AVRUPA PARLAMENTOSUNDA POPÜLİST SAĞIN YÜKSELİŞİ
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde bu gidişat iyice göz önüne çıktı. Dilerseniz ilk önce BBC Türkçe’den alıntı yapalım:
BBC’NİN
YORUMU
“Pazar gecesi sona eren Avrupa Parlamentosu (AP)
seçimleri kıta politikasında sarsıntıya sebep oldu. Birçok büyük ülkede aşırı
sağın kazanımlar elde ettiği seçimlerin ilk ve en çarpıcı sonuçlarından biri
Fransa’da erken seçim kararı oldu. Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede, 720
sandalyeli Avrupa Parlamentosu için 6-9 Haziran tarihleri arasında seçimler
düzenlendi. Dün akşam sandık çıkış anketleri gelmeye başladığında Avrupa’da
aşırı sağın yükselişi en çok dikkat çeken unsur oldu. Avrupa Parlamentosu
tarafından Pazartesi sabahı açıklanan geçici sonuçlara göre merkez-sağdaki
Avrupa Halk Partisi (EPP) en büyük grup olarak kaldı. Merkez-soldaki
Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D) da ikinciliğini korudu. Bunlara
ek olarak, bugün herhangi bir gruba dahil olmayan radikal sağ partilerin de
parlamentoda temsilinin artması bekleniyor. Ayrıca Almanya, Fransa, İtalya gibi
birliğin en büyük ülkelerinde aşırı sağın gösterdiği performans dikkat çekiyor.
EPP’den Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der
Leyen Pazar akşamı seçim sonuçlarını, “Bugün EPP için güzel bir gün. Seçimleri
kazandık” diyerek kutladı. Komisyon başkanlığına yeniden aday olan Von der
Leyen’in bu sonuçlarla yeniden seçilme şansı yüksek görülüyor. Bazı kesimler
tarafından, yeniden seçilebilmek için merkezi aşırı sağa yakınlaştırmakla da
suçlanan Von der Leyen, seçim sonrası ise yeni AB parlamentosunda
"aşırılıklara karşı bir kale" inşa etme sözü verdi. “Aşırı sağ ve
aşırı solun desteğinin arttığı doğru” diyen Von der Leyen öte yandan “Merkez
yerini koruyor” vurgusu yaptı. Kesin olmayan sonuçlara göre seçimlere katılım
oranı AB çapında yüzde 51 oldu. Bu oran 5 yıl önceki seçimlerden yaklaşık yarım
puan yüksek.”
(https://www.bbc.com/turkce/articles/c2eeg30p4mqo, 10 Haziran 2024)
Seçimlerin hemen sonrasında hem Avrupa’da hem de
Türkiye’de bir tartışma yaşandı: Bir kısım yorumcular bu partileri faşist veya
aşırı sağ partiler olarak tanımlarken diğer kısım yorumcular ise bu partileri
vatansever ve milliyetçi olarak tanımlamaktaydılar. Ben bu ikisine de mesafeli
duruyorum. Bu yüzden bu siyasi akımı tanımlarken “popülist sağ” kavramını
kullanmayı tercih ediyorum.
YÜKSELEN
FAŞİZM Mİ, VATANSEVERLİK Mİ YOKSA POPÜLİZM Mİ?
En büyük etkiyi yaratan Fransa’da Marine Le Pen’in
liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi’nin yüzde 31,5 oyla birinci parti olması
oldu. Almanya’da da Neo-Nazi grupların koalisyonu gibi görünen AfD’nin
(Alternativ für Deutschland / Almanya için Alternatif) ikinci parti konumuna
yükseldi. Zaten İtalya’da Hükümet’te bulunan Başbakan Giorgia Meloni’nin
geçmişi neo-faşist hareketlere dayanan partisi İtalya’nın Kardeşleri (FdI) da
oyunu ve sandalye sayısını arttırdı. AP seçimlerinde bu üç ülke kritik önem
sahiptir. Çünkü ülkelerin AP kontenjanları nüfusa göre belirlenmektedir ve 720
üyeli AP içinde bu üç ülkeden Almanya 96, Fransa 81, İtalya 76 sandalyeyle en
fazla parlamentere sahip ülkelerdir. Pekiyi bu partilerin en belirleyici
söylemleri nedir? AB kurallarının milli devletleri sınırlayıcı niteliğine karşı
olmak, göçmen düşmanlığı, küresel finansa karşı duruş, milli değerler ve aile
savunusu. Bu siyasi partileri neden aşırı sağ veya vatansever olarak
nitelendirmiyorum? Bu soruyu cevaplamam için aşırı sağ ve vatanseverliği tanımlamam
lazım.
1930’lar Avrupası’nda Almanya, Avusturya,
Macaristan, Polonya, İtalya ve İspanya’da yükselen aşırı sağ hareketler ki,
bunları genel olarak faşizm tabiri altında sınıflandırırız, demokrasi ve
liberal ekonomi karşıtı, tekelci sermayeye dayanan ve emek sömürüsünü
destekleyen, militarist tek parti yönetimlerini savunmaktaydılar. Liderlerine
Führer (Lider), Duçe (Dük / Bey) veya Caudillo (Önder) diye ünvanlar
vermekteydiler. Dini, kültürü ve aile hayatlarını kendi siyasi rejimleri
yönünde değiştirmeyi amaçlamaktaydılar. Rekabetçi ve kurumsal bir piyasa
ekonomisine de mülkiyetin kamulaştırıldığı sosyalizme de karşıydılar. Bireysel
hakları toplumun düşmanı olarak görürlerdi. Bugünkü popülist sağ partiler
rekabete, liberal ekonomiye ve demokrasiye karşı değillerdir. Çünkü, zaten,
varlık sebepleri kendini yenileyemeyen demokrasilerin yarattığı fırsatlardır.
Hemen hemen hepsi ABD ve NATO taraftarıdır. Geleneksel aile hayatını ve
toplumsal değerleri korumayı amaçlamaktadırlar. Partileri içinde kültleşmiş
liderler yoktur. Bu açıdan bu partileri faşist olarak değil ama bayağı
sulandırılmış faşist karikatürleri olarak görmek daha doğrudur. Öte yandan bu partiler geleneksel Merkez Sağ
partiler gibi de değildir. Avrupa siyasetinde Merkez Sağ partiler o toplumların
seçkin, eğitimli ve yüksek gelirli şehirli sınıflarının temsilcisidir. Her biri
geleneksel değerleri ve aile hayatını savundukları gibi, aynı zamanda,
demokrasiyi ve modern toplumun kurallarını da savunurlar. Siyaset ciddi ve
seçkin bir iş olarak kabul edilir. En önemlisi milleti ırk veya din temelli değil
vatandaşlık temelli tanımlarlar. Bugün yükselen popülist sağ eski Merkez Sağ’ın
ciddiyet ve standartlarına sahip değildir. Dayandıkları kitleler
küreselleşmeden olumsuz etkilenen küçük sanayici ve çiftçiler gibi sınıflarla,
şehirlerde çoğunluğu oluşturan alt gelir gruplarına mensup kişilerdir.
Siyasetlerinin temeli seçkinlere düşmanlığa dayanır. Lider olarak çıkan
insanlar De Gaulle, Adenauer veya Churchill’in sınıfsal geçmişine sahip
değildir, siyasi ilkeleri neredeyse hiç yoktur. Tek amaçları kendini yenileyemeyen
burjuva demokrasisinin halk kesimleri içinde yarattığı boşluğu değerlendirerek
iktidar olmaktır. Bu yüzden komik ve absürt karakterler liderliği ele
geçirebilmektedir.
POPÜLİST
SAĞ KALICI MI GEÇİCİ Mİ?
Her üretim teknolojisi kendi ekonomik alt yapısını
da beraberinde getirir. Ekonomik altyapı değişimi zamanla tüketim
davranışlarını ve yaşam tarzını değiştirir. Nihayet yaşam tarzı değişimi sosyal
ihtiyaçlarda değişimi, sosyal ihtiyaç değişimi de siyasi yapı değişimini
getirir. Ama bu değişim ha deyince olmaz. Zaman gerektirir. Geçiş döneminde ise
bu tür siyasi yapılar, popülist sağ ve sol hareketler doğar. Eğer Avrupa’da
yeni şartlara uygun bir siyasi yapı oluşabilirse ki bence oluşacaktır, o
takdirde bu hareketlerin tepkisel ve geçici hareketler olduğu söylenebilir.
Eğer yeni bir siyasi yapı kurulamazsa, bu sefer, bu faşist karikatürü popülist
siyasetin Avrupa’nın çöküşüne yol açması kaçınılmazdır.
“Hocam bunların sebebi küreselleşme dediniz, ama
anlatmadınız?” Onu Pazartesi yazısına sakladım. Hepinizin Bayramını şimdiden
kutlarım.