2 AYRI PLATFORMDA TÜRK YAPIMLARI
Size de oluyor mu; herkes konuştuğu için üretilen eserden soğuma hali? Üzerinden biraz zaman geçmeden, yoğun ilgi başka bir yere kaymadan o diziyi ya da filmi izlemeye heveslenemiyorum, üstelik merak etsem bile. Çoğu zaman spoiler yiyor, daha yapımı izlemeden hakkında bolca ön yargıya da sahip oluyorum. Sırf bu yüzden izlemeyi ertelediğim hatta izlemeyi pek düşünmediğim birkaç dizi/filme bu hafta özel bir vakit ayırdım. Hepsini bitirememekle bu hafta bir şans verdiğim, farklı platformlarda izlediğim Türk dizilerini size hızlıca sıralıyorum, ardından konuşmaya değer bildiğim değil – bitirebildiğim diziler hakkında yorumlarımı da paylaşacağım, belki size de ön ayak olurum…
Netflix’te yayınlanan birden fazla yapım
izledim; biri Onur Güvenatam’ın ‘Terzi’si, Berkun Oya’nın üzerine biraz
konuşacağımız işi ‘Kuvvetli Bir Alkış’ı ve Erdem Tepegöz yönetmenliğinde
çekilen ‘Kül’. Aslında bir de Yağmur Taylan & Durul Taylan yönetmenliğinde
çekilen ‘Kübra’ dizisine de başladım ancak henüz bitiremedim bu sebeple üzerine
yorum yapmam yakışık almaz.
Tv+’da ise Umut Turagay’ın ‘Yarım Kalan
Aşklar’ını ve çok sevdiğim Çağan Irmak’ın Yeşilçam’ını izledim; ne yazık ki henüz
ilk sezonu bitirebildim, üzerine bu hafta konuşamayacağım.
Öncelikle Netflix ayağıyla başlayalım
çünkü üzerine konuşmak için sabırsızlandığım bir dizi var, o da; Kuvvetli Bir
Alkış! Son zamanlarda senaryosunda bu denli alt metinlere sahip bir işe hem bu
kadar güldüğümü hem de bu kadar duygulandığımı hatırlamıyorum. Absürt tarz ne
demek diye soranlara açıp izle denilebilecek bir yapım. İnsanın var oluşunu
öyle bir ele alıyor ki hem yapılan metaforlara dibim düştü hem de sık sık ‘al
buyur buradan yak’ diyerek izledim. Önden uyarmalıyım, herkese hitap edecek,
herkese vay be bu neymiş dedirtecek bir dizi değil tam da bu yüzden yıllar
içinde kültleşip niş kesimin hatırında kalacak bir iş. Kafasından geçenleri ön
göremediğim yönetmenleri çok seviyorum ve Berkun Oya gün geçtikçe beni biraz
daha kendine hayran bırakıyor.
Onur Güvenatam yönetmenliğinde çekilen
başrolünü platform dizilerinin vazgeçilmez ismi haline gelen Çağatay Ulusoy’un
üstlendiği ‘Terzi’ dizisini izlerken aldığım notlara bakıyorum da; size diziyi
nasıl yorumlasam bilemiyorum. Emeğe olan saygımdan hassasiyetle yaklaşmaya
çalışıyorum konuya. Ancak ne yazık ki Gülseren Budayıcıoğlu imzası gördüğüm
yapımlardan gerçekten sıkıldım. Evet bir doktor kaleminden çıkan dizi ilgi
çekti, izlendi, reytingi bol geldi. Lakin bunu bir ‘doktor kaleminden çıkan
yapımlar evrenine dönüştürmeye de lüzum yok. Televizyonda bolca gördüğümüz
aşiret, töre ve ataerkillikten kırılan bu dizileri nasıl oluyor da Netflix’e
bir şekilde satabiliyoruz aklım almıyor. Yeşilçam’dan evvelinde bile sıkça
karşılaştığımız ‘sen arkadaşımın aşkısın’ konulu, bol klişeli, ruhumuzu boğan
Esvet karakterine sahip bu diziden bana kalan Salih Bademci’nin ve Olgun
Şimşek’in usta oyunculuğudur.
Bütün bu dizlerin arasında bitirdiğim
bir de film var; Kül. Ancak üzerine konuşmak ya da herhangi bir eleştiride
bulunmak istemiyorum. Balat’ta çekilen sahnelerin verdiği üçüncü dünya ülkesi
imajı yüzünden bile vasatın altıdır bu film benim için; senaryosuna, konusuna
girmeye gerek duymuyorum. İnternette kimler neler demiş derken denk geldiğim
bir yorumu size de aktarayım benim de hislerimin tam tercümesi olsun;
‘basılmaya değer görülmeyen kitabın, izleyemeye değer olmayan filmi’
Bir de BluTv yapımı Yarım Kalan Aşklar
dizisini bitirdim bu hafta. Dilan Çiçek Deniz ve Burak Deniz ikilisini başrolde
izlediğimiz yapım, eğer bazı senaryo boşluklarını ve tam tatmin edemeyen sonunu
saymazsak bence izlemeye değer, farklı bir işti. Sadece dizinin ismi ve kapağı
sanki bir aşk yapımını izliyormuşuz hissi veriyor ki bence dizide ‘aşk’ ana
konu değil, yardımcı oyuncu kıvamındaydı. Şans verin derim, şans verin ki
yönetmenlerimiz yeni işler yaparken; senaristlerimiz hayal gücünün derinlerine
inip yazarken ve oyuncularımız bu işleri kabul ederken tereddütte kalmasınlar.
Bu işler çoğalsın, farklı seyir zevkleri olan insanlar doyabilsin.
Ha bu arada bu haftanın önemine ilişkin
küçük bi’ hatırlatma; 96. Oscar Ödül Töreni bu pazar günü (10 Mart)
gerçekleşecek. İzlemeyi ya da adaylıklar arasında kendi favorilerinizi
belirleyip sonrasında kaçta kaç yaptığınızı kontrol etmeyi unutmayın. Konu
Oscar olunca bazen çok emin olmak da yetmiyor, sonuçları görmek eğlenceli
olabiliyor, sözüm meclisten dışarı…
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
8 Mart’ı anarken, bugüne özel yazarken
kelimelerimi nasıl toparlasam diye uzun uzun düşündüm. Benim için hem bir
direnişin, mücadelenin günü hem de biricik annemin doğum günü. Her milimimde
emeğini konuşturan annemin, üzerimde emeği olan hayatımdaki tüm kadınların ve
emeğini her kulvarda gösteren, bu emek uğruna ter döken, emeğinin peşinde
hakkını arayan, eşit şartlar için mücadeleler göstererek yeni nesillere yol
açan, cam tavanlara inat yükselmekten ve dik durmaktan korkmayan tüm kadınların
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü saygıyla anıyorum. İnsan hakları temel
ilkelerinden ayrılmayan nice 8 Mart’lara!