İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

Suriye'den İran'a bir yol çıkar mı? (1)

YAYINLAMA:

 Baskıcı rejimler ve ekonomik sorunlar gibi iç dinamiklerden dolayı ortaya çıkan bu durum bölgede artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir değişim ve dönüşüme neden oldu.

2011 yılında başlayan Arap Baharı sadece bölge devletleri için değil; aynı zamanda Yakın Doğu coğrafyasında emeli olan dinamikler açısından da bir güç mücadelesine dönüştü.

Arap Baharı sürecinin birinci aşamasında;

Halkların kendi iç dinamikleri, ekonomik sıkıntılardan ötürü, diktatörya ve zulüm sistemini ortaya çıkardı. Bu süreç; Tunus, Libya, Yemen, Suriye gibi birçok ülkede başarılı oldu.

Fakat ikinci merhalede yani çıkarları olan ülkelerin devreye girmesiyle;

Mısır'da darbe, Libya, Yemen ve Suriye'de de iç savaşa dönüştü. Tunus bu konuda biraz daha şanslı diye düşünürken o da benzer bir darbe sürecine maruz kaldı. Nahda lideri Gannuşi hala hapiste...

‘Yakın Doğu Coğrafyası üçüncü aşamaya geçti!’

Türkiye'nin de desteği ile Suriye’de gerçekleşen halk devrimi neticesinde; Suriye halkı iradesini ortaya koydu. Bu süreçte yaşanan gelişmeler hiç şüphesiz bölge ülkelerini etkiledi. En çok da İran'ı...

Neden?

Çünkü İran, Suriye devrimi ile bölgedeki en büyük karakolunu kaybetmiş oldu. Beşşar Esed yönetimi, İran'ın bölgedeki alan açıcısıydı. Hem Hizbullah ile hem de bölgedeki istihbarat birimlerine ulaşım açısından İran'a her türlü desteği sağlıyordu.

Beşşar Esed, özellikle 2005 yılından itibaren bir nevi İran'ın Suriye'deki Valisi gibiydi. İstihbarat, emniyet, askeri ve benzeri alanlarda İran, Suriye'nin her yerine sirayet etmişti. Dolayısıyla; Suriye'de devrilen Beşşar Esed rejimi ile İran, büyük bir darbe yemiş oldu.

‘İran'ı sıkıntılı günler bekliyor!’

İran devlet olarak 'Velayet-i Fakih Kurumu' demektir. Ruhani lider Ali Hamanei bu kurumun başında bulunan isimdir. Nitekim İran'da Cumhurbaşkanı olmak isteyen birisi bu kurumdan onay almak zorundadır. Öyle ki; İran, tam anlamıyla Velayet-i Fakih tarafından yönetilen bir yapıya sahip...

Fakat son yıllarda hem askeriyede hem siyasette farklı figürler ortaya çıktı. Askeri alanlar başta olmak üzere İran'ın eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarifi de bu figürler arasında başı çekiyor.

‘İran, askeri yönden büyük bir darbe yedi’

Kasım Süleymani tek başına İran'ın yarısı gibiydi. Kasım Süleymani'nin sorumlu olduğu üst; İran Melis'i, İran istihbaratı, İran Cumhurbaşkanı değildi; direkt olarak Velayet-i Fakih'in başı dini lider Hamanei'ydi.

Kasım Süleymani'nin öldürülmesinden sonra İran'ın bölgedeki planları çöktü, planlarını doğru işletemedi ve içeriden büyük bir zaafiyete uğradı. Nitekim İsmail Haniye'nin İran'da şehit edilmesi ve İran Cumhurbaşkanı'nın uçağının düşürülmesi gibi vahim durumlar İran'ın kendi içindeki güç mücadelesini de ortaya çıkardı aynı zamanda bölgesel dinamiklerin İran üzerindeki planlarını da ortaya koydu.

İsrail ve ABD İran'a nasıl bakıyor?

Hem Amerika hem de İsrail İran'ın laik bir yönetime dönüştürülmesini istiyor. İran'ın elindeki silah yoğunluğu ve nükleer niteliğin bilinmemesi İsrail ve Amerika için belirsizlik oluşturuyor. Bu belirsizliği ortadan kaldırmak adına İran'a yönelik bir operasyon planlanıyor ve bu operasyonun iki şekilde yapılması söz konusu...

Birinci senaryo;

İran'ın askeriyesi içindeki ABD ve İsrail yancıları ile bir darbe planlanıyor. Bu İran'ın dönüştürülmesi için olası bir seçenek...

İkinci senaryo ise;

Doğrudan Amerika ve İsrail'in müdahalesi... Hem Amerika hem de İsrail medyasına bakıldığında; İran'a yönelik bir saldırı hazırlığı olduğunu görmekteyiz. Bu hareketlilik yakın bir zamanda İran'da belirlenen askeri bölgelere yönelik saldırılar olabileceğini düşündürüyor. Bu iki senaryodan biri yakın zamanda gerçekleşecektir.

İran medyasına baktığımızda genellikle tedirginlik hakim... Bölgedeki gelişmelere yönelik haberlerden ziyade İran'ın iç meseleleri ile ilgili daha pozitif haber ve başlıklar ortaya çıkıyor.

İran'ın yeni sürecinde ana aktör ‘Cevad Zarifi’ mi?

Cevad Zarifi on yıla yakın Dışişleri Bakanlığı yapmış çok tecrübeli bir figür... Fakat batı yanlısı olduğunun da altını çizmek gerekir.

Kendisine Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı görevi verilmesine rağmen bu görevi reddeden bir isim... Zannediyorum ki; yakın süreçte yaşanacak durumlara yönelik temiz bir profil olarak sürece dahil olmayı istemesinden kaynaklı devlet kurumunda görevi reddetti.

Zarifi'nin tavır, hareket ve son zamanlarda yaptığı açıklamalara baktığımızda batıya ciddi mesaj verdiğini görüyoruz. "Suriye'deki gelişmeleri kabul etmeliyiz bu dip dönüşümdür, bu değişimi İran kabullenmelidir." diyen Cevad Zarifi, Suriye'deki mevcut duruma karşı batının yüzde 80 mutabık olmasına yönelik olumlu bir mesaj veriyor.

İran için bir çıkış yolu var mı?

İran'da etnik aktörler Velayet-i Fakih kurumunun pozisyonundan dolayı siyasi parti ya da kuruma dahil olamıyor. İran'da yeni süreçte bir çıkış yolu bulmak açısından, başta askeriyeden olmak üzere türlü alanlarda aktörler sahaya çıkabilir fakat en etkili isim Cevad Zarifi...

2011 yılında demokrasi ve özgürlük sloganı ile başlayan Suriye Devrimi'nin dış güçler tarafından geciktirilmesine rağmen; halkların iradesinin önüne hiçbir diktatörlüğün geçemeyeceğini ortaya koyan Suriye devrimi neticesinde, kaybedenler arasında, suç ortağı Tahran yönetiminin de yer aldığını söyleyen Dr. Hakkı Uğur'un analizi çok kıymetli...

Nitekim bu suç ortaklığı neticesinde;

•Rafizî/ Nusayrî Esed Rejimi tarafından 13 yıldır yaşanan zulmü bertaraf eden Suriyeli muhalifleri 'tekfirci terörist' olarak gören İran'a yönelik yaptırımların artacağı anlamına geliyor.

•İran'ın 45 yıllık ana söylemleri soğudu... İç odakları çatışma halinde... Bu vaziyet İran'a çok kan kaybettirecektir.

•Mağlubiyet altında olması ile Irak'ta Şii gruplar üzerinden kabadayılık yapmaya azmedebilir.

•Trump yönetimi tarafından 'azami baskı' İran için kaçınılmaz olacaktır.

•İran'ın 40 milyar dolar civarındaki Petrol ihracatının üçte bir seviyelere düşmesi İran'ı Ankara'ya muhtaç edecek ve İran'ın bu muhtaçlığı Baas Rejimi'ne desteğini çekmesi ve kaybettiren yükü üstünden atması açısından bir fırsat olacaktır.

Netice itibariyle; İran, ya Suriye Devrimi'nden ders alıp kendine çeki düzen vermeli... Ya da eski Doğu'nun çöplüğünde yok olacağını bilmelidir. Ya Türkiye'ye tabi olup adam olacak ya da başına buyruk devam edip bir ‘hiç’ olacaktır.

Türkiye ise; Yakın Doğu coğrafyasında bir 'Kaybedenler Kulübü' kurulmasını engellemeye yönelik sağlam adımlar atmalıdır. Karşıt argümanları lağvedecek yegane güç; Türkiye'nin, mevcut hükümetinde mevcuttur. Ankara, hem Tahran'a karşı teselli edici pozisyonunu korumalı; hem de İran'ın, Bağdat üzerinden hamlesine karşı Bağdat'ı ihmal etmeyip diplomasiyi sıklaştırmalıdır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *