KÖTÜNÜN KÖTÜSÜ
Esas ilginç ve camianın enseyi karartmasına sebep olan ise koskoca “Fenerbahçe Cumhuriyeti”nden üçüncü bir adayın çıkıp “durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diyememesi.
Kötü, daha kötü, en kötüsü sıralamasının test edildiği bir
laboratuvar oldu Fenerbahçe Genel Kurulları. Aziz Yıldırım yaptığı kötü
transferler ve çar-çur ettiği sponsorluk gelirleriyle kulübü factoring
şirketlerinden borç alır hale getirip bırakıp giden kendisi değilmişçesine Türk
halkının her şeyi 45 günde unutan balık hafızasına güvenip aday olabiliyor.
Ali Koç ise son altı senede -belki son sene hariç- Aziz
Yıldırım’ın fiyasko transferlerini aratmayacak vasat ve sıradan hoca-futbolcu
seçimleriyle, stada çivi çakmamasıyla, tribünleri küstürmesiyle, TFF, MHK, VAR
vs üç harflilerle olan kavgasında sürekli hırpalanmasıyla çok kötü bir başkan
profili çizdi. ”Ben başkan olduğum
müddetçe bizi şampiyon yapmayacaklar” söylemi ortada dururken, Beştepe’nin
pozisyonunda milim değişiklik olmadığı danışman bey tarafından teyid de edilmişken
başkan adaylığı ne demektir. Anlayan beri gelsin.
Fenerbahçe’ye Mourinho’yu getirmek de nasıl bir akıl
tutulmasıdır bilinmez. Bayern Münih’in Vincent Company’yi, Barca’nın Hansi
Flick’i teknik direktör yaptığı bir futbol dünyasında Almanlar, İspanyollar
bilmiyor muydu Mourinho’yu takımlarının başına getirmeyi. Paraları mı yok,
futbol akılları mı eksik bizden?
Mourinho son üç kontratından fesih bedeli olarak neredeyse seksen-
yüz milyon €uro tazminat almış kariyeri inişte bir hoca. Türkiye’deki futbol
iklimi belli. Bu habitat bırakın Mourinho’yu, Klopp ve Ancelotti’yi bile
geldiğine bin pişman edecek sonuçları üç-beş haftada üretecek kadar enfekte bir
“gayya kuyusu” başlı başına zaten. 15-16 milyon €uro yıllık maaş, 25 milyon
tazminat falan yandı gülüm keten helva.
Bir de bunun evrensel rezil olma “bonusu” var ki sormayın.
Mourinho ligimizde çokça görülen çifte standart, adaletsiz, “ofsaytımsı”
kararlardan sonra bir basın toplantısı ile bizim TFF’nin MHK’nın VAR’ın
ipliğini pazara döksün de görün o zaman UEFA’yı FIFA’yı.
Neyse olanda hayır vardır deyip gelelim Mourinho
transferinin gölgesinde kalan büyük bir riske; siyasi konjonktürdeki mevcut
durum değişmeden, Ali Bey’in başkanlığa devam etmesi sürecinde bir toplumsal
mühendislik projesi olarak “Fenerbahçelilik” kavramının, futbol kulübü
taraftarlığından politik, muhalif ve protest bir “kimlik” inşasına evrileceği
görülebiliyor. Bu yolun taşları uzun zamandır döşenmekteydi zaten. İşte en
kötüsü sosyolojik olarak da bu olacak maalesef.
2028’e gidilirken, içeride, dışarıda onca dert bizi
beklerken bir de toplumun fay hatlarıyla oynayıp 3 Temmuz sürecinde
olabilirliği de test edilen, taraftarı sokağa dökecek bir yaranın tekrar
kanatılmasına devlet aklımız ne diyecek şu anda onu bilemiyoruz. Kaht-ı ricâle
uğrayan eski tüfeklerden Külünk Bey’in söyledikleri de ilginç ipuçları
barındırıyor. Bakalım kongreden sonra neler olacak.
Görelim Mevlâ n’eyler, n’eylerse güzel eyler…