MİLLİYETÇİLİĞE "MUHAFAZAKAR" FORMAT
Kayseri ile patlak veren olaylar “Türk Milliyetçiliği” boyutuna çekilmeye çalışılsa da bu olayların bilinçaltında “Suriyeli karşıtlığı” vardı. Ki olaylarla birlikte devam süreçte sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların neredeyse tamamı da “Suriye karşıtlığı” üzerineydi.
Türk, Kürt, Laz, Roman, Çerkez ve daha nicesiyle geniş yelpazede sergilenen
“Suriyeli-mülteci-vatandaşlık verilmesi” karşıtı olaylar ve sosyal medya
paylaşımları bir anda “Türk Milliyetçiliği” boyutuna çekilmeye çalışıldı bir
kesim tarafından. İşte tam da o noktada işin içindekiler bir adım geriye
çekildi çünkü mesele “yaşasın Türkler” değildi “ülkemde mülteci/sığınmacı
istemiyorum ve vatandaşlık verilmesin” idi. Olayların Türk Milliyetçiliği
boyutuna çekilmeye çalışılması devam ederken A Milli Futbol Takımımızın Avusturya’yı 2-1 mağlup ettiği maçtan
yansıyan bozkurt işareti herkese soğuk duş etkisi yarattı.
Maçta attığı golün
sevincini bozkurt işareti yaparak kutlayan milli futbolcu Merih Demiral bir
anda herkesi şok etmişti çünkü Türkiye Futbol Milli Takımımızı
doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle tüm Türkiye ve yurt dışında yaşayan
tüm Anadolu insanı izliyordu, destekliyordu, dualar ediyordu. Merih Demiral’ın
bozkurt işaretinden sonra ne mi oldu? Son yıllarda iyice kutuplaşan toplumun
ayrışma/çekişme listesine yeni bir polemik daha eklenmiş oldu ve bir kesimden
de “Türkiye’yi değil Hollanda’yı destekliyorum” paylaşımları yapıldı maalesef.
Dünya, savaşlar ve kaoslar eşliğinde cadı kazanlarında kaynatılıyorken 70’lere-80’lere-90’lara
dönmeyi reddeden Türkiye insanının zihninde ve kalbinde sadece
“vatan-bayrak-gelecek-ortak değerler” var. Yani bu vatandan soy alıp soy
vermekle birlikte vatanını sevmek, sahip çıkmak, güçlü kılmak, emek vermek, aidiyet
duygularıyla nefes alıp vermek yeterli artık. “İşaretlere değil kalbi iletişime
ihtiyacımız var” diyor güncel insan mantığı.
Dedim ya dünya üzerinde her şey acılar eşliğinde değişiyor şimdilerde ve
beliren sosyolojik tablonun beklentilerini doğru analiz etmek zorunda siyaset
camiası. Bu süreç; her şeyin ya revize edilmesini ya da süresi dolanların
yenileriyle değiştirilmesini dayatıyor. Yönetimler, sınırlar, ideolojiler, liderler
ve siyaset bilimine dair aklınıza gelebilecek her şey bu değişim sürecine tabi
olacaktır elbette.
Bu süreçte yapılan en büyük hata “güncel milliyetçiliği” eski kodlarla
okumaya devam etmektir. Geçmişin milliyetçiliği şimdilerde “aidiyet, değerlere
sahip çıkmak ve biz olabilmek” temelinde yükseliyor.
Avrupa’da artan Ortadoğu ve Afrikalı mültecilerin yarattığı ekonomik ve
sosyolojik travmalar Avrupalıları direnç geliştirmek adına yan yana getirmesi
bunun en net örneğidir. Bu kenetlenme de sağ ve muhafazakar kökenli partileri
iktidarlara taşıdı. Bunun son örneği İngiltere. Adı İşçi Partisi olsa da kökeni
muhafazakarlık olan siyasi partinin adayı Başbakan oldu.
Bu arada hatırlatmakta fayda var, siyaset bilimine göre “muhafazakarlık”
geçmişten gelen tüm toplumsal değerlere sahip çıkmanın tanımı olsa da
Türkiye’de muhafazakarlık din merkezli olmakla eşdeğer tutuluyor.
Ben siyaset biliminin dünya kriterlerini takip etmek ve değerlendirmelerimi
bu yönde yapmak istiyorum çünkü globali takip etmezsem cümlelerim havada
kalacaktır.
Evet muhafazakarlık geçmişten emanet edileni saygıyla muhafaza etmek ve
geleceğe layıkıyla teslim etmektir.
Dünya yöneticileri ve vatandaşları son yıllarda yüzleşilen sorunlar
karşısında oluşumların, kanunların, anlaşmaların, ortaklıkların ve yönetim
sistemlerinin çözümsüzlüğü ile acı bir şekilde yüzleşti. Şimdilerde herkes
adını henüz koyamadığı “yenilerin” hayalini nakşetmeye çalışıyor hayata.
Ve bu yenilenme sürecinden en fazla nasibini alacak olan da milliyetçilik
olacak gibi görünüyor. Çoğu insandan işitiyorum “mevcut hiçbir siyasi parti
beni tatmin etmiyor yeni bir ideoloji istiyorum” cümlesini. Tüm bu cümlelerin
kesiştiği merkez “milliyetçilik değil vatancılık” oluyor.
Şimdi gelelim beliren sosyolojik yansımalar eşliğinde “yeni milliyetçilik”
beklentilerine cisim kazandırmaya. Benim gördüğüm şu; ırkı değil aidiyeti ve
aynı topraktan soy alıp soy vermeyi gözeten, muhafazakar kodlara sahip (dünya
anlayışına göre), birlikte hareket etmeyi önemseyen ve tüm bunları yasal
yaptırımlarla güçlendiren/koruyan bir çerçeve biçilmeli bundan sonra
milliyetçiliğe.
Şayet eski formatta ısrar edilirse ve herkese dair sadece “Türklük” şartı
dayatılırsa toplumlara bu durum uzun sürmemekle birlikte ilerleyen süreçte
ayrışma-kaos senaryolarına da uygun bir zemin hazırlayacaktır bu gerginlik…