İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

LAİKLİK-DİN TARTIŞMASI SÜRMELİ

YAYINLAMA:

TBMM Başkanı İsmail Kahraman Beyin laiklik konusunda söylediği sözler laiklikle ilişkili çok sayıda konunun üzerinden geçilmesine ve eski tartışmaların tekrar edilmesine vesile oldu. Sadra şifa olmayacak güncel polemiklerle ilgili kısımları saymazsak entelektüel değeri olan bazı yeni tartışmaların da kapısı aralandı. Konu şimdilik medya ve siyasetin gündeminden düşmüş olsa da, benim gönlümden geçen tartışmanın, bilim, sanat, medya ve fikir dünyasında soğukkanlılıkla sürdürülmesidir.

TDK Sözlüğü laikliği “Devlet ile din işlerinin ayrılığı; devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması.” şeklinde tarif ediyor. Laiklik günlük dilde “Devletin her dine eşit mesafede durması” olarak da özetlenmektedir. Eşit mesafe nedir; eşit yakınlık mı, eşit uzaklık mı, eşit tarafsızlık mı, eşit düşmanlık mı? Sorunun cevabı, son dönemi saymazsak, geçmiş 80-90 yıllık Türkiye tarihi açısından iç açıcı sayılmaz.

“Biz 90 yıllık tarihimizde dinimizi-inancımızı yaşamada her türlü özgürlüğe sahiptik.” diyebilen bir inanç grubu var mı? Aleviler böyle bir cümle kurabilir mi? Sünniler ‘Evet biz inancımızı istediğimiz gibi yaşadık’ diyebilir mi? Sayıları az da olsa Türkiyeli Hıristiyanlar, Museviler-Yahudiler, Süryaniler inançlarını yaşama noktasında ne der? Maalesef her inanç grubu ülkemizde laikliğin kötü uygulamalarının muhatabı oldu.

Çünkü 1923’te cumhuriyeti ilan ettiysek de demokratik ve özgürlükçü bir cumhuriyeti bir türlü kuramadık. Cumhuriyetin ilanından 1946’ya kadar olan süreyi tek parti yönetiminde geçirdik. Türkiye’nin 1946’ya kadarki siyasi tarihinin, demokrasi, hürriyet ve cumhuriyet prensiplerinden geçer not alması imkânsız. Bu dönemde millet egemenliğini sağlamak şöyle dursun aksine milleti dizayn etmeye, değiştirmeye ve öteki haline getirmeye dönük baskıcı bir siyaset benimsendi. 1950’lerde millet egemenliği adına başlayan olumlu dönem sürseydi, Türkiye ileri demokrasiye kavuşmuş olacaktı. Öyle olmadı, tek parti döneminin halk karşıtı derin yapısı her defasında darbeci oligarşiyle iş tuttu. Az zamana çok sayıda darbe ve muhtıra sığdırıldı. Her darbe inanç gruplarına (farklılıklara) yönelik baskıların artması anlamına geldi. Türkiye’nin 90 yıllık tarihi, cumhuriyet ve demokrasi tarihi olmaktan çok darbe ve muhtıralar tarihidir. Laiklik bir yönüyle devleti demokratikleştirmek için değil ‘baskıcı sekülerlik’ olarak uygulandı.

Dediğim gibi tartışma sürmeli. Laiklik tartışmasının sürdürülmesi, anayasa, laiklik, dindarlık ve özgürlük bağlamında güzel fikirlerin ortaya çıkmasına ve bu alanda mesafe almamıza vesile olur. Mesela, İsmail Kahraman Beyin sözlerinde ‘dindar’ anayasa ifadesi geçiyordu. Dindar camiada anayasa ve din-devlet ilişkisine dair karşıt iki duruş var. ‘Anayasa dindar olmalı.’ diyenler kadar “Esas olan, anayasanın dindarlık başta olmak üzere inançlar ve fikirlere özgürlük alanı açmasıdır.” diyenler de var. Medine Vesikası, Selçuklu ve Osmanlı uygulamaları başta olmak üzere İslam tarihi din-devlet ve anayasa ilişkisi konusunda yeterince zengin. Tartışma sürerse, uygulamaya dönük alternatifler de tüm çeşitliliğiyle ortaya çıkmış olur.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *