ENFLASYON PROGRAMI VE YEREL SEÇİMLER
MERKEZ BANKASI’NIN TAVRI GÜVERCİN Mİ, ŞAHİN Mİ?
TCMB’nin başkan
değişimi akabinde Sayın Karahan’ın bir aylık mesaiden sonra aldığı ilk kritik
karar geçen Perşembe günü açıklandı. Merkez Bankası politika faizini yüzde
45’te, yıl sonu enflasyon tahminini de yüzde 36’da sabit tuttu. Bu tahminin üst
limiti de yüzde 42 düzeyinde sabit olarak belirlendi. Bu karar ne anlama
geliyor?
Bazı piyasa
profesyoneli ve akademisyenlere göre faiz artan enflasyon beklentileri
sebebiyle 250 baz puan arttırılmalıydı. Bu görüşü savunanlara göre politika
faizinde yüzde 2,5’lık bir artışın yol açacağı iktisadi maliyet arttırmamanın
yol açacağı maliyete göre daha düşüktü. Burada ki mantık şudur: Bugün faiz
arttırmazsanız enflasyon beklentilerinde artışı engelleyemezsiniz ve bu da
ileride daha yüksek ve can yakıcı faiz artışlarına gitme zarureti
doğurabilirdi. Bu yüzden bahsettiğim görüş savunucularına göre Merkez Bankası
güvercin duruşu sergilemiştir.
Öte yandan bir
önceki politika kararında yer alan “gerekirse faiz arttırılması düşünülebilir”
ifadesi yerine en son politika kararında “olumsuz gelişmeler olduğu takdirde
Merkez Bankası gereken sıkılaştırmaya gidecektir” ifadesi kullanılmıştır. Aynı
zamanda aylık enflasyon oranlarının ciddi bir şekilde takip edildiği not
edilmiştir. Bu yüzden başka bir grup iktisatçı ve piyasa profesyoneli son
kararın bir önceki karara göre daha şahin bir duruş içerdiği kanılarını
bildirdiler. Pekiyi ben ne anladım bu beyanatlardan? İfade edeyim.
MERKEZ BANKASI POLİTİKAYI NASIL
UYGULUYOR?
2024 yılının
Ocak Ayı’nda yüzde 6,5 civarında bir aylık enflasyon tecrübe ettik. Şubat ayı
enflasyonunun da yüzde 5-5,5 arasında olması bekleniyor. Diyelim ki Şubat Ayı
enflasyonu da yüzde 5,5 olsun. Bu iki ayda yüksek aylık enflasyon çıkmasının
sebebi maaş artışları kadar, onlardan çok daha etkili olarak, hükümetin kamu
mal ve hizmetlerine yaptığı zamlar, vergi ve harç artışlarıdır. Mart ve Nisan
ayları enflasyonlarının giderek düşmesi beklenmektedir. Aynı zamanda Sayın
Akçay’ın bir önceki toplantıdaki beyanatlarından bilmekteyiz ki Merkez Bankası
temel gösterge olarak aylık enflasyon oranlarını izlemektedir. Enflasyon için
yıl sonu tahmini yüzde 36’dır, ancak benim kanaatim TCMB yetkilileri fiilen
yüzde 42’lik üst limiti dikkate almaktadırlar. Yıl sonunda yüzde 42’lik bir
yıllık enflasyon tahmininin gerçekleşmesi için ortalama aylık enflasyon ne
olmalıdır? Bileşik hesapla hesaplayalım:
Eğer Ocak ve
Şubat ayı aylık enflasyonları sırasıyla yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 çıkarsa bileşik
hesapla iki aylık fiyat artışı yüzde 12,36 olacaktır. Yıl sonunda yüzde 42’lik
bir yıllık enflasyona ulaşmak için de kalan 10 aylık kümülatif enflasyonun yüzde
26,38 olması gerekir. Bu ise bileşik hesapla aylık ortalama yüzde 2,37’lik bir
enflasyon anlamına gelir. Tabii aylık enflasyon hemen bu seviyeye inmez: benim
tahminim Mart ve Nisan ayı enflasyonları sırasıyla yüzde 3,5 – 4 ve yüzde 2,5-3
arasında gerçekleşecektir. O zaman hesabı yenileyelim: Mart ayında yüzde 4 ve
Nisan ayında da yüzde 3’lük bir enflasyon gerçekleştiği takdirde 4 aylık
kümülatif enflasyon yaklaşık yüzde 20,36 olacaktır. Merkez Bankası yöneticileri
ancak Mayıs ayı enflasyonunu gördükten sonra politikada gerekirse bir
değişikliğe gidebilirler. Eğer dört aylık kümülatif enflasyon yukarıda
belirttiğim gibi yüzde 20,36 olursa, yüzde 42’lik hedefe göre geri kalan sekiz
aydaki ortalama aylık enflasyon oranı yüzde 2,09 olmalıdır. Yuvarlak hesap yüzde
2,1 diyelim. Buna artı / eksi yüzde 0,2’lik bir hata payını eklersek Mayıs
ayından itibaren yetkililerin aylık enflasyon oranlarını karşılaştıracağı
kritik aralık yüzde 1,9 – 2,3 aralığıdır. Eğer Mayıs ayından itibaren aylık
enflasyon oranları bu aralığın içinde gerçekleşirse faiz bu seviyede kalır.
Eğer bu aralığın üstünde gerçekleşirse (örneğin yüzde 2,5 gibi) Haziran veya
Temmuz aylarında faiz artırımı kararı alınır. Eğer aylık enflasyon bu aralığın
altında gerçekleşir ve düşük seviyelerde devam ederse Eylül ayında bir faiz
indirimi de gelebilir.
Görüldüğü üzere
Merkez Bankası yetkililerinin işi hem zor hem de kolaydır: Ellerinde çok ciddi
bir veri seti vardır ve verilerin gelişine göre ne yapmaları gerektiği
bellidir. Ancak işin zor olan kısmı siyasi kısmıdır.
2024 YEREL SEÇİMLERİ VE ENFLASYONLA
MÜCADELE POLİTİKASI
“Hocam, Merkez
Bankası’nın siyasetle ne alakası var?” diye sorabilirsiniz. Teorik olarak bu
soru doğru ve yerindedir. Ancak Türkiye’nin mevcut yönetim düzeninde oluşan
pratiğe hiçbir şekilde uymamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı için siyasi olarak
önemli bir dönüm noktası 2024 yerel seçimleridir. Bu seçimlere giderken ekstra
bir faiz artışının kendi siyasi duruşuna ve seçimde elde edeceğini beklediği oy
oranına olumsuz katkıları olacağını düşünmektedir. En azından ben bu intibaı
elde ettim. Bu yüzden enflasyonla mücadele programının maliye politikası ayağı
halâ daha harekete geçirilmemiştir. Bununla kalınmamış, seçim vaatlerinde
Belediye Başkan adayları ölçüsüz vaatler savurmakta devam etmektedirler.
Örneğin Sayın Kurum’un “650.000 konut yapacağız” şeklinde vaadi… Ortalama bir
konutun maliyeti 2 milyon TL olsun diyelim. 650 bin konutun maliyeti bugünün
parasıyla 1 trilyon 300 milyar TL’dir. Bunu görev süresi olan 5 yıla bölersek,
sadece bu konut vaadinin İBB’ye yıllık maliyeti 260 milyar TL’dir. İBB’nin
merkezi idareden aldığı paranın yıllık 100 milyar TL olduğu düşünülürse, sadece
bir vaadin İBB’nin merkezi hükümetten aldığı paranın 2,5 katına mal olacağını
söyleyebiliriz. Bu Ankara’dan İstanbul’a oluk oluk para akması anlamına gelir.
Ya diğer illerde vaad edilen harcamalar ne olacak? Nerede sıkı maliye
politikası, nerede enflasyonla mücadele programı? Bu yüzden Hükümet seçimlerin
bitmesini beklemektedir. Veri akış takvimi de yukarıda açıkladığım gibi en
erken Mayıs ayını göstermektedir.
YENİDEN NEBATİECONOMICS’E DÖNÜŞ OLUR MU?
Sıkça sorulan
sorulardan biri de bu… Ben bunun ihtimal dahilinde olduğunu düşünmüyorum çünkü,
2021 Eylül ayından 2023 seçimlerine kadar uygulanan politika hükümetin seçim
kazanma politikasıydı. Sayın Cumhurbaşkanı tarihe geçmek isteyen bir
siyasetçidir. Tarihe ülkesini kronik enflasyona ve fukaralığa teslim etmiş
birisi olarak geçmek istemez. Siyasi olarak da karşısında ciddi bir muhalefet
yoktur. İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlıkları dışında Türkiye’nin geri
kalanında bütün Belediye Başkanlıklarını alabilir gözükmektedir. Bu iki
ilimizde ise durum yüzde 50’ye yüzde 50’dir. Seçim sonrası, bana göre, Sayın
Şimşek’e “Mehmet Bey, mühür sende, yetki de sende… Nasıl istiyorsan öyle yap!”
diyecektir.
İstanbul’u
kazanırlar mı? Ya Ankara? Onu da Perşembe günü anlatırız.