YILDIZLAR ALTINDA
Bir kıtada yaşanan büyük bir orman yangını nasıl gök kubbeye yükselen dumanların sayesinde ekolojik sistemde tahribata yol açıyorsa aynı şekilde insanlığın yaşadığı acılar da hepimizi etkiliyor. Bir insanın acısı insanlığın ortak acısıdır. Tıpkı bir yıldızın kayması insanı nasıl heyecanlandırıyor ve etkiliyorsa ve bu ortak bir görüşe dahilse bir insanın acı çekmesi de hepimizi etkilemeli. Bugün etkilemese bile bir gün mutlaka etkiler. Buna göz yumamayız. Bir süre belki ama öyle bir zaman gelir ki artık en katı kalpler bile uyanabilir. İnsanız ve kalp taşıyoruz.
Uyanış başladı dedik
Evet kesinlikle başladı. Şu anda çocuk yaşlarında olanlar
yirmi sene sonra bambaşka bir dünya kuracaklar. Çünkü onların kalpleri bu
acıları en derinden hissediyor. Çocukların kalpleri insan ayırmaz. Renk, dil, din,
mezhep farkını bilmez. Bu ayrımlar sömürü sistemin bir ayrıştırmasıdır. Bugün
İrlandalı çocuk kortejin en önünde canhıraş Filistin’deki çocukların hakları
için bağırıyor ve haksızlıklara isyan ediyorsa yarın kıtlara birleşecek
demektir. Uyanışın başlaması bizi Siyonizm prangalarıyla birbirine bağlayan
bağlardan kurtulmamız demektir.
Kapitalizm, Siyonizm
Adına ne derseniz deyin para, mal, mülk bunları elinde
bulunduranlar bizim ellerimize de bir kısmını vererek ağızlarımıza bal
çaldılar. Elimizden sevgimizi çaldılar. Diğergamlığımızı aldılar. Yerine
benciliği verdiler. Bireyselliği verdiler. O yüzden doldu taştı kötülerin
icraatleri. İnsanlık da kaldıramaz hale geldi. Allah nurunu tamamlayacaktır
sözünün açığa çıktığı bir döneme giriyoruz. Çünkü bu nurla henüz tanışmamış
olanların hakkı vardı. Şimdi onların tanışma zamanı. Bizler mirasyedi olarak
İslam’ın kıymetini bilemedik. Bilseydik İslam coğrafyaları bu acılara gark
edilemezdi. Ama yine de ümit varım. Atalarımızın yüzü suyu hürmetine Rabbimizin
bizim elimizden en azından Türklüğün elinden İslam’ı almayacağına imanım
tamdır. Hatta tekrar Türklerin İslam’ın bayraktarlığını yapacağına inancım
vardır.
Beyaz ekmeği özlüyor
Bir kız çocuğu Filistin’de göz yaşları içinde en çok ekmeği
hani şu beyaz olandan olanı özlediğini söylüyor kendisine soru soran kişiye. Soru
soran kişi de sen kahramansın ağlama diyor. Evet onlar çocuk kahramanlar. Artık
ne Süpermen ne Batman ne Superwoman falan hepsinin imajları yıkıldı. Yeni
dünyanın yeni kahramanları yıldızları birlikte kurtaran çocuklar olacak. Çünkü
onlar aynı gök kubbenin altındalar. Bize gelince biz galiba çok şeyi kaçırdık. Kapitalizmle
şununla bununla zamanımızı heba ettik. Umulur ki yıldızlar altındaki kahraman
çocukların paçalarına yapışır ve son dönemlerimizde de olsa dünyanın mamur
olduğu bir zaman dilimine şahitlik ederiz vesselam.
Artı
Filistin bayrağı açmak
Mısırlı iki sporcu bir spor müsabakasında İsrailli sporcuyu
yenince ilk iki sırayı paylaşıp madalyalarını almak için kürsüye çıktılar. Asıl
güzel olan Mısırlı sporcular kendi bayrakları yerine Filistin bayrağı açtılar.
Aslında sorunun politikacılarda olduğu ortada. Toplumların halklarla,
insanlarla sorunları yok. Halklar insanlık adına haksızlıkların karşısında
duruyorlar. Asıl problem politikacılarda. Neden genellikle politikacılar bu
kadar duyarsız olabiliyorlar? Duyarsız insanlar mı genellikle politikacı olmayı
seçiyorlar? Filistin’in yaşadığı bu olağanüstü katliam karşısında duyarsız
kalan politikacılar neden Filistin bayrağını açamıyorlar?
Eksi
Sigortasız çalıştırmak
Baktığında çok modern kendilerini falancı, filancı olarak
gören ve batı müziğini göklere çıkaran bir özel müzik okulu yurtdışından gelen
usta piyanistini sigortasız çalıştırıyor. Fakat tanıdığım bu hanımefendi o
kadar kibar ki ben onun adına utanıyorum. Kendisine şikayet edebileceğini
söyledim ama hanımefendi gerek duymuyor ve ilahi adalete inandığını söylüyor.
İmajımızı bitiren bu davranışların yapılmaması lazım ve bu işyerlerin daha sıkı
denetlenmesi lazım. Çok ayıp ve çok can sıkıcı. Ben bir şey yapmak isterim ama
yolunu yöntemini bilmem lazım.
Frankfurter Allgemeine gazetesinin web sayfasındaki
başlıklardan yurt dışı haberlerine basınca iki ülkenin adının başlığa
taşındığını görüyorsunuz. Bunlardan biri Ukrayna diğeri de İsrail. Ne kadar
tarafsız değil mi? Şimdi bu gazeteden tarafsızlık bekler misiniz? Medya yansız
olamaz mı? Yani bu kadar afişe ederseniz elbette yanlı olursunuz. Web’deki
seçenek başlıklarında Filistin ve Rusya olmamasını neye bağlarsınız? Gerçekten
bu kurumda çalışanların gözleri kör mü? Artık kalbi ve vicdanı olan herkes
katliamları gözleri ile an be an görüyor. Filistin halkının zulme uğradığını
nasıl inkâr edebilir, İsrail’i nasıl haklı görebilirsiniz? En azından hiç
başlığa çıkarmayın da bu kadar da olmaz denilmesin? Nasılsa insan unutuyor
değil mi? ABD’nin dünyayı 3.dünya savaşına sürüklediği o kadar açıkken kendi biterken
herkesi de beraberinde sürüklemek istediği ayan beyan ortadayken.. İşte medya
budur! Siz siz olun karşılaştırmalı ve çapraz okumalar yapmayı alışkanlık
haline getirin. Yoksa zavallı durumuna düşersiniz.
Bir gazetecinin
mutluluğu
En güzel sonuç bir akademisyen veya işi öğretmek olan için sonucunu görebilmektir. Geçen güz dönemini akademik takvimde geride bıraktık. Notları verdik. Hakkı hakka teslim ettiğimizi düşünerek gereğini yaptık. Bilmeden yaptıklarımız varsa Allah şimdiden affetsin. Sevgili öğrencilerimizden özellikle bazılarından aldığım mesajlar beni çok duygulandırdı. İki öğrencim ortaklaşa mesaj atmışlar ve bana şunu söylemişler; “bilgi vermenin yanından insan olmayı ve insanı anlamayı öğrettiniz için teşekkür ederiz”. Tabi kendimi övmek olarak algılanması için yazmıyorum (bir de bu açıklamaları yapmak zorunda bırakıldığımız bir çağdayız. Ne acı). Gazetecilik de aslında çok farklı değil. Çünkü kitlelere bilgi ulaştırıyorsunuz ve doğru bilgi ile bir nevi kitleleri eğitmek istiyorsunuz. Ama gazetecilik daha fazla nankör bir alan. Göz önünde olmadığınız, parlamadığınız müddetçe yani popüler iş yapmadığınızda yok sayılıyorsunuz. Ama öğrencileriniz sizi anlıyor ve görüyorsa o zaman mesleğimin bir tarafına akademisyenliği de sığdırdığım için şükrediyorum. Şükürler olsun yazdıran o güzel Allah’ıma.
Masumiyetin
eli
Saflık, masumiyet ne güzel şeydir. Saflığın yani bir başka kelime ile masumiyetin bütün güzel duyguların çekirdeğini oluşturduğunu bir bilseydik hiç uzaklaşır mıydık çocukluğumuzdan? Tertemiz hesapsız, kitapsız yanağımızı koyduğumuz o el, en çok kimin eli olur diye sorsam elbette hepimiz anne diyeceğiz. Ama ben de şunu diyorum ki; anne olamadan anne olan nice masumiyeti taşıyan, dağıtan, hatırlatan eller var. Önemli olan da bu saf duygularımıza zarar vermeden, vermesine izin vermeden taşıyan eller olabilmektir. Çocukluğumuza bir zarar gelmesin diye en safiyane duygular o yaşlarda yaşanır. Bir çocuk taşıdığı bu masumiyetini tüm ömrüne yayabilmesi için o ellerin çok büyük emeği vardır. Çocuk ve o eller masumiyetin, saflığın ve insanlığın bir olduğu o eller büyüdükçe unutulmaz. Hatırlanır masumiyetin elleri. İnsan büyüse de eli varmaz kötülük yapmaya. O eller hatırlatır büyüyen çocuğa masumiyetin sıcaklığını daima.
Yapay zekâ
ile gerçeklik olmuyor
Taksim’de metro çıkışının hemen önünde büyük bir enstalasyon alanı kurulmuş. Dış çevresi çepeçevre ekran giydirilmiş. Konu Filistin’deki dramı anlatmak ve sürekli hatırlatmak. Maksat güzel olsa da gerçeklik duygusu verilememiş. Çünkü gerçek görüntülerden değil yapay zekâ ile oluşturulmuş savaş alanını yansıtıyordu. Özellikle de çocukların dramını anlatmak için çabalanmış olsa da yapay zekâ gerçekliğin üstünü örtüyor ve olayları animasyona dönüştürüyor. Oysa zahmet edilip gerçek görüntüler yansıtılsaydı insanları daha çok içine çekerdi. Hep dediğimiz gibi yapay zeka dokunmuyor sadece temas ediyor.
Hayatın
içinde her şeyin bir ritmi var bunu bilmeyen yok ama çoğu zaman bu ritmin bir
parçası olduğumuzu unutuyoruz. Oğlum geçenlerde çizgi film izliyor kısa bir
parçadan kısa bir not düştüm kendime.
Öğretmen öğrencilere ritmin ne olduğunu öğretiyor, herkes eline bir
enstrüman alıyor ve çalmaya çalılıyor.
Daha ilk dakikalarda "hey durun!" diyor öğretmen, bu ritim değil bu bir "gürültü!"
Sonrasında içinde ahenk olmayan her şeyin gürültü olduğunu öğreniyor benim
evlat. Bende onunla birlikte öğrendklerimizi hayatıma daha derinden işliyorum.
Hayatın içinde neyin gürültü neyin melodi olduğunu bilmek lazım, zira
bilmeyince ahenkli bir bütünün parçası olmak çok zorlaşıyor. Yolda düşünüyorum,
iş yerinde düşünüyorum, sıra beklerken düşünüyorum, yatarken düşünüyorum,
alelade bir işi yaparken bile düşünüyorum, neyin parçasıyım? Ne kadarı, ne
kadarım ahenk içinde?
Çocuklara
okulda günün nasıl geçti diye sormanın 10 farklı yolu diye videolar çıkıyor
karşıma, niye daha farklı sormak gerekiyor çünkü monoton sorular istediğimiz
cevabı almamıza yardımcı olmuyor, açmıyor sohbet sohbeti. İnsan kendine de
böyle davranmalı, bugün neyi iyi yaptım bugünden ne öğrendim gibi soruları
değiştirip, hayatımın bir ritmi, bir ahengi var mı diye soralım bir de. Benim ne
kadarım melodi ne kadarım gürültü diyelim. Belki de sohbet sohbeti açar,
kendimize açılıveririz fark etmeden.
Hayatın
içinde bir duruşumuz varsa, kurallarımız da var demektir. Kurallı yaşamak ne
hoşgörüsüzlük ne de başkalarının işini zorlaştırmak değildir bilâkis istikrarlı
ve öngörülebilir biri olmak belki başkalarının işini bile kolaylamak demektir.
Bir duruşa sahip olmak en temel melodimiz bence. Duruşumuzun gerektirdiği gibi
yaşamaya çalışırken gürültüden uzak dingin bir hâl yaşarız. Sağlığımız, işimiz,
evimiz, inancımız ve hayatımızdaki temel değerlerimizin her biri bir ritim
katar. İstikrarlı yaptığımız spor, aile hayatımız, eksiksiz emek verdiğmiz
işimiz, dostluk ilişkilerimiz, yaptığımız ibadetler, bir düzen içinde çok da sapmadan akıp
gidiyorsa hayatımızda ne çevremizdekiler ne de biz hayatımızın içinde pek
gürültü duymayız. Gürültü azaldıkça gelen dinginlik dışardan gelen tiz seslerle
de bir şekilde başa çıkmamızı sağlar. Tiz olan herşeyden kendi içimizdeki
melodiye doğru çekiliriz. Koşmadan yetişmeyi, sevilmeden sevmeyi, gönlümüzün,
ruhunuzun gıdasını, şifasını bulmayı öğreniriz.
Ya
düzen içinde trafikte akan araçlar gibi oluruz ya da arkadaki aracın zamanını
önemsemeksizin orta yerde öylece durup birini indiren, hatta inenin dahi
acelesi olmadığı için şaşırıp kaldığın bir manzaranın yaşayanı değil yaşatanı
olursun. Bunca sözü bunun için yazdım. Hayret doğrusu! Bazılarımızın eylemi baştan sona kadar
"gürültü" ama buna öyle alışmış olmalı ki artık duymuyor(lar.)
Dilerim gönlümüzden, bedenimizden ve eylemlerimizden hep ahenkli bir hâl yayılıverir
ve başkalarına da örnek oluruz, dilerim güzel insanlar en güzel melodilere
kapılıp gider... Kendi en iyimiz ve kendimize ait en güzel beste olmayı
başarabilmek dileğiyle...