IRAK'A BÜYÜK OPERASYON: YOLU, YÖNTEMİ VE ETKİLERİ
Konu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Mart’ta yapılan Kabine Toplantısı sonrasında yaptığı açıklamayla gündeme geldi.
Erdoğan, “Irak
sınırlarımızı güven altına alacak çemberi tamamlamak üzereyiz. Bu yazın Irak
sınırlarımızla ilgili meseleyi kalıcı olarak çözüme kavuşturmuş olacağız”
dedi.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in, “Önümüzdeki süreçte şu ana dek sahada tesis ettiğimiz kontrolün
geliştirilmesi, terör örgütünün eylem ve hareket kapasitesinin sıfırlanması
için gözümüzün değmediği, ayağımızın basmadığı yer bırakılmayacak. Alana mutlak
hâkimiyet için operasyonlarımızda düşünce, planlama ve icrada süratli, sahanın
gerektirdiği alışılmadık ve öngörülemez düzeyde özgün, terör örgütünün
sezemeyeceği ve tepki veremeyeceği bir tempo ile terör örgütü üzerindeki baskı
kesintisiz şekilde devam ettirilecektir” şeklindeki sözleri ise bu
operasyonun diğerlerinden çok farklı ve çok daha kapsamlı olacağına işaret.
Bu açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla hedef PKK’ya sadece
darbe vurmak değil, terör örgütünün Irak’taki varlığına tamamen son verilmesi.
Bu hedefe ulaşılmasının mümkün olup olmadığı, engellerin ve
avantajların neler olduğu, nasıl bir yol ve yöntemle bu hedefe varılabileceği
gibi konuları masaya yatırmakta fayda var.
Öncelikle kimi uzmanlarımızın, son dönemde Ankara-Washington
hattında yaşanan diplomasi trafiğinin artması üzerinden ABD’nin Irak ve
Suriye’den çekilmek istediği ve bu boşluğun Türkiye tarafından doldurulmaya
yönelik bir hazırlık olduğu yönündeki değerlendirmeleri doğru bulmadığımı ifade
etmek istiyorum.
Irak’ta, ABD’nin güçlerini çekmesi yönünde bir baskı ve
tartışma var ancak bu baskı ve talep özellikle İran destekli Şii gruplardan
geliyor ve bunların Bağdat üzerinde ciddi bir etkisi var.
Bağdat ile Washington
arasında bu yönde müzakereler de uzun süredir devam ediyor ancak ABD’nin
Irak’tan da Suriye’den de çıkmaya hiç mi hiç niyeti yok.
Bağdat yönetiminin “Ülkemizi
terk edin” baskıları karşısında ABD, güçlerini Erbil’e kaydırma
hazırlıkları yapıyor.
Erbil’de 2018’de yapımına başlanan dünyanın en büyük
konsolosluk inşasının yapımı tamamlanmak üzere.
Yaklaşık 800 milyon dolara mal olacak kompleks 200 bin
metrekarelik bir alana yayılıyor.
Yani 28 futbol sahası büyüklüğünde.
Erbil gibi bir yerde dünyanın en büyük konsolosluk binasını
yapmanın ne tür bir amacı olabilir?
Bunu yapan bir gücün bu bölgeyi terk etmeyi planlaması
düşünülebilir mi?
Açık ki ABD, güçlerini daha güvenli gördüğü Erbil’e taşıma
hazırlığı yapıyor.
CENTCOM KOMUTANININ
YPG ZİYARETİ BİR MESAJ
ABD’nin bölgeden
çekilme gibi bir niyeti olmadığı gibi PKK’yı koruma ve kollamaktan vazgeçmiş de
değil.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın açıklamalarının hemen ardından CENTCOM Komutanı Michael Erik
Kurilla’nın Kuzey Suriye’de PYD/YPG yöneticilerini ziyaret etmesi ABD’nin bu
konuda açık bir mesajı olarak değerlendirilmeli.
Dolayısıyla bu operasyon ABD’ye rağmen yapılacak demektir.
Muhtemeldir ki, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri
Bakanı Hakan Fidan’ın ABD ziyaretlerindeki ana gündem maddelerinden birisi
budur.
Peki, Türkiye’nin ABD’ye rağmen ve hatta onu karşısına
alarak yapacağı bir operasyondan sonuç alması mümkün müdür?
Mümkündür ama şöyle.
Birincisi bu operasyonunun mutlak şekilde Bağdat ile
koordine halinde ve hatta birlikte yürütülmesi gerekir.
Bağdat’ın sessiz kalması veya onay vermesi yetmez, operasyona
fiilen dâhil olması lazım.
İkincisi Bağdat ile birlikte Erbil’in de aynı şekilde fiilen
operasyona katılması gerekir.
Peki Bağdat ve Erbil böyle bir operasyona katılır mı?
Onlara kalsa
katılmazlar ama Türkiye’nin, elindeki kozları doğru kullanması halinde
Bağdat’ın da Erbil’in de Türkiye’ye direnme şansı yoktur.
Son dönemde Ankara ile Bağdat ve Erbil arasında sıklaşan
diplomatik ziyaretlerden ve yapılan açıklamalardan bu konularda belirli
anlaşmalara varıldığı sonucu çıkıyor.
Ancak her ne kadar Erbil yönetiminin, Bağdat’tan çok daha
fazla, PKK’nın bölgeden temizlenmesini istediği bilinse de ABD’nin, güçlü bir
baskıyla Erbil’i bundan vazgeçirmesi mümkündür.
Yeni operasyon
tartışmalarının başlamasının hemen ardından ABD’nin, Irak Kürdistan Bölgesel
Yönetimi (IKBY) Başbakanı Mesrur Barzani’yi Washington’a çağırması boşuna
değil.
ABD’nin, Barzani’yi Ankara ile ortak hareket etmenin
sınırlarını ileri boyutlara taşımaması konusunda uyarmış olmaları çok
muhtemeldir.
Türkiye’de pek bilinmez ancak Mesrur Barzani’nin babası IKBY
eski Başkanı Mesud Barzani’nin görevi bırakmak zorunda kalması, hatta Kerkük ve
çevresi bölgelerin Erbil yönetiminin elinden çıkması Barzani’nin, dönemin ABD
Başkanı Obama’nın Türkiye ile yaptığı anlaşmaları feshetmesi yönündeki
baskılarını reddetmesi nedeniyle gerçekleşmişti.
Dolayısıyla ABD’nin Erbil’i Türkiye ile ortak hareket
etmekten alıkoyma ihtimali vardır.
Ankara’nın ne pahasına olursa olsun bunu önlemesi gerek.
Çünkü sadece Bağdat’ın desteğiyle PKK’nın bölgeden sökülmesi
çok çok zordur.
Ötesi, böyle bir olasılık Erbil ile PKK’nın iş birliğine
yönelmesine yol açacaktır ki bu, durumları çok daha çetrefilli hale getirir.
HAZİRAN AYINDA KUZEY
IRAK’TA YAPILACAK SEÇİMLER OLDUKÇA ÖNEMLİ
Bölgede dikkate alınması gereken önemli yerel aktörlerden
biri de Süleymaniye bölgesini kontrolü altında tutan KYB’dir.
KYB, uzun zamandan bu
yana PKK ile yakın ilişki içindedir.
Hatta yerel düzeyde PKK’ya en büyük desteği sağlayan da
odur.
Öyle ki yeni operasyon tartışmalarının hemen ardından KYB
Başkanı Bafil Talabani, “PKK, düşmanınız
değil, Türkiye’nin operasyonlarına karşı çıkacağız” açıklaması yaptı.
KYB’ye rağmen bir operasyon yapılması ve sonuç alınması
mümkündür ancak bu konuda da dikkat edilmesi gereken önemli bir husus vardır.
O da, Kuzey Irak’ta uzun süreden bu yana ertelenen genel
seçimlerin önümüzdeki Haziran ayında yapılması yönünde karar alınmış olmasıdır.
Bu seçimlerde KYB ve
onun gibi PKK ile yakın iş birliği içinde olan Goran’ın bir iki küçük partinin
desteğiyle hükümeti kurabilecek oy oranına ulaşması halinde bütün dengelerin
değişmesi riski vardır.
Geçtiğimiz Aralık ayında Irak’ta yapılan yerel seçimlerde
Kerkük’te KYB’nin KDP karşısında büyük bir farkla en yüksek oyu alması bu
riskin ihtimal dışı olmadığını göstermektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği asla izin
vermeyeceğinin altını çizdiği Irak ve Suriye’de bir “teröristan” kurulması planları PKK/YPG ile KYB ortaklığı üzerinden
yürütülmektedir.
Seçim sonrası KYB
liderliğinde bir hükümet kurulması, ardından Kuzey Irak ile Kuzey Suriye’nin
birleştirilme kararının alınması ve ardından “teröristan”ın kurulduğunun ilanı.
Bu planın mimarı Washington’dur ve tabi ki kurulacak “teröristan” da ABD’nin koruma
şemsiyesi altına alınacaktır.
Bu plan uzun süreden bu yana hem Kuzey Irak’ta hem de Kuzey
Suriye’de adım adım işletilerek hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
Dolayısıyla muhtemelen önümüzdeki yaz aylarıyla birlikte
bölgede PKK’ya yönelik geniş ve kapsamlı bir operasyon yürütülürken Kuzey
Irak’ta da seçim hazırlıkları yapılıyor olacaktır.
Yürütülecek
operasyonda yerel aktörlerle birlikte bölge halkının desteğinin alınması, hem
operasyonunun hedeflerine ulaşması hem de PKK destekçisi KYB ve diğer
unsurların geriletilmesi açısından önemlidir.
Kuşkusuz PKK’ya yönelik operasyon konusunda önemli bölgesel
aktörlerden birisi de İran’dır.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin iki hafta önce
gerçekleşen Ankara ziyaretinde görüşülen ana gündem maddelerinden birisinin bu
olduğu biliniyor.
Her ne kadar Reisi, terörle mücadele konusunda Türkiye ile
ortak hareket etme konusunda taahhütlerde bulunsa da Tahran’ın bu konularda
ikircikli davrandığı bilinen bir durumdur.
Ancak İran’a yakın Bağdat yönetiminin PKK’ya karşı ortak
hareket etme sinyalleri vermesi Tahran’ın da belirli oranda ikna edilmiş
olduğuna işaret kabul edilebilir.
Yukarıda sözünü etmeye çalıştığımız hassasiyetler ışığında
bir operasyon yürütülmesi halinde PKK’nın Irak’tan sökülüp atılması ihtimali
vardır.
PKK’nın Irak’taki
varlığının sonlandırılması halinde Suriye’deki PYD/YPG’nin ömrü de çok uzun
olmayacaktır.