arasındaki çatlak

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Filtreler ve düzenlemelerle şekillenen bu dünyada, estetik kaygılar bireylerin yaşamını yönlendiriyor. Ancak, ne kadar gerçek bu görünenler? Gerçek ve illüzyon arasındaki çizgi giderek bulanıklaşırken, varlıklarımızın dijital yansıması, içsel dünyamızla ne kadar örtüşüyor?

Sosyal medya, çağımızın en güçlü kültürel aracına dönüşmüş durumda. İnsanlar sadece izleyici değil, aynı zamanda içerik üreticisi, tüketici ve pazarlamacı. Dijital dünyanın sunduğu sonsuz bilgi ve bağlantı, kendimizi başkalarıyla kıyaslamamızı teşvik ederken, bir yandan da tüketim arzusunu körüklüyor. Influencerlar, takipçilerine ideal yaşamları sunarken, gerçeklikleri sıklıkla manipüle edilmiş birer yansıma haline geliyor.

Bu dünyada, kusursuzluk ve başarı yalnızca dışsal bir ölçüte indirgeniyor; içsel bir doyum, bir huzur arayışı, adeta yok sayılıyor. Sosyal medya platformlarında sürekli olarak karşımıza çıkan “kusursuz” yaşamlar, aslında insanın temel ihtiyacını unutturuyor: kendi içsel kimliğini bulma ve varlığını anlamlandırma. Takipçilerin, sunulan bu kusursuz imajları kıskanarak kendilerini yetersiz hissetmeleri, varoluşsal bir krize sebep olabiliyor.

Çünkü insan, bir anlamda kendini dış dünyada tanımlarken, içsel dünyanın derinliklerine inmeden huzuru ve anlamı bulamayacaktır. Kusursuzluk arayışı, modern dünyada neredeyse bir ideolojiye dönüşmüş durumda. Ancak felsefi olarak, mükemmel bir dünya, en temelinde, bozulmuş bir idealdir. Mükemmeliyet arayışında, bir yandan kendimizden kaçarken, bir yandan da “gerçek” olanla temasımızı kaybediyoruz. Dijital mükemmeliyetçilik, felsefi açıdan yalnızca bireylerin dışsal başarılarını değil, içsel dünyalarını da mükemmelleştirmeye yönelik bir arzu yaratır. Bu, bir anlamda insanın doğasına aykırı bir haldir: her şeyin kontrol altında olması, her anın en mükemmel şekilde sunulması, insanın varoluşsal özgürlüğünü elinden alır.

Başarı ve mutluluk, sadece dışsal göstergelere dayandırıldığında, insana ait en temel duygular, tatminsizlik ve kaygıya dönüşür. Zira insan, kendi iç dünyasında huzuru bulmayı öğrenmeden, sürekli dışarıdan gelen etkilere karşılık vermekten tükenir. Kusursuz yaşamlar ve sürekli bir tatminsizlik arayışı, bireylerin özgünlükten uzaklaşmasına ve sadece başkalarının yaşamlarını taklit etmeye başlamasına yol açar. Sosyal medyanın sunduğu illüzyonlara karşı, insanın içsel gerçekliğini kabul etmesi, ne olduğunu ve kim olduğunu anlaması gereklidir. Gerçek anlamda bir tatmin, dışsal başarılarla değil, içsel denge ve huzurla sağlanır.

Sonuç olarak, sosyal medya dünyasında gördüğümüz her şeyin gerçeği yansıtmadığını anlamak, daha sağlıklı bir varoluş için bir ilk adım olabilir. Sosyal medyada gördüğümüz "kusursuz" yaşamlar, insanın içsel dünyasında aradığı dengeyi ve huzuru bulmasını engelleyen bir illüzyondan başka bir şey değildir. Bu illüzyonları sorgulamak ve içsel dünyamızla barışmak, yalnızca sağlıklı bir tüketim kültürü için değil, aynı zamanda insan olarak kendimizi daha derin bir şekilde anlamamız için de önemli bir adımdır. Gerçek başarı, dışarıdaki başarılarla değil, içsel anlam ve tatminle ölçülmelidir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *