ABD İLE İLİŞKİLER, IRAK'TA PKK'YA OPERASYON VE MUHTEMEL RİSKLER
Özellikli Washington’da düzenlenen ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile ABD’li mevkidaşı Antony Blinken’ın başkanlık ettiği heyetler arasındaki Türkiye-ABD Stratejik Mekanizması toplantıları sonrası yapılan ortak açıklama oldukça dikkat çekici.
Açıklamada, ilişkilerin düzeltilmesi ve terörle mücadeleden
bölgesel ve küresel ölçekli çok sayıda alanda işbirliği yapılmasına dair
kararlar alındığı açıklandı.
Eş zamanlı olarak özellikle ABD tarafında, Türkiye ile
ilişkilerin düzeltilmesine yönelik birçok açıklama geldi.
Malum, bu açıklamaların öncesinde de F-16 ve F-35
uçaklarının satın alınması gibi konularda ABD tarafından bir dizi adımlar
atılmıştı.
Tüm bu gelişmeler medyamızda “ABD ile yeni bir dönem”, “Washington
ile yeni bahar” şeklinde başlıklarla kimi gazetelerimize manşet oldu.
Türkiye’nin uzun süreden bu yana ABD ile ilişkileri düzeltme
konusunda ciddi bir çaba içinde olduğu biliniyor ancak ABD’de Türkiye’ye
yönelik yaklaşımlarında bir değişim gibi görünen veya öyle algılanan
gelişmeleri doğru anlamaya ve ona göre doğru pozisyon belirlemekte yarar var
diye düşünüyorum.
Konunun Irak ve PKK ayağından başlayalım.
Öncelikle Irak’ta PKK’ya yönelik operasyon konusunda ne
Türkiye’nin ABD’den herhangi bir destek beklentisi var ne de ABD’den bu yönde
açık ve net bir taahhüt var.
Normalde iki NATO müttefikinin ilişkileri açısından böyle
bir destek ve iş birliği en olması gereken konulardan birisi.
Ancak ABD’nin PKK ve PYD/YPG’ye yönelik desteği zaten
ortada.
Bu anlamda ABD’nin terörle mücadelede iş birliği yönündeki
beyanatlarının boş safsatadan ibaret olduğunu Ankara da biliyor ki bu nedenle
bu konudaki beklenti, “gölge etme başka
ihsan istemez” mahiyetinde.
Ve gelişmelere ve açıklamalara bakılırsa ABD’nin, Irak’ta
PKK’ya yönelik operasyon konusunda çok fazla “gölge” etmeyeceği görülüyor.
ABD tarafı, bu değişimi Türkiye’ye bir lütuf gibi sunuyor
ancak kanımca bunun en önemli nedeni, Washington’un Ankara’nın bu konudaki
kararlılığı karşısında geri adım atmak zorunda kalmasıdır.
Ancak, ABD’nin Irak’ta PKK’ya yönelik operasyon konusunda “gölge” etmeyecek olmasını, “önümüz açık hadi yürüyelim” şeklinde
değerlendirmek de ciddi hatalara yol açabilir.
Birincisi Irak’ın kendi iç dinamikleri, ikincisi ABD’nin
muhtemel kumpasları.
Bu konuda da öncelikle iç dinamikler konusunu biraz açalım.
Malum, Irak’ta
Şiisinden Sünnisine, Türkmeninden Kürdüne kadar çok sayıda dini, mezhebi ve
etnik yapı var ve bunların da hem kendi aralarında hem de birbirleriyle
anlaşmazlıkları ve çıkar çatışmaları söz konusu.
Her nedense Türkmenler dışında hemen hemen tüm partilerin,
tüm grupların, tüm oluşumların silahlı unsurları bulunuyor.
Merkezi yönetimin de bunlar üzerinde herhangi bir otoritesi
yok.
Yani tam anlamıyla kaotik bir ortam.
Türkiye’nin Irak’ta operasyon yapması çoğu yapıların işine
gelebilir ancak bundan rahatlık duyan yapıların çıkması da muhtemeldir.
Bu yapıların kimi
güçlerce Türkiye’ye karşı kışkırtılması olasılığını da göz ardı etmemek gerek.
Bu konuda en ciddi
risk, sayıları 150-200 bini bulan İran destekli Şii milis grubu Haşdi Şabi
unsurları olacaktır.
Bunların Türkiye’ye
sevmedikleri bilindiği gibi aynı zamanda PKK ile de yakın ilişkileri söz
konusudur.
Hatta Sincar bölgesinde yaklaşık 2 bin PKK’lı Haşdi Şabi’nin
çatısı altında varlığını sürdürüyor.
Irak’ta Haşdi Şabi
ile karşı karşıya gelmek aynı zamanda İran ile de karşı karşıya gelmek anlamına
gelecektir.
Kuşkusuz Türk yetkililer gerek operasyon planlamasında
gerekse de bu konuda Iraklı yetkililerle yürüttükleri müzakerelerde tüm bu
olasılıkları değerlendirip ona göre önlemler alacaklardır ancak ABD’nin Irak’ta Türkiye ile İran’ı
kapıştırmak başta olmak üzere bazı kumpaslar kurma ihtimali ve de Türkiye’yi
Irak’ta bir bataklığa saplamaya çalışma arzusu göz ardı edilmemelidir.
Irak’ta yürütülecek operasyonun ABD desteğiyle yapıldığı
yönündeki bir algı bile Türkiye açısından ciddi risklerin oluşmasına yol
açabilir.
Zira Irak’ta PKK ve diğer bazı Kürt grupların haricinde,
başta Haşdi Şabi unsurları olmak üzere mevcut yapıların, oluşumların, grupların
neredeyse tamamı ABD’ye karşı derin bir kin ve öfke beslemektedir.
Dolayısıyla böyle bir
operasyonun ABD’den bağımsız, İran ile karşı karşıya gelmeden, hem Bağdat hem
de Erbil yönetimlerinin dâhil edildiği bir plan çerçevesinde yürütülmesi
gerekir.
Bu çerçevede iyi bir
planlama ve güçlü bir operasyon ile PKK’nın Irak’taki varlığının yok edilmesi
mümkündür.
Yazının başında sözünü ettiğimiz ABD ile ilişkilerde
bölgesel ve küresel iş birliği konularına dair de birkaç cümle sarf etmekte
yarar var.
ABD’nin, Irak’ta PKK üzerindeki koruma şemsiyesini bir nebze
çekerken Rusya ile Avrupa’yı kapıştırma planları kapsamında Türkiye’yi yanına
çekme çabasında olduğu gözleniyor.
Kuşkusuz Türkiye, bir
NATO üyesi ve Transatlantik İttifakı’nın bir parçası olarak sorumluluklarını
yerine getirecektir ancak bugüne kadar başarıyla götürdüğü Batı-Rusya dengesini
koruması Türkiye’nin çıkarlarının yanı sıra ABD’nin savaş tamtamlarına karşı
uluslararası barışın korunması açısından da son derece önemlidir.
Sözün özü, Washington ile ilişkilerin düzelmesine eyvallah
ama gerek Irak’ta gerekse de Rusya ile ilişkilerin bozulmasına yönelik ABD’nin
olası kumpaslarına karşı dikkatli olmak şart.